Hayat bazen ilginç ve bir o kadar da garip hâl alıyor. Öyle zamanlar oluyor ki, aslında kızdığınız, öfkelendiğiniz ve çok da sevmediğiniz insanları savunma ihtiyacını hissediyorsunuz. O ihtiyacı, “asgari insanlık” olarak adlandırıyorum uzun zamandır. Zira asgari insanlıktan uzaklaştığım her gün, vücudum keskin çelik tellerle örülü metrobüs kalabalığında insanlara sürte sürte yürümek gibi geliyor bana. Ve bunun hepimize emredildiği şu ortamda, reddetmek tek çıkar yol olarak kalıyor.
Doğan Yayın Holding, bir süreden bu yana Fatih Terim’e karşı kılıçlarını kuşanmış, zaman zaman belinden çıkarıp darbeler vasıtasıyla bir savaşın içinde. Bu savaşı eski bir kaleci üstünden yürütüp, bazı yancı kalemlerle de sürdürüyorlar. Aslında adını bile anımsamak istemediğimiz ancak ne yazık ki tarihe eski başkan olarak geçecek ‘Medyanın sevgilisi’ Dursun Özbek’in seçim yenilgisinden sonra ise bu savaş aleni olarak Galatasaray üstünden yapılmaya devam ediyor.
4 aydır futbolcuların paralarını ödemeyen Dursun Özbek yönetimi değilmiş de, seçimi yeni kazanmış Mustafa Cengiz yönetiminin suçuymuşcasına yapılıyor haberler, yorumlar. Sorunları Mustafa Cengiz mi, yoksa Galatasaray tarihinin en vasıfsız başkanı Dursun Özbek’i mi çok seviyorlar, orası koca bir muamma.
Dün akşam ise, Hürriyet gazetesinin internet ve twitter sayfasında, Galatasaray kaptanı Selçuk İnan’ın ‘rakı’ içerken çekilmiş bir fotoğrafı “Selçuk İnan fena yakalandı. Rakı...” başlığıyla yayınlandı.
Haberin sunuş tarzı öylesine çirkin ki, sanki birilerine, “Bakın Galatasaray takımının kaptanı rakı içiyor” diye işaret ediliyor. Bu işaret “Ben yapmadım Miki yaptı” sevimliliğinde değil ama inanılmaz çirkin, tepeden tırnağa taraflı ve Akit gazeteciliği tavrında iğrenç.
Doğan Yayın Holding bünyesinde çalışan arkadaşlara tavsiyem; işe girişte size verilen Doğan Yayın İlkeleri’nin 6. maddesinin a ve b bendini okuyun. Hiçe saydığınız bir kişinin özel yaşamına, hangi şartlarda saygı duymanız gerektiğini öğrenin.
Yaptığı bir haberden ötürü hedef gösterilmiş, iki kez basılmış, camları kırılmış, çalışanlarının hayatı tehlikeye girmiş bir kuruma; o iki geceyi de orada yaşayan biri olarak söylüyorum, bir futbolcuyu rakı içtiği için hedef göstermek yakışmıyor. Yapılan haber ve sunuş tarzı, 13 Şubat 2006 tarihli, dönemin Anadolu’da Vakit gazetesinin attığı “İşte o üyeler” manşetinden bir farkı yok. Bu yaptığınızın üstünü, “Selçuk İnan’ın fotoğrafı sosyal medyayı salladı” başlığıyla değiştirerek de örtemezsiniz.
Savaşınız kiminleyse; puslu ve karanlık sokaklarda sotaya yatan sokak serserileri gibi değil, elinizdeki gücü de kullanarak açıkça, mertçe yapın. Ama bunu, kaleci eskileriyle değil, kendiniz gerçekleştirin ve savaşınızı Galatasaray’ı alet ederek gerçekleştirmekten vazgeçin.
Acı olan şu; hırsızlığı, yolsuzluğu, şikeyi, adaletsizliği yazamayan insanlar, meslek onurlarını rakı masasında bırakıp, kendilerini halen gazeteci olarak adlandırıyor. Belki de, bugünün doğru gazeteciliği, sabun köpüğü işler yapıp, rakı içeni, şarap kadehi tutanı jurnallemektir.
Fakat dikkat edin, gün gelir Hürriyet binasınının o güzel bahçesinde yayılıp, kurdurduğunuz masalarda içtiğiniz rakılarınızı yudumlayamayacağınız zamanlar da gelebilir. Böyle de tehlikeli bir oyun bu. Çünkü yakalanan Selçuk İnan değil, sizin rezil gazeteciliğiniz.
Schopenhauer’in dediği gibi, “Onur kazanılmamalı, sadece kaybetmemek yeter.”