21 Kasım 2013

Ahmet Kaya'dan önce, o linç edilirken yaptığınız gazeteler için yas tutun!

10 Şubat 1999 akşamı Magazin Gazetecileri Derneği\'nin ödül töreninde yaşananlarla hala hesaplaşılamadığından olsa gerek tartışmalar dinmek bilmiyor.

Artık Başbakan’ın salı konuşmaları meşhur. Gerçi her konuşması öyle de, salıları pek hararetli. Salı konuşması demek Başbakan'ın gündemi yeniden yapılandırması demek. Mesela bu salı  Başbakan kürsüye çıktı ve ‘Ahmet Kaya’ya o gece saldıranlarla Gezi'de bize saldıranlar aynı kişilerdir’ dedi. Ve Diyarbakır tartışmaları yerini bu konuya bıraktı.

Gezi Parkı’na bazı ünlü sanatçıların desteği yoğun olmuştu hatırlarsınız.

Şimdi Ahmet Kaya’nın yuhalandığı ve çatal bıçak fırlatılarak protesto edildiği o gecenin ‘saldırganları’ karşılaştırılıyor, ortalığa fotoğraflar saçılıyor. Şahsi görüşümü soracak olursanız iki profil zaten birbirini tutmuyor, kimyalar, tarzlar, duruşlar birbirinden epey farklı.

‘Saldıran sanatçılar’ arasında yer alan; Serdar Ortaç, İbrahim Tatlıses, Ferdi Tayfur, Ajda Pekkan, Osman Yağmurdereli, Zara, Mahsun Kırmızıgül (ve Reha Muhtar) gibi isimlerin halihazırda Başbakan'a yakın  olduğunu bildiğimiz isimler. (Listedeki isimlerden Yağmurdereli, erken yaşta hayatını kaybetti).

Haliyle tartışmayı buradan tutmak kendi kuyruğunu kovalamak olur!

 

'Öldüğümde değil yaşarken anlayın beni' 

Başbakan’ın ‘Ahmet Kaya yaşasaydı Gezicilerin değil bizim yanımızda olurdu’ demesi de başka bir tartışmayı alevlendirdi.

'Ahmet Kaya yaşasaydı bugün nerede olurdu'lar türedikçe türüyordu.

Ölmüş birinin bugün ne yapacağını tahmin etmeye çalışmak ayıptır, iki tarafın da ayıbıdır. Üstelik Ahmet Kaya’nın “Öldüğümde değil yaşarken anlayın beni” sözünü de unutmamak lazım!

Ama anlaşılan o ki tartışmalar büyüdükçe, Ahmet Kaya’nın adı oradan oraya savruldukça Gülten Kaya da bir açıklama yapmak durumunda kalmış ve  ‘Ahmet yaşasa Gezi’de olurdu çünkü o haksızlıkların karşısında bir adamdı’ demiş.

Demiş demesine ama o gece, yani 10 Şubat 1999 akşamı Magazin Gazetecileri Derneği'nin ödül töreninde yaşananlarla hala hesaplaşılamadığından olsa gerek tartışmalar dinmek bilmiyor.

Çoğunluk o gece Ahmet Kaya’ya saldıranları linç etmeye yatkın tepkiler içerisinde. Oysa bu isimlerin o günlerde pek de ‘tepki’ gördükleri söylenemez.

Özellikle de basının Ahmet Kaya’ya yaşatılan o geceye dair tututmu sıkıntılı.

O gece yaşananlardan bir süre sonra Hürriyet gazetesinin "Şerefsiz" başlıklarıyla üstlendiği kampanyaya gelinceye kadar, bir sanatçının diğer sanatçıların saldırısına uğramasına kimler ne tepki verdi, Ahmet Kaya’ya atılan çatal bıçağı kim kınadı merak ediyordum doğrusu. Bu tartışma ortamını da bahane ettim ve 

Atatürk Kütüphanesi'ne gittim.

11 Şubat/17 Şubat 1999 tarihleri arasında yani o olaylı geceden sonraki bir haftada Türkiye basınında neler olmuş bakmak istedim.

 

Sabah sütunlarında haber, köşelerde kınama yok 

Sabah gazetesi ile başlayalım;

12 Şubat’ta ‘devlerin buluşması’ başlığı ile haber oluyor olaylı gece. Haberin konusu İbrahim Tatlıses ve Mahsun Kırmızıgül.

Aynı Gün Hıncal Uluç’un Ajda Pekkan’ı kınadığı bir yazı yayınlanıyor gazetede; bir umut bakıyorum, protestocular arasında yer aldığı için Pekkan'ı kınadı sanıyorum, ama Günay adlı mekanın sahibine vefasızlık ettiği için kınamış, sayfayı geçiyorum.

Ertesi gün yine o olaylı gece haber oluyor Sabah’ın magazin sayfalarına, bu defa da ‘en iyiler ödüllendirildi’ başlığı ile ve yine Ahmet Kaya’dan ve ona yaşatılanlardan söz edilmiyor.

13 Şubatta ise bu sefer bir üçüncü sayfa haberi olarak ve ilk defa Ahmet Kaya çıkıyor karşımıza.  Haberin Başlığı ‘Kaya’ya inceleme.’ Ve "Ödül töreninde yaptığı konuşma Maslak Karakolu'nu harekete geçirdi, ‘bölücü içerikli konuşma’dan hakkında inceleme başlatıldı" deniyor.

O günlerde Selahattin Duman, Güngör ve Ruhat Mengi, Cengiz Çandar, Mehmet Altan, Çetin Altan, Zülfü Livaneli, Murat Birsel, Can Dündar, Ali Kırca, Yavuz Donat, Zeynep Göğüş, Rauf Tamer gibi yazarları var Sabah gazetesinin. Ve tek bir kişi bile o gece yaşananları kınamıyor.

 

Akşam'a göre Kaya'ya verilen cevap anlamlı! 

Akşam gazetesi; 12 Şubat’ın gazetesinde Savaş Ay’ın Kırmızıgül ve Tatlıses hakkında yazdığı ‘Akşam Barıştırdı’ haberi birinci sayfada. Anonsunda "Ahmet Kaya’nın Kürt kimliğimi kafanıza vura vura kabul ettireceğim sözü ile gölgelenen gece İbo-Mahsun barışı ile coştu" yazıyor.

13 Şubatta "Soruşturma açıldı" başlığı ile küçük bir üçüncü sayfa haberi oluyor Ahmet Kaya ve haber şu dille veriliyor:

"Korumalar Kaya’yı apartopar  kaçırırken, Serdar Ortaç 10. Yıl Marşı söyleyerek Kaya’ya anlamlı bir cevap verdi."

Aynı gün gazetenin yazarlarından Emin Pazarcı ‘Densizlik’ başlıklı bir yazı kaleme alıyor; Ahmet Kaya’ya "densiz" diye hitap edilen yazının bir bölümü şöyle: "Sabrın bir sınırı var. Adam popülerliğini kaybetmiş politik kimliği ile gündeme gelme çabası içinde. Hak ettiği cevabı cumhuriyet marşı ile aldı. Gösterilen tepki çok doğal." 

Akşam gazetesi magazin sayfasında "Ahmet Kaya bileniyor" başlığı ile aslında içeriğinde sadece yeni albüm çıkartacağı bilgisini veren, ama başlıkla tutumunu ortaya koyan bir habere yer veriyor.

Yine gazetenin yazarlarından Aykut Işıklar o günkü köşe yazısında "bölücülük yaparken herkesi bütünleştirdiği için" Ahmet Kaya’ya teşekkür ediyor.

15 Şubat'ta ise küçücük bir haberle gazetenin birinci sayfasında yer alıyor Ahmet Kaya:

"Ödül töreninde söylediği sözlerle tepki çeken Kaya aranıyor." 

Milli Gazete'de Sadık Albayrak, Hakan Albayrak, Zeki Ceyhan, Süleyman Emre, Resul Tosun, Necati Tuncer gibi isimler yazıyor o dönemde.

Gazete Ahmet Kaya olayını ilk defa 16 şubatta "1 saatlik hapis" başlığı ile küçücük görüyor.

 

Milliyet'te tek itiraz Hasan Cemal'den 

Milliyet o gece yaşananları 12 Şubat'ta birinci sayfasından "Kaya’ya 10. Yıl marşı" başlığı ile veriyor. Haberin içeriğinde ise

salondan polis koruması ile çıkabilen Kaya’ya cevaben Reha Muhtar’ın ‘Memleketim’ şarkısını Serdar Ortaç'tan istemiş olması yer alıyor.

Güneri Cıvaoğlu, Hasan Cemal, Hasan Pulur, Nilgün Cerrahoğlu, Güngör Uras, Yasemin Çongar, Emre Aköz, Altan Öymen, Ş"ahin Alpay, Fikret Bila, Taha Akyol, Derya Sazak’ın yazarlık yaptığı günlerde bu dev kadrodan tek itiraz 14 Şubat günü yazdığı yazı ile Hasan Cemal’den geliyor. Cemal, "düşüncelerin özgürce uçuşabildiği bir ülke hayalini" askerlik anısı üzerinden anlatıyor ve "yaşananlardan dolayı üzüntüsünü" belirtiyor.

 

Yeni Şafak hiç girmiyor 

Nazlı Ilıcak, Mustafa Karaalioğlu, Fehmi Koru, Akif Emre, Kürşat Bumin, Ahmet Taşgetiren, Mustafa Özel gibi yazarların adresi olan Yeni Şafak o bir hafta boyunca Ahmet Kaya olayına girmiyor.

 

Hürriyet'te nefret suçu ve 'bölücü-densiz' yorumları

Hürriyet’in Ahmet Kaya’ya karşı takındığı dil ve duruş çok sıkıntılı. Ertuğrul Özkök’ün yazıları ve altında imzası bulunan manşetleri tam manası ile "nefret suçu" kabul ederim ben, ama çok konuşulmuş, bilinen konular o sebeple es geçiyorum. O sırada Hürriyet'te olan Fatih Altaylı’nın da o günlerde yazdıkları ve daha sonra kendisini savunma biçimi  ortada, herkes biliyor, internette de dolaşıyor. O çirkin yazılara da bir daha değinmek istemem ve Hürriyet'ten başka yazarların Ahmet Kaya tepkisine bir bakalım isterim. En azından Özkök ve Altaylı dışında kalanlar ne yapmış o günlerde bilelim. Misal; Bekir Coşkun’un "Ahmet Kaya’yı sevmem, bölücülük yaptı diye kovulması umrumda değil. Kötü mesaj veriyorsan kovulursun" yazısı.. Misal; Oktay Ekşi’nin "Bir densiz" yazısı. "Zemzem kuyusuna karanlık bir gecede işemek var, gazetecilerin bol olduğu bir yerde aynı haltı karıştırmak var, o elbet ikincisini seçmiş" diyor Ekşi o yazıda.

 

Akit'te Hürriyet'e tepki 

Akit gazetesi; 13 Şubat'ta küçük bir "Ahmet Kaya’ya inceleme" haberi dışında olaya duyarsız yaklaşıyor, lakin Ertuğrul Özkök’ün yazıları ve "Ayıp ettin gözüm" manşetinden sonra başta Hasan Karakaya’nın "Huu duydunuz mu, Ahmet Kaya PKK’lıymış!" yazısı ile başlayan, aslında Ahmet Kaya’nın haklarını savunmaktan çok onu linç eden gazete ve yazarları eleştiren bazı yazılar yer alıyor. "Yaşar Kemal için aynı linç kampanyası başlatılmıyor. Onun sözleri Kaya’nınkilerden daha hafif değil. Ama Kaya’nın suçu benim annem başörtülü, onun başörtüsüne kimse dokunamaz, demiş olmak" diye yazıyor Karakaya.

17 Şubat tarihli gazetede  ise belki de beni en çok şaşırtan yazı karşıma çıkıyor. Hüseyin Üzmez "Ahmet Kaya'ya tepki" başlıklı yazısında yapılanların çirkinliğinden ve Kaya’nın ifade özgürlüğü ve anadilinde şarkı söylemesinin en doğal hakkı olduğundan söz ediyor. Aynı Tarihte Hüseyin Öztürk ise "Yemeye karar verdiler bir kere" başlığı ile Hürriyet ve Ertuğrul Özkök eleştirisi yapıyor.

 

Radikal'den Arda Uskan: Ayıptır 

Etyen Mahçupyan, Perihan Mağden, Mehmet Y. Yılmaz, İsmet Berkan, Murat Belge gibi isimlerin yazdığı o günlerde Radikal Ahmet Kaya’nın yaşadığı o geceye karşı oldukça ilgisiz. Ta ki 15 Şubat'ta Arda Uskan’ın yazdığı "Ayıptır, ayıp" yazısına kadar.

Taradığım haftanın ardından konuya girmiş yazarlar olabilir. Ancak gazetelerde yaptığım bir haftalık taramanın sonucunda şunu söyleyebilirim sanırım; Arda Uskan’ın yazısı tebriki hak ediyor. Çünkü yaşanan bir insanlık ayıbı, düşüncelerinden, dilinden dolayı bir insanı, bir sanatçıyı linç etmek isteyen başka sanatçılar söz konusu ve nedense Türk medyası bu konuyla ilgilenmiyor. Ayıplamıyor o gece yaşananları. Arda Uskan ise tüm sessizliğin içinden "Yaptıklarınız ayıptır" diye sesleniyor o gecenin saldırgan ‘sanatçıları'na.

 

Peki haksızlığa sessiz kalmak ne  kadar doğru? 

Şimdilerde neredeyse tüm gazeteler ve köşe yazarları Ahmet Kaya’nın haklarını savunuyor. Üstelik Başbakan konuştukça bu ‘sevda’nın da harareti artıyor.

Ahmet Kaya bir grup ‘sanatçı’nın yuhalamaları, çatal bıçak atmalarına maruz kalırken ses etmeyen, bu konuyu gündem kabul etmeyenlerin çoğu bugün ya bir başkasını yazdığı ayıplı yazılar yüzünden suçlamakta ya da "Ben şarkılarını çok severim" gibi anlamsız açıklamalar yapmakta.

Bir insan haksızlığa uğrarken sessiz kalmak da linç edenlere destek vermek kadar hatalı bir tutumdur, kusura bakmayın!

Ahmet Kaya’nın sanatçı kimliği bir yana, bir insan büyük haksızlıklara uğratılmıştır. Sürgünde ve acı çekerek ölmüştür. Bugün adını her fırsatta anmaktan, "O da bizimle olurdu" demekten çekinmeyenler de, "Seninle değil bizimle olurdu" cevabını verenler de linç sırasında neden el uzatmamışlar, neden sahip çıkmamışlar diye sormak gerekir.

 

Twitter: @ttatari

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!

Türkiye'de 'vicdani ret' bir hak ihlali konusudur!

Memleketimizde, söylemde askerliği yüceltip eylemde askerlikten kaçınmakta bir beis görülmemektedir!

Bir 8 Mart günü soralım; Sincan Kapalı Kadın Cezaevi'nde neler oluyor?

Sincan Kapalı Kadın Cezaevi'nden 2021 yılından beri şartlı tahliye olabilmiş tek bir kadın mahkûm yok. Çok iddialı bir uygulama gibi gelmedi mi size de? Sincan belki de, Türkiye'de ki tek "siyasi suçlulara şartlı salıverme hakkı" tanımayan cezaevi olma konumunda. Çok acayip!