20 Haziran 2018

Adalar'daki atların özgürlüğü!

Demokratik sistem de, dikta da sonuçta yönetim ister; yerinden yönetime geçilmeden bir ülke yönetilemez

Cumhurbaşkanı Erdoğan Yenikapı Mitingi'nde, siyasal düşüncesini tanımlayan bir cümle söyledi:

“Adalar’daki atları faytonların boyunduruğundan kurtarıp özgürlüklerine kavuşturmak için gerekli kararı aldık.(…)çalışmaları 5119 sayılı yasayı çok  daha farklı bir şekilde ele alıp değerlendireceğiz”

Adalar, İstanbul’un 39 ilçesinden biridir.  20 bin kadar olan kış nüfusu yazın 150 binin üzerine çıkar.

Fayton, Adalarla bütünleşmiş bir ulaşım aracıdır.

Türkiye Cumhuriyeti “Devletinin” “aldığı” bir “kararı” “Cumhurbaşkanı” iki milyon kişinin toplanmış olduğu söylenen Yenikapı Meydanı’ndan duyurdu!

Evet, “Devletin aldığı bir kararı cumhurbaşkanı duyurdu”       

Bu cümle, devletin Anayasası’nın ne kadar bozuk, onu uygulayanların üstünde oturdukları devletten ne kadar habersiz olduğunu gösteriyor.

Oysa bu devletin ilk Meclisinin açılışından 9 ay sonra kararlaştırdığı 1920 Anayasası’sının birinci maddesinde “Hakimiyet bilakayduşart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir” ilkesi yazılıydı. Bu Anayasa’da, vilayet ve nahiyelerin yetkileri belirtilmişti. Bu birimlerin özerkliği (muhtariyeti) ve halk tarafından seçilmiş meclisleri bulunacaktı. Maarif, Vakıf, sağlık, ekonomi, tarım, bayındırlık ve sosyal yardım işleri il meclislerince yönetilecek ve düzenlenecektir. Kurulmak istenen gerçekten, yerinden yönetim sistemi olabilirdi.

Bu esasa uygun kanun tasarısı hazırlandı, komisyonda görüşüldü, kanunlaşmadan 29.Ekin.1923 Anayasa değişikliği ve 1924 Anayasası kabul edildi, yerinden yönetim ilkesi de anayasadan çıkarılmış oldu.

Özetle, “Muhtariyeti” olan “nahiye ve halk idaresinden”, “atlara özgürlük” kararı verdiğini bizzat duyuran Cumhurbaşkanına geldik!

O günlerden bu günlere, bir günde gelinmedi. Merkezi idare, karşılaştığı her sorun karşısında, bulduğu çözümleri bütün topluma uygulatmak için kanunlar çıkardı, Her kanun merkezi idarenin yetkilerini arttırdı.

Belediyeler ve il özel idareleri kanunları değişti, illere ve ilçelere yetki devredilmesi yerine, belediye ve il özel idaresinin az da olsa kullandığı yetkilerin denetimi öne çıktı. Para toplama kaynakları sınırlandı. 

Belediyelerin imar yetkisi sınırlandı, en sonunda, bakana bağımsız parselde imar planı hazırlama ve yürürlüğe koyma yetkisine kadar müdahale genişledi.

Bugün devlet yönetim sisteminin, gerek bütününün, gerek merkezinin, gerekse örgüt ve bölümlerinin yetki ve sorumluluğu belirsizdir; karışıktır, ilişkileri kesin çizgilerle tanımlanmamıştır. Kanunlar yine görev ve iş tanımları yapsalar da, merkezi idarenin o görevliye yetkisine kural olarak izin vermektedir. Hemen hemen her kanunun bu müdahaleyi tanımlamıştır, müdahalenin zaman, usul ve genişliği de çoğu kez belirlenmemiştir.  

Son on beş yılda, çıkan kanunlar idareyi bir önceki düzenlemelerden daha sıkı merkeze bağladı; son Anayasa Değişikliği ve seçilmiş cumhurbaşkanının uygulamalarıyla yönetim tam anlamıyla şeffaflığını ve anlaşılabilirliğini kaybetmiştir.

Devlet hangi kararları alır, hangi konular devletin üst katlarına gelir? Hangi sorunlar devletin en üst katının sorumluluğundadır? Cumhurbaşkanının karar veremeyeceği konu ve sorunu var mıdır? Yok mudur?  Hangi konular cumhurbaşkanlığı katına neden ve nasıl gelir?

Soruları genişletebiliriz; köyde, sokakta, mahallede kimseye sormadan veya kimsenin karışamayacağı, orada düşünülen konu ve karar yok mudur?

 Hiyerarşi içinde yukardan izin alınarak kullanılacak yetkiler belirsizdir. Hangi konular küçük belediyelerin, hangi işler büyük belediyelerin konusu, sorunu ve sorumluluğundadır? Sorumluluk genel tanımlanmış, yetkiler sınırlanarak tanımlanmıştır.

İdare amirlerinin yetki ve sorumluluğu çok geniş gibi görünür, ancak sorun çıktığında hesap vermesi için çok çeşitli yollar bulunur.

Veya başka türlü soralım: Hangi işi kim yapar? Veya kimin ne iş yaptığını, kimin hangi işten sorumlu olduğunu veya kimin hangi işe karışmadığını kim bilir, kim denetler bu memlekette?

Devlet Personel Kanunu, İl İdaresi Kanunu’nun hükümlerini kim bilebilir; bana göre kimse bilemez; belki bunun maddeleri son üç ay içinde değişmiştir!

Bu memleketin nizamını kim bilebilir?

 Bir asırdan beri cevaplayamadığımız giderek artan bu sorular, Cumhurbaşkanı’nın “Adalardaki atların boyunduruktan kurtulması” kararını duyduğumda aklıma geldi!

Bu “at meselesine çok önem verenler yok mu?” diye soranlar vardır,  tabii hayvan hakları, hayvan ve insan sağlığı konuları önümüze gelir! Ancak, hiç değilse bir adanın atlarına ait özel kurallarını ve uygulamasını belediyeye bırakmalı değil miyiz?

Rejim demokrasi veya otoriter rejimdir; ama yönetimi tanımlanmıştır, iyi kötü yönetilebilir.

Bizim yönetim örgütümüz yönetilemez durumdadır; demokratik sistemde de, dikta kurmak isteseniz de bu memleket yönetilemez!

Demokratik sistem de, dikta da sonuçta yönetim ister; yerinden yönetime geçilmeden bir ülke yönetilemez. Yerel yönetimle otoriter merkezi idarenin nasıl kurulacağı uzun bir meseledir. Otoriter rejim heveslisi danışmanlar, yerinden yönetim kurulmadan, otorite kurulamayacağını öğrenmelidirler.    

Özetle; kim kazanırsa kazansın, seçimden hemen sonra yerinden yönetim sistemine geçilme hazırlığına başlamalıdır.


Not: Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında gönderme yaptığı Hayvanları Koruma Kanunu’nun numarası, “5119”değil, 5199’dur.

 

Yazarın Diğer Yazıları

CHP'nin tarihi görevi

Cumhurbaşkanlığı seçimleri, CHP’nin önüne demokratikleşme devrimi sorumluluğunu bir kez daha getirmiştir

Ne ararsak onu buluruz…

Türkiye’de demokratik bir parti yoktur!

AGİT Raporu

"Eşitlik olmayan bir seçimin sonucu 'seçim sonucu' değildir..."