30 Ağustos 2023

Denize gömülmek

Günümüzde denize gömülme taleplerinde bir artış varmış. Amerikan Bahriyesi, eski personelinden her sene 500 civarında denize gömülme başvurusu almaktaymış

Ölüm meselesi üzerine yıllardır düşünürüm. Çocukluk yıllarımda evimizden peş peşe çıkan cenazelerle tanışmıştım ölümle. Sonrasında hekimlik mesleğini seçince daha fazla haşır neşir oldum. Hele de ihtisas yaptığım yıllarda, belki de ülkenin en yoğun acil servisi olan İstanbul Tıp Fakültesi acilinde tuttuğumuz nöbetlerde. Ölmenin her türüne şahit oldum desem abartmış olmam.  Ben mesleğe başladığımda ölümün tanımı belliydi; kalp ve solunumun durması. Sonra beyin ölümü kavramı ortaya atıldı, organ naklinin gelişmesiyle birlikte. Biz de beyin cerrahı olarak beyin ölümü kararını veren ihtisas dallarından biri olduk. Bu tabii bilimsel olduğu kadar felsefi ve dini bir mesele olarak da tartışıldı, tartışılmakta.

Nedense ölüm sonrası, tamamen dinin alanına terk edilmiş. Bilim adli tıbbı ve patolojiyi  saymazsanız ölümle yeterince ilgilenmiyor. Adli tıbbın  ve patolojinin alanında da ölüm saati, ölüm şekli, ölüme yol açan hastalıklar gibi konular var. Dünyadaki hastanelerde, ölmek üzere olan birçok hasta olur ve her gün de yüzlerce, binlerce insan ölür. Büyük bir araştırma alanı olması gerekirken üzerinde durulmamış bir meseledir. Oysa tam ölüm anı ve sonraki mesela ilk 30 saniye çok daha derinlemesine ileri teknolojiyle araştırılabilir. Böylece belki ruh denen soyut kavramın fiziksel yanını da ortaya çıkartabiliriz. Ölüm yaşamın en büyük gizemi olduğuna göre biraz daha bilimsel çabayı hak ediyor bu konu.

Uzun bir girizgâh oldu. Aslında bu yazıda niyetim, denize gömülmekten bahsetmek ama ölüm konusunu açarken beynimde biriken kimi düşünceler sayfaya düşüverdi. Ölen insanlar dünyada yaygın olarak ya toprağa gömülüyorlar ya da yakılıyorlar. Ben kendi adıma yakılmak isterdim ama Türkiye’de bu mümkün değil. Konuyla ilgili olarak Sevim Çoşkun ve Nüket Örnek Büken tarafından IBAD Sosyal Bilimler Dergisi’nde yayınlanmış “Kremasyonun Tarihçesi ve Türkiye’de Kremasyon” başlıklı makale, kapsamlı ve öğretici olduğu kadar konuyla ilgilenmeyenler için bile genel kültür açısından ilgi çekici. (IBAD Sosyal Bilimler Dergisi 2020 Sayı 8: 129-144.)

Bu makaleden öğreniyoruz ki 1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu, 224.10 ve 225.11 maddeleri ile, cesetlerin yakılmasına izin vermiş. Dahası, “Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in isteğiyle bugünkü Zincirlikuyu Mezarlığı’nda, Türkiye’nin ilk krematoryumu kullanıma hazır hale getirilmiş. O dönemde, iki renkli isim olarak bahsedilen Kimyager Nureddin Münşi ve Salih Murad Bey 1931 yılında Ölüleri Yakma Cemiyeti’ni kurmuş ve gazetelere ilanlar vererek öldükten sonra yakılmak isteyenlere hizmet verdiklerini açıklamışlar.

Ancak bu krematoryumda yakılarak defnedilen kimse olmamış. Çoşkun ve Büken titiz çalışmalarında, Sivas’ta bir firmanın taşınabilir krematoryumlar ürettiğini ve Avrupa’daki ilk beş üreticiden biri olduğunu ve Ateizm Derneği’nin 2015 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik krematoryum kurulması için ‘Gömülmek Zorunda Değiliz!' diye bir imza kampanyası başlattıklarını da belirtiyorlar, konuyla ilgili başka birçok ilginç bilginin yanında.

Bir türlü yazmak istediğim konuya gelemedim. Bir kitap okuyorum. Yazarı Nic Compton, denizcilikle ilgili birçok dergide yazarlık ve editörlük yapmış. Deniz ve denizcilikle ilgili ilginç bilgiler veren bir kitap. İsmi “Why sailors can’t swim and other marvellous maritime curiosities / Denizciler neden yüzme bilmez ve denizciliğe dair başka harikulade ilginç şeyler / Adlard Coles Nautical, Bloomsbury, London 2013.

Kitapta rastladığım bir konu da denize gömülmek. Eski yıllarda, uzun deniz yolculuklarında ya da deniz savaşlarında ölenlerin denize gömülmesi anlatılıyor bir bölümde . Bir yandan ölü bedeni taşımanın getireceği sağlıksız hijyen koşulları, bir yandan uğursuzluk, bir yandan gereksiz ağırlık, bedenleri denize defnetme sonucunu doğurmuş. Yelken bezine sarılan ve ağırlık bağlanan cesetler denize gönderilmiş. Önemli bir geleneğin altı çizilmiş kitapta. Ölü beden yelken bezine sarılıp yeterli ağırlık ilave edildikten sonra, kefen dikilirken son dikiş meftanın burnundan geçirilirmiş, yanlışlıkla canlı birini denize gömmediklerinden emin olmak için.

Yine adı geçen kitaptan öğreniyoruz ki günümüzde denize gömülme taleplerinde bir artış varmış. Amerikan Bahriyesi, eski personelinden her sene 500 civarında denize gömülme başvurusu almaktaymış. Amerikan Çevre Koruma Ajansı bu konuda bir yönetmelik yayınlamış. Cesetler karadan beş kilometre uzağa ve en az 180 metre derinliğe gömülmeliymiş. Definde kullanılacak tabut içine her 0.5 kg vücut ağırlığı için 1.8 kg ekstra ağırlık eklenmesi ve havanın tabut içinde tuzaklanmasını engellemek için de tabuta altı adet 8 cm'lik delik açılması yönetmelikte kayıt altına alınmış. İngiltere bu işte bir adım daha ileri gitmiş ve tabutun çam gibi yumuşak bir ağaçtan yapılmasını, plastik, kurşun, bakır ve pirinç içermemesini ve tabuta açılacak delik sayısının da öyle 6 tane değil 5 cm çapında en az 40-50 tane olması gerektiğini belirlemiş. Bunun yanında denize gömülme yeri olarak da saptanmış üç bölge söz konusu İngiltere'de. Doğu Sussehx’de Newhaven, Wight Adası yakınındaki Needles Kayalığı bölgesi ve Tynemouth. Başka bir yer isterseniz ekstra ücret gündeme geliyor.

Avustralya İklim Değişikliği, Enerji, Çevre ve Su Bakanlığı da artan talepler sonrası bu konuda bir yönetmelik çıkarmış. Denize gömülmek isteyenlerin, bahriyeli, balıkçı ya da denizci olmasını, eğer değillerse neden denize gömülmek istediklerini ikna edici bir biçimde açıklayacakları bir başvuruyu şart koşmuş. Gömülme derinliği olarak en az 3000 metre belirlenmiş. Kefen beziyle ilgili olaraksa detaylı bir tanımlama yapılmış. Plastik içermeyen ve kimyasal maddelerle muamele görmemiş bioçözünürlük özelliklerine sahip bir kumaş şartı konmuş. Denizde defin başvurusunun ücreti de 1675 Avustralya Doları  olarak belirlenmiş.

Amerika’ da “New England Burials at Sea” isimli bir cenaze firması işi farklı bir boyuta taşımış. Web sitelerinde ülkenin hem doğu hem de batı kıyılarında birçok limandan denize defin işlemi yapabildiklerini belirtiyorlar. Cenaze teknesinin özellikleri, cenaze töreninde mefta ile birlikte denize atılacak çiçekler, törenin süresi falan hep belirtilmiş. Dilerseniz töreni Japon geleneklerine ya da Budist inancına göre de düzenlemek mümkün, tabii ekstra bir ücret karşılığında. Sevdiğiniz insanın defnedildiği noktanın koordinatlarını içeren gümüş bir bileziğin fiyatı ise 89.95 dolar. Kefen fiyatları 1,750 dolardan başlıyor.

Konuyu araştırdıkça başka bilgiler de edindim. Paylaşayım. Bir başka denize gömülme yolunu 1980’lerde Georgia Üniversitesi’nde oda arkadaşı olan iki amatör dalgıç başlatmış. Yıllar içinde resiflerin giderek yok olduğunu gözlemleyen Don Brawley ve Todd Barber, yapay resif oluşturmak üzere çimentodan resif küreleri tasarlamışlar. Bir nevi, mercanların üzerinde doğal resif oluşturması için tasarlanmış çimentodan resif iskeletleri. Bu çevreci yaklaşım giderek eternal reef (sonsuzluk resifi) şeklinde bir defin işine de dönüşmüş. Yakın insanları ya da hayvanları ölenler krematoryumda ölü bedenleri yaktıktan sonra küllheri resif kürelerinin imalinde kullanılan çimentoyla karıştırarak hatıralarını sonsuza kadar bir mercan resifinde yaşatabiliyorlar. Bu iş için beş-on kişi bir araya gelerek külleri bir toplu resife de ilave edebiliyorlar. Seçenekler mevcut.

Florida'da oluşturulmuş Neptün Anıt Resifi ise yaklaşık 120 bin insan ve hayvanın külleri katılarak yapılmış muhtelif heykellerden oluşmuş bir su altı mezarlığı. Buraya küllerinizin gömülmesinin de bir bedeli var elbet. Basitçe küllerin o bölgede denize saçılıp sonrasında dalgıçlar tarafından su altına ölenin ismini taşıyan bir metal plaka çakılması 4 bin dolar civarında. Küllerin yunus balığı, ahtapot gibi heykellere dönüştürülerek su altındaki mezarlığa sabitlenmesi biraz daha pahalı. 12 bin dolardan başlıyor 90 bin dolara kadar gidiyor. Tabii istediğiniz zaman uygun bir ücret karşılığında mezarlığa dalıp rahmetlileri ziyaret edebiliyorsunuz.

Bu yazı uzar gider.

Cahit Sıtkı Tarancı’nın Ölüm II şiirinden bir dörtlükle bitireyim:

Ne gün aslına dönecek bu ten?

-Taş, toprak, çiçek, su veya maden

-Ruha ebediyeti vaadeden

Efsanevi yalan nerde ölüm?

Talat Kırış kimdir?

Talat Kırış, 1961 yılında İstanbul'da Süleymaniye Doğumevi'nde dünyaya geldi. Sırasıyla Ataköy İlkokulu, İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitirdi.

Öğrenciliği sırasında yurtiçi ve yurtdışında kaza cerrahisi ve beyin cerrahisi kliniklerinde staj yaptı. Prof. Dr. Türkan Saylan'la birlikte Van'da lepra hastalığı üzerine saha çalışmalarına katıldı. Konya Devlet Hastanesi Acil Bölümü'nde mecburi hizmetini; 1986-1992 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı'nda ihtisasını tamamladı. Uzmanlık tez çalışmasıyla Beyin Araştırmaları Derneği ve Japon Nörotravma Derneği'nden ödül aldı. Uzmanlık sonrası Kartal Eğitim Araştırma ve Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanelerinde çalıştı.

1995-1996 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri, Arizona, Phoenix'te bulunan Barrow Nöroloji Enstitüsü'nde burslu olarak, kafa kaidesi tümörleri ve beyin damar hastalıkları üzerine üst ihtisas yaptı. İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı'nda 1999 yılında doçent, 2006 yılında profesör oldu.

2006 yılında 9. Uluslararası Serebral Vazospazm Kongresi'nin başkanlığını yaptı. Türk Nöroşirurji Derneği Yeterlik Kurulu kurucu üyeliği, Nörovasküler Eğitim Öğretim Grubu başkanlığı, Nöroonkoloji Eğitim Öğretim Grubu başkanlığı, Temel Kurslar eş başkanlığı, yönetim kurulu üyelikleri, Türk Nöroşirurji Dergisi ve Turkish Neurosurgery dergileri baş editörlüğü, Nöroonkoloji Derneği ikinci başkanlığı ve Türk Nöroşirurji Derneği başkanlığı yaptı.

Avrupa Nöroşirurji Dernekleri Birliği Araştırma Komitesi üyeliği görevinde bulundu. Akdeniz Beyin Cerrahları Derneği Eğitim Komitesi Başkanı olan Kırış, 2017-2021 yılları arasında Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu Beyin Damar Hastalıkları Komitesi Başkanlığı yaptı.

Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu'nda Türk Nöroşirurji Derneği'ni temsil eden delege olan Prof. Dr. Talat Kırış, meslek yaşamını Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi ve Koç Üniversitesi Hastanesi Beyin Cerrahisi bölümlerinde sürdürüyor.

Kırış'ın editörleri arasında bulunduğu İngilizce iki kitabı, 100'den fazla kitap bölümü, ulusal ve uluslararası dergilerde makaleleri yayımlandı; çok sayıda ülkede beyin cerrahisinin çeşitli alanlarında eğitim kursları ve konferanslar verdi, yurtiçi ve yurtdışında eğitim amacıyla çok sayıda beyin cerrahının izlediği canlı ameliyatlar yaptı.

Tıbbiye öğrenciliği yıllarından itibaren 40 yılı aşan öğretim üyeliği ve hekimlik hayatını, 2021'de yayımlanan "Beyne Giden Yol / Bir Beyin Cerrahının Anıları" adını verdiği kitabında anlattı. TEDx ve farklı sosyal platformlarda konuşmaları yayımlanan Kırış, aynı zamanda kıdemli bir denizci olarak Güney Amerika'dan Antarktika'ya kadar uzanan yelkenli seyahatler yaptı, Grönland'da kanoyla Kuzey Kutup dairesi geçiş yaptı. Anılarında hayalini, "Bir Şehir Hatları Vapuru'na ismimin verilmesini isterim. Kimbilir, kısmet..." sözleriyle paylaştı.

Gençlik yıllarından itibaren yazın dünyasıyla ilgilendi, 1984 yılında Düşün dergisi masal yarışmasında mansiyon kazandı. Argos sanat dergisinde öykü ve denemeleri, Cumhuriyet ve Radikal gazetelerinde yazıları yayımlandı. 2012 yılından Yacht Türkiye dergisinde yazmaya başladı.

Ağustos 2019'dan itibaren T24'te düzenli yazılar yazıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Endülüs’te Solan Bahçe

Her şey Flamenko’nun ezgilerinde kalsaydı, kalabilseydi keşke. Ama bizzat flamenko da böyle bir şeydi. O huzurun, sükunetin müziği değildi

Seçimden seçmeler saçmalar

Enteresan ülkeyiz vesselam, biri kendini devletin sahibi sanır, diğeri bir yüzyıldır falan kendinden başka bu ülkede vatansever olmadığını iddia eder

Bir devlet görevlisiyle bir vatandaşın diyaloğu

"Yok Can Atalay, yok Osman Kavala, yok Selahattin Demirtaş... Onlar ne isterse, nasıl isterse öyle oluyor, olacak"