01 Mart 2015

Newroz (yeni gün) için dilekler

Bu ülkede adaletli bir barışa en çok Kürtlerin ihtiyacı var...

“Ağaç eğileceği yerde kırılırsa, bu bir trajedi olur”

Ludwig Wittgenstein

Kürtlerle ilgili zihnimdeki en uzak anı köyümüzdeki 70-80 yıllık evin dolap kapağındaki işlemeleri sorduğumda anamın “o işlemeler bu evde daha önce yaşayan Erzincan’dan sürülen Kürtlerden kalma” sözüdür. Anam onlardan acılı ama gururlu insanlar olarak söz eder ve eklerdi: "Ali Rıza bey pek konuşmazdı ama karısı sürekli ölen oğlu için ağlardı”. 

Kütahya Lisesi parasız yatılı pansiyonuna doğudan gelen öğrencileri saymazsam “Kürtler” gerçeği karşılaşmam 12 Eylül öncesinde üniversite yıllarında oldu.  O sıralar doğu bölgesinin sömürge olduğuna varan bir çok tartışmaya kulak misafiri oluyordum ama işin doğrusu ben daha çok Ahmet Arif şiirleriyle kurduğum ilişkiden etkileniyordum. “Karacadağ”ı, Hamravat Suyu”nu, “Diyarbekir Kalesi”ni, “Dağlara gelen bahar”ı, “Gözlerinden öperim” demenin duruluğunu ve daha bir çok duyguyu ondan öğrendim. O zaman olduğu gibi, şimdi de Ahmet Arif benim için Bedri Rahmi ve Cahit Külebi gibi şairlerden daha güçlü bir Anadolu şairidir ve bu nedenle Ahmet Arif tam da bugünün şairidir. Çünkü zaman tam da Nasil severim bir bilsen/Köroğluyu/Karayılan'ı/Mechul Asker'i.../Sonra Pir Sultan’ı ve Bedrettin’i dizelerini onun kadar içtenlikli söylemenin zamanıdır. Mehmet Emin Ayhan ve hepimizin biraz korktuğu iri yarı “Apocu” Kamil ve şimdi  BDP Muş milletvekili olan Demir Çelik ile aynı yurtta kaldım. Mehmet Emin Ayhan’ı daha çok yere dokunur gibi yürüyüşü ve efendiliği ile hatırlıyorum; sonra onu 1990’lı yılların zifiri karanlığında dahiliye uzmanı olarak çalıştığı Silvan’da öldürdüler.

 

Barış en çok çocuklar için gerekli

 

Zorunlu hizmetimi Adıyaman’da yaptım. Oraya benden önce gelen hekimlerin zorunlu hizmete olan tepkilerini milliyetçilikle birleştirerek “Kürt” kelimesini küfür gibi kullanmalarını ve bundan irkildiğimi hatırlıyorum. Belki biraz onlara duyduğum tepkiden, ama esas olarak içimdeki “O” romanı kişisinin imgesel gücüyle 2,5 yıl var gücümle çalıştım orada. Ankara’ya gelince Türk Tabipleri Birliği içinde Silvanlı olduğunu bildiğimiz Dr. Selim Ölçer’le çalıştık ama onun Kürtlüğü ile hiç ilgilenmedik biz. Arkadaşımızdı bizim; bunun ötesi onun için de bizim için de anlamlı değildi. 1990’lı yılların ilk yarısında başta Dr. Mahmut Ortakaya olmak üzere Kürt kökenli arkadaşlarımızın önerisi ile “özgürlükten ve sağlıktan tasarruf edilemez” sözünü Türk Tabipler Birliği’nin temel sloganı yaptık ve onlar sayesinde giderek tırmanan milliyetçi rüzgara rağmen demokrat ve hümanist kalabildik. Sonraki yıllarda çabalarımızı çatışma ortamı ve yoksulluğun  çocuk sağlığı üzerine etkilerine dikkat çekmeye harcadık. Bir diyabet kampında 12 yıllık şeker hastası Kulp’lu Metin’i dinleyince haberlere yansımayan acılara tanıklık ettik. Metin şimdi yaşadığı ve pek sevmediği Diyarbakır'a bilinen nedenlerle köyü boşaltıldığı için gelmişti. Köydeki yaşamından özlemle söz ediyor ve "Köyümde çok mutluydum; koyunları otlatır, kırlarda dolaşırdım, köydeyken kan şekerlerim iyi giderdi. Şimdi Diyarbakır'dayım ve kendimi çok zorda hissediyorum" diyordu. Biraz da Metin gibi çocuklara destek olabilmek için şeker hastası çocuklara yönelik insülin destek birimleri açtık, bölgedeki çocukların katıldığı diyabet kampları düzenledik ve barışı aslında binlerce çocuğun yaşamını kurtaracağı için en çok çocuklar adına talep etmeye devam etmeliyiz diye düşündük.

 

Barış için çalışmak görevimiz

 

Doğada biz insanların ne yaptığına aldırmadan her 21 Mart günü gece ve gündüz eşitlenir, güneş balık burcundan koç burcuna döner; insanlar için ise bu tarih baharın başlangıcı demektir. Newroz, “yeni gün” anlamına gelen İran kökenli bir sözcüktür ve o gün  yaşamın daha güzelleşmesi için dilekler tutulur. İnsanlar için Newroz’u sevinçle karşılamak aslında ortak yaşamlarında barış dolu yeni bir günün özlemi demektir ve bu her zaman daha zordur. Diyarbakır Tabipler Odası eski başkanlarından Dr. Mahmut Ortakaya’nın yıllarca önce söylediği “Anadolu, insanların birlikte yaşama, sevgi ve hoşgörü esaslarına göre ilişki kurma  yatkınlığını en yüksek düzeye çıkarmıştır. Biz Türkiyeliler bir bütün olarak demokrasiyi, özgürlüğü, refahı, dünya barışını, toplumumuzun her türlü gereksinimini ilgilendiren biçimleriyle savunmak bilincinde ve kararlığında olmalıyız. Doğu ve Güneydoğu meselesini, insan hak ve özgürlükleri açısından çözdüğümüz zaman bu ülke gerçekten özgür bir ülke olacaktır” sözleri bugün de yol gösterici olabilir.

Bu ülkede adaletli bir barışa en çok Kürtlerin ihtiyacı var ve ben kahredici bir  boğazlaşmayı ülkemiz için kader sayan milliyetçiliğe onların çabaları ile direnebileceğimizi düşünüyorum. Bu cümleleri HDP ile hükümet yetkilileri “silah bırakma ve kalıcı barış” için çağrısı yaptıktan sonra yazıyorum. Ülkemizi yönetenlerin samimi bir demokrasi istediklerine inanmak zor ama söz  barıştan açıldığı için tekrar mahcup olmak pahasına en önemli görevimizin barış için çalışmak olduğunu söylemek istiyorum.  Dileriz önümüzdeki aylarda hayat bu sözleri doğrular ve hep birlikte kalıcı bir Anadolu barışını hayal edebiliriz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Diyabet damgasından kurtulmak

Jazz Sethi, damgalanmanın diyabetle yaşayan insanların klinik sonuçları, yaşam kalitesi ve refahı üzerinde somut sonuçları olduğunu söylüyor

Dr. Gönül Tanır’ı kaybettik

Gönül içimizdeki en naif, sözünü sakınmayan, belki de bu yüzden kendini koruyamayan kişiydi. Sonraki yıllarda ülkemiz çok değişti ve Günül, bu insafsızların dünyasında çok haksızlığa uğradı ve çocuk enfeksiyon servisine verdiği o büyük emeğin karşılığı, çok hakkı olan profesörlüğü ondan esirgendi

"İleri Diyabet Tedavileri ve Teknolojileri-ATTD 2024" kongresinden izlenimler: Teknolojiye adil erişim çağrısı

Öncelik dezavantajlı olanların yaşadığı engelleri ortadan kaldırılmaya verilmeli, yani önce diyabet teknolojilerine adil erişim sağlanmalıdır