26 Haziran 2016

Popülizmin ürkütücü zaferi

Sürekli kural istisnası peşinde olan, bütünleşmeye karşı çıkan bir üyeyi AB artık istemez

 

Çarşamba günü Cumhurbaşkanı’nın bir mezuniyet töreninde AB ile müzakerelere devam mı tamam mı sorusunu halka götürelim dediğinde, bu haftanın yazı konusu da belli olmuştu: Bu beklenmedik, aynı zamanda da hayli manidar çıkışı tartışacaktım. Gerçi ertesi gün Birleşik Krallık’ta AB’ye devam mı tamam mı referandumu vardı. Ama doğrusu sonuçla ilgili küçük bir şüphe payı bıraksam da pek çokları gibi (piyasalar dâhil) ben de seçmenin, az bir farkla da olsa, AB üyeliğine devam yönünde karar vermesini umuyor ve bekliyordum; özellikle de İşçi Partisi milletvekili Jo Cox’un ateşli bir aşırı sağcı tarafından hunharca katledilmesinden sonra.

Ama yanıldık. Yazı konusunu değiştirmek farz oldu. AKP iktidarının son derece kritik bir kararın eşiğinde olduğuna dair kuvvetli işaretler içeren Erdoğan damgalı referandum fikrini gelecek yazıda tartışırız. Nasıl olsa bunun bir öfke çıkışı olmadığı, devamının geleceği belli oluyor. Cuma akşamki iftar konuşmasında Cumhurbaşkanı “Bunlara bütün müzakerelerde hep şunu söylemişimdir. Alacaksanız, 'buyurun' deyin, almayacaksanız 'boşuna uğraşmayın, almayacağız sizi deyin’; bizi de yormayın, siz de yorulmayın. Ama hep aldattılar, dürüst davranmadılar” sözleri son dönemde her iki taraf için de yapmacık ama faydalı ve gerekli bir oyun haline gelen müzakere sürecinde perdenin inmek üzere olduğunu gösteriyor. Bu dramatik finalin nedenleri ve sonuçları üzerinde daha sonra kafa yorarız. 

23 Haziran Perşembe günü Avrupa tarihinin önemli günlerinden biri yaşandı. Birleşik Krallık seçmeni az bir farkla (yüzde 52) AB’den çıkılması yönünde oy kullandı. “Çıkalımcı” cephenin yürüttüğü en bayağısından milliyetçi ve ırkçı kampanya ne yazık ki başarılı oldu. Akılsızlık galebe çaldı. Ciddi araştırma kuruluşlarının tüm raporları (en son OECD) Brexit durumunda Britanyalıların nasıl bir bedel ödeyeceğini açık seçik anlatmışlardı. Bedelin özü kestirmeden şöyle ifade edilebilir: Hesaplar 5 yıl içinde kişi bana gelirde 2000 Dolar civarında kayıp tahmin ediyor. Kayıp bu tutarın yarısı kadar bile olsa, göçmen işçi paranoyası nedeniyle “çıkalım” oyu kullanan düşük gelirlileri ve yaşlıları büyük sıkıntılar bekliyor.

Büyük olasılıkla “çıkalımcıların” bir bölümü, belki çoğu, verdikleri karara zamanla pişman olacaklar. Ama iş işten geçti. Kapanan sayfa bir daha açılmaz. İlerde Birleşik Krallık yöneticileri “pardon bir yanlışlık oldu” deseler bile, sürekli kural istisnası peşinde olan, bütünleşmeye karşı çıkan bir üyeyi AB artık istemez. Zaten bir an önce verdiğiniz kararı yasallaştırın ve çıkışı tasarlayalım diyorlar. Kurala göre (50. Madde) 2 yıl içinde AB ile yeni ekonomik düzenin nasıl olacağı, AB’nin 54 adet üçüncü ülke ile yapmış olduğu serbest ticaret anlaşmalarının Birleşik Krallık tarafından yeniden müzakere edilerek, ki buna bizim Gümrük Birliği de dahil, yeni bir şekle sokulması gerekiyor.  

Kaldı ki, Birleşik Krallığın varlığı da sorgulanır hale geldi. İskoç ve Kuzey İrlandalı seçmenler çoğunlukla (yüzde 62 ve 56) kalmaktan yana oy kullandılar. Muhafazakâr lider David Cameron’un koltuğunu sağlamlaştırmak ve seçim kazanmak için tezgâhladığı tehlikeli oyunun ortaya çıkardığı bedeli ödemek istemiyorlar. Sonuna kadar haklılar. Bağımsızlık mücadeleleri bundan böyle son derece meşru bir zeminde devam edecek ve siyasal sancılar üretecek.

23 Haziran depremi bize popülist referandumların nasıl tahayyül edilemeyen badirelere yol açabileceğini bir kez daha hatırlattığı için bir bakıma iyi de oldu sayılır. Salt bu nedenle bile başka bir AB ülkesinde böyle bir akılsızlığın tekrarlanacağını sanmıyorum. AB kurucusu ülkelerde (Fransa, Hollanda, İtalya) üyelikten çıkmayı savunan ve Cuma gününden itibaren “biz de referandum isteriz” diye çığırmaya başlayan aşırı sağcı partilerin, son yıllarda güçlenmiş olsalar da, tek başlarına iktidar olma şansları çok şükür sıfır. Bu ülkelerde sağ ve sol geleneksel partiler de, nasıl bir AB konusunda derin görüş ayrılıklarına sahip olsalar da, İngiliz partilerin aksine AB’ye devam konusunda görüş birliği içindeler.  

Sonradan katılan, daha az gelişmiş olanlar ise AB’nin bol kepçe dağıttığı desteklerden ve bizzat AB üyeliğinden o kadar yaralandılar ve yaralanmaya devam ediyorlar ki, üyelikten çıkmayı akıllarından bile geçirmezler. Kimi popülist ve otoriter liderin (Macar Urban gibi) pek çok konuda arıza çıkarıp Brüksel’in başını ağrıttığı doğrudur. Ama üyelikten çıkalım dediklerini hiç duymadım.

Bir bakanımızın (Canikli) Cuma günü erkenden “AB dağılıyor. Gemiyi ilk terk eden İngiltere oldu” tweet’i aceleye gelmiş olmalı; tabi AKP’nin AB’ye yönelik yeni stratejisiyle ilintili değilse. Küresel krizden bu yana çıkmazda olan AB’nin bundan böyle kendisine nasıl bir yol haritası çizeceği ise tüm belirsizliğini koruyor. Bu belirsizlik Birleşik Krallığın çıkışından çok daha vahim.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Avrupa’da bireylerin yaşamdan en az memnun olduğu ülke Türkiye

TÜİK, “Ülkenin en önemli sorun sizce nedir?” diye sormak yerine, “Sizce ülkenin en önemli üç sorunu hangileridir?” diye sorsaydı acaba dış göç kaçıncı sırada yer alırdı?

İşsizlikte düşüşün endişe verici arka planı

İşsizlik oranının üç ay gibi nispeten kısa bir sürede 0,7 yüzde puan azalmasına sevinmek için istihdamda esaslı bir artıştan kaynaklanıyor olması gerekir. Oysa istihdamda üç aylık artış 123 binden, artış oranı da yüzde 0,4'ten ibaret. Bu yılın ilk üç ayından ikinci üç ayına istihdam artış oranı yüzde 2,3'tü. İstihdamın hız keserek duraklama eğilimine girdiği açıkça görülüyor

İkinci çeyrekte istihdam artışında tuhaflıklar

Kısacası, nereden bakarsanız bakın 2. Çeyrekte istihdam artışında özellikle de sanayi istihdam artışında bir tuhaflık olduğu aşikâr. İstihdam artışında bir tuhaflık varsa işsizlikteki azalmayı yorumlamaya değer mi? Ben değmeyeceğini düşünüyorum