11 Temmuz 2016

Başkanlık için ekonomik paket

Uzun sözün kısası, bu teşvik paketinden ben kalıcı bir canlanma çıkabileceğini sanmıyorum

AKP iktidarının ve Saray’ın uzun süredir yegâne tutkusu, hatta saplantısı tek adam yönetimini “geleneklerimize uygun” bir başkanlık sistemi ile meşrulaştırmak, dolayısıyla kalıcı hale getirmek. Her ne kadar bugün tek adam rejimi AKP Meclis çoğunluğu ve demir liderlik sayesinde fiilen uygulanıyor olsa da üç yıl sonra, olmadı yedi yıl sonra yine seçim yapılacak. Dünyanın her türlü hali var, ne olacağı belli olmaz. Oysa iddiaları ve ihtirasları çok daha uzun süreli bir iktidarı gerektiriyor.

Başkan’ın yürütme erkine tümüyle, yasama erkine büyük ölçüde sahip olacağı, yüksek yargıyı da atama yetkileri ile fiilen kontrol edeceği bir rejim iktidarlarını garanti altına alacak. Basit bir nedenle: Başkan’ın iki turlu bir seçimle belirlenmesi, Türkiye’nin mevcut siyasal sosyolojisi sayesinde AKP adayına başkanlık tekelini adeta gümüş tepside sunuyor.

Önlerinde halen bir dizi engel var. Önce anayasa taslağını hazırlamak gerekiyor. Kolay olmadığı anlaşılıyor. İdeolojik temellerde ve kuvvetler birliği tasarımında ne kadar ileri gidecekleri konusunda kimi açmazlarla karşı karşıyalar.  Sonuçta kendilerine göre bir denge kurarlar. Ardından Meclis’te 330’u bulmaları gerekecek. Bu konuda çok yönlü hazırlıklar devam ediyor. Eksik milletvekillerini MHP saflarından, olmadı HDP’den boşalacak vekillikler için yapılacak ara seçimden bulabilirler. Son ve esas engel referandum. En iyimser kamuoyu yoklamaları dahi AKP anayasasına seçmenin çoğunluğunun destek vereceğinin garantisini şimdilik vermiyor.

Başta Saray olmak üzere AKP anketlerde rahat bir evet oyunu görmeden referanduma gitmez. Tam da bu nokta da ekonomik cansızlık uzun süredir can sıkıyor. Aslında durum o kadar kötü sayılmaz. Ekonomik büyüme temposu yüzde 4 civarında. Finansal piyasalar döviz kuru istikrarlı sayılır. Ama bu performans Saray’ı tatmin etmekten çok uzak. Dahası, anaysa referandumunu garanti altına almak için gereken 3-4 puan için yeterli değil. Bu nedenle bir an önce ekonomiye gaz vermek istiyorlar.

Düne kadar Merkez Bankası’na faizleri esaslı ölçüde düşürtür yatırımları canlandırırız diye düşünüyorlardı. Merkez Bankası direndi. Emin değilim ama galiba bu yolun çok riskli olduğuna ikna oldular. Bunun yerine daha iyi bildikleri bir yolu, her türden teşvikle canlandırma yolunu tercih ettiler. Bayram arifesinde açıklanan “ekonomik müjdeler paketini” böyle değerlendirmek gerekiyor. İktidar yanlısı bir işveren kuruluşu başkanı bu bağlamı iyi özetlemiş: “Ülkemiz her ne kadar makro planda büyüme oranı açısından iyi durumunu muhafaza etse de piyasalarda ve halkta önemli ölçüde daralma sorunu yaşanıyor” diyor ASKON başkanı Mustafa Koca.

“Ekonomik müjdeler” paketi arzu edilen canlanmayı sağlayabilir mi? Yoksa geçici bir saman alevinden mi ibaret kalır? Paket AKP’nin sevdiği türden tipik bir teşvikler çuvalı. İhracatçıya yeşil pasaport, şehit ailelerine destek, şirket kapatmayı cehennem azabı olmaktan çıkarmak, mevcut vergi ve sigorta prim teşviklerini süresiz hale getirmek, şirket kuruluşlarında damga vergisi ve harçları asgariye indirmek gibi bayram şekeri tadında olan ama canlandırma etkisi marjinal teşvikleri geçip yatırımları canlandırmaya yönelik önlemlere odaklanalım.

Şahsen tartışmaya değer dört önemli önlem görüyorum: Ticari araçlara Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) muafiyeti, yerli makine alanlara faizsiz kredi bir de Varlık Barışı ile Türkiye’de üs kuracak “uluslararası dev firmalara” kurumlar vergisi muafiyeti.

Sıfır kilometre taksi, kamyonet ve benzeri taşıma araçları satışından devlet ÖTV almayacak. Gerçi otobüs ve midibüslerde zaten çok düşük ÖTV (yüzde 1 ve yüzde 4) söz konusuydu ama genelde fahiş düzeydeki ÖTV’nin sıfırlanması, bu sayede KDV ödemelerinin de azalması, yatırım malı sayılan bu araçlarda önemli fiyat indirimine yol açacak: Bir hesaba göre 60 bin liralık fiyatı 41 bine düşüyor. Bu sektörde talebin canlanacağına kuşku yok. Ancak ikinci el piyasasında da fiyatlar düşeceğinden yenileme operasyonları umulduğu kadar olmayabilir.

Karşılığında Maliye de ÖTV teşviki olmasaydı zaten satılacak araçların ÖTV’sinden mahrum olacak. Her ne kadar Başbakan “1 verip 3 alacağız” dese de Maliyenin kayba uğrayacağı kesin. Ama bütçe açığı çok düşük olduğundan durum idare edilebilir. Ancak daha önemlisi ÖTV muafiyetinin kalıcı olma riski. Gelecek yıl ÖTV yeniden konmaya kalkılırsa bu kez de sektörde esaslı bir durgunluk şoku yaşanır. Başbakan bu hesabı da yaptı mı bilmiyorum. Referanduma kadar sabrederiz hesabı yapıyor olabilirler.

Küçük girişimciye bir diğer teşvik de yerli makine alana 300 bin liraya kadar faizsiz kredi verilmesi. Bu teşvik de küçük yatırımları bir miktar canlandırır, yerli sanayiye de destek olur ama ne kadar olur bilmiyorum. Ama şunu biliyorum. Yatırımların ana belirleyicisi finansal maliyeti değil üretim maliyeti ile talep beklentisidir.  Bu da ekonomide esastan canlanma gerektirir.

Varlık Barışı ise tam bir muamma.  Amaç piyasa camiasında çok sözü edilen yurt dışı varlıkların Türkiye’ye getirilerek banka mevduatına ve yatırıma dönüştürülmesi ya da öz sermayelere eklenmesi. Kredi/mevduat oranı yüzde 120’ye çıkmış bir ekonomide yurt dışında büyük varlıklara sahip iş adamlarımızın paralarını yurt dışından kredi almakta kullanmak yerine getirip şirketlerine koymaları şeklinde büyük, büyük olduğu kadar da safça bir beklenti var. Türkiye ekonomisinin en özgün özelliklerinden olan zengin patronlar yoksul şirketler durumu artık değişsin isteniyor. Çok iyi olur ama bu daha önce birkaç kez denendi. Büyük düş kırıklığı çıktı. Bu kez geçmişten alınan dersle “nereden, nasıl kazandın yemin ederiz hiçbir şey sormayacağız” deniliyor. Bana öyle geliyor ki bizim varlıklılar bu yolu olsa olsa kara para aklamak için kullanırlar. Bekleyip görelim.

Son olarak çok tuhaf bir teşvikten söz etmek istiyorum. Başbakan bu teşviki şöyle tarif ediyor: Uluslararası dev bir firma Türkiye’de üs kurmayı düşünüyor. Buradan 70 ülkedeki operasyonlarını yönetecek. Yani uluslararası idare merkezi olacak, üretim söz konusu değil. Bu firmaya hiç tereddüt etme kardeşim seni kurumlar vergisinden muaf tutuyoruz denilecek. Bu tipik bir vergi cenneti tanımlaması. Hadi daha makul olalım, tipik bir İrlanda öykünmesi diyelim. İrlanda kurumlar vergisini AB’nin çok altında tutarak dev uluslararası firmaların Avrupa merkezlerini çekmeyi başardı. Ama bu şirketler işin öyle cılkını çıkardılar ki Kıta Avrupası’nda muazzam vergi cezaları ile karşı karşıyalar. Daha geçenlerde Google’un Paris şubesine (700 kişi çalıştırıyorlarmış!) Fransız maliyesi büyük bir baskın düzenledi. İrlanda Brüksel baskısı altında. Acaba bizimkiler fırsat bu fırsat diyerek İrlanda’nın dev merkezlerine mi göz koydular?

Uzun sözün kısası, bu teşvik paketinden ben kalıcı bir canlanma çıkabileceğini sanmıyorum. İkinci yarı büyümenin yavaşlaması bekleniyordu. Bu yavaşlama telafi edilebilir. Ancak canlanmanın hem kısmi hem de geçici olacağı kesin. Soluğunun anayasa referandumuna yeteceğine ise pek ihtimal vermiyorum. 

Yazarın Diğer Yazıları

Avrupa’da bireylerin yaşamdan en az memnun olduğu ülke Türkiye

TÜİK, “Ülkenin en önemli sorun sizce nedir?” diye sormak yerine, “Sizce ülkenin en önemli üç sorunu hangileridir?” diye sorsaydı acaba dış göç kaçıncı sırada yer alırdı?

İşsizlikte düşüşün endişe verici arka planı

İşsizlik oranının üç ay gibi nispeten kısa bir sürede 0,7 yüzde puan azalmasına sevinmek için istihdamda esaslı bir artıştan kaynaklanıyor olması gerekir. Oysa istihdamda üç aylık artış 123 binden, artış oranı da yüzde 0,4'ten ibaret. Bu yılın ilk üç ayından ikinci üç ayına istihdam artış oranı yüzde 2,3'tü. İstihdamın hız keserek duraklama eğilimine girdiği açıkça görülüyor

İkinci çeyrekte istihdam artışında tuhaflıklar

Kısacası, nereden bakarsanız bakın 2. Çeyrekte istihdam artışında özellikle de sanayi istihdam artışında bir tuhaflık olduğu aşikâr. İstihdam artışında bir tuhaflık varsa işsizlikteki azalmayı yorumlamaya değer mi? Ben değmeyeceğini düşünüyorum