07 Nisan 2024

"Çocuklar, hayatta hiç mülkiyet hissim olmadı!"

Teşvikiye de oturdukları evden başka bir mülkü yoktur gerçekten de. Ve ne yazık ki yaşamı, gönülden bağlı olduğu ülkesi ve inandığı değerler uğruna elinden alınan İpekçi, kaybından sonra Gülriz Sururi'nin girişimi ve Aydın Doğan'ın desteğiyle tamamlanan Bodrum'daki o evi hiç göremeyecektir

Onu Gülriz Sururi'den okumak ilginç geldi ve elbette keyifli. Yazımın başlığına bir cümle taşıyabildiğim bu yaşanmışlık beni öyle yerlere götürdü ki nasıl geri dönebilirim buralardan; inanın, yolu biliyor olsam da hangi vakit olur onu bilmiyorum. 

Günümüzün iyiden iyiye yozlaşan dünyasında biraz biraz geriye gittikçe aslında ilerleyen zamanın bizden ne çok şey alıp yerine pek de bir şey bırakmadığını da anlıyor insan. 

Geçen haftaki yazımda "Konforlu bir esaret; mülkiyet" olarak adını koyduğum düşüncelerim; köpeğim Çakıl'ın aramızdaki gönül ilişkisini -bilinçli bir nezaket fakat can alıcı bakışlarla- mülki hislerden ayırmam gerektiği uyarısıyla bir zemin bulmuştu kendine.

İşin aslı benim için bu zemin, bizi gerçekte ne ve nelerin mutlu edeceğini keşfetmek gibi bir şeydi, özgürlüğe atılacak büyük bir adım gibi.

* * *

Abdi İpekçi'nin sevgili kızı, Nükhet İpekçi İzet ile bir kahve içimi buluşmamız sırasında kendime kaçacak bir sahil kenarı arıyordum.

Gülmeyin, ne kadar Bodrum'da yaşıyor olsam da buralarda öyle ha deyince kaçacak bir sahil kenarı bulmak hiç kolay değil. 

Ama yine de o kıyıya varmış hissettim kendimi...

Yazıda geçen sahilin yapılaşmamış hâli (1980'li yılların başı) Fotoğraf, ülkemizin yetiştirdiği çok kıymetli sanatçımız ressam Turan Erol'a ait.

"O gün Torba Koyu'nun ortasında, öğle sularında üç çift, inanılması güç berraklıktaki denizin içindeki çakılları seyretmeye doyamıyor, yüzüp yüzüp kendimizi kıyıdaki çakılların ve kayrakların üzerine atıyor, her birimiz yaşadığımız saatlerin bağışlanmış saatler olduğu bilinciyle; kendi inancımız doğrultusunda kendi tanrımıza dua ediyorduk.”

Sözlerin sahibi Gülriz Sururi, yazdığı Bir an gelir adlı kitabında Bodrum'u anlattığı sayfaların arasında Abdi İpekçi de var.

Tam sigarasını denize atacağı sırada: "Hayır bu denize sigara atamayacağım. Burası müthiş bir yer, bir doğa harikası.” 

(Ve muhtemeldir) Gözlerini denizden ve çakıl taşlarından alamadan: 

- Çocuklar, hayatta hiç mülkiyet hissim olmadı, ilk defa şurada evim olsaydı diye içimden geçirdim. 

Kitapta anlatıldığı şekliyle 1977 yılının yaz aylarında geçen bu konuşma daha bitmeden gittiği bakkaldan o sırada dönen Ülkü Tamer, tam denize girdikleri yerin hemen arkasındaki arsanın satılık olduğunu öğrenmiştir.

O arsaya önce güçleri yetmeyecek ama daha sonra Bedri Koraman'ın da içinde olduğu 14 dost bir araya gelerek "Şurada evim olsaydı" diye içi geçen Abdi İpekçi'nin belki de vasiyeti yerine gelmiş olacaktı...

Torba Sahili (1977): Sibel İpekçi, Filiz Ofluoğlu, Engin Cezzar, Ülkü Tamer, Gulriz Sururi, Abdi İpekçi

Teşvikiye de oturdukları evden başka bir mülkü yoktur gerçekten de. Ve ne yazık ki yaşamı, gönülden bağlı olduğu ülkesi ve inandığı değerler uğruna elinden alınan İpekçi, kaybından sonra Gülriz Sururi'nin girişimi ve Aydın Doğan'ın desteğiyle tamamlanan Bodrum'daki o evi hiç göremeyecektir.

* * *

Kahvemiz daha bitmemişti ki gözlerim bir ara anne ve babamın da gelip denize girmeyi sevdiği sahil kenarına takıldı.

Nükhet'le aynı yere bakıyorduk! 

Yazları site sakinleri buraya şezlonglar koyuyormuş. Artık dışarıdan (!) eskisi gibi gelip denize girmenin pek mümkün olamayacağını anladım, anladım da annem ve babama bunu nasıl anlatacaktım. 

Şimdi bak takıldım yazarken, aklım, bu durum karşısında İpekçi ailesinin aynı adla artık anılmasını pek istemediği hatta rahatsız olduğu duygusuna kapıldığım Abdi İpekçi Sitesi'nin önündeki sahilde.

Gözlerim kitapta geçen yüzleri arıyor, onların daha evler yapılmadan bu sahilde geçen zamanlarını nasıl da kendileri için bağışlanmış saatler olarak kabul ettiklerini yüzüme vuran bir ışık gibi tebessüm ederek tekrar düşünüyorum.

Ve mülkiyet hissinin; ne de kolayca teslim alabildiği günümüz insanlarını...

Eyvallah.

İpekçi'nin anısına saygıyla.

Serdar Gündoğ kimdir?

Serdar Gündoğ, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde doğdu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi.

Türkiye'nin ilk haber portallarından bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında ve Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı.

2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı.

Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığı yanında kültür ve sanat etkinlikleri de düzenleyen Serdar Gündoğ'un marka ve siyasi danışmanlıkları devam ediyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Belediye başkanları göreve başlarken ant içmeliler

Kentler, rant denilen arsızlığın, vahşiliğin dişleri arasındaydı ve bir kedinin ağzındaki minik, savunmasız bir kuşun halinden hiç de farklı değildi o kentler

Merhaba dünya, merhaba Halikarnas Balıkçısı!

Balıkçı'nın doğum günü olan 17 Nisan'ı "Dünya Merhaba Günü" ilan edeli iki yıl oluyor...

Kazanmanın anlamı üzerine!

Ufukta kurultay ya da bir genel seçim görünmüyor olsa da önemli bir bölümü iktidar bloğundan olan sandığa gitmeyen seçmenin varlığı, emanet oylar vs. gibi şeyler bir kenarda dursun; siyaset için bu uzun ve ince bir yol olan zaman diliminde; yerel seçimlerin kendi denkleminden bağımsız şekillenen seçmen iradesinin analizini gerçekçi şekilde yapmak CHP adına yapılacak en değerli iş olur