04 Aralık 2014

Mehmet Akan dün gece Ses’teydi ve Dostlar Tiyatrosu’na selam etti!

Dostlar Tiyatrosu kapatıldı ve yarası oluk oluk kanıyorken bu kutlama ilaç oldu.

Anmaların demode olduğu sadece o anın en şiddetli, debdebeli, gösterişli ve mümkünse yepyeni görgüsüzlüklerle kutlandığı ve daha kutlanırken unutulduğu bir zamanda tüm ülkenin bizimkisi Sabri Bey, Dostlar Tiyatro’sunun kurucularından Mehmet Akan anıldı. Dostlar Tiyatrosu  kapatıldı ve yarası oluk oluk kanıyorken bu kutlama ilaç oldu. Acılı ruhlar salonu tıklım tıklım doldurdu, hem de erkenden! Bir zamanlar olduğu gibi bu ülkede yaşayan kendi halinde, temiz, orta sınıfı temsil eden Bizimkiler yerine bizimkiler, sizinkiler, onlarınkiler diye paramparça cepheleşmiş bir topluma dönüşüldüğü için hepimizin bizimkileri her zamankinden daha fazla özleniyordu galiba.

Taksim’de vaha gibi kıpkırmızı güller etkisi yapan Ses Tiyatro’su kapılarını anma gecesi için açmıştı, ne de olsa bu dünyada iyi ki Ferhan Şensoy vardı. Salon doldu, insanlar Godot’uyu bekler gibi Mehmet Akan’ı beklemeye başladı. Çoktandır iyilik, tevazu, emek, alın teri, nezaket ve doğallık özlemi içinde birbirinden değerli oyuncu, sanatçı ve izleyici sessizce Ses Tiyatrosu’nun kadifeli dünyasında okşanmanın keyfini koltuklarda oturarak çıkardı. Böyle temiz, derin ve iyi zevkleri olmayanların anlamayacağı türden bir hazla Ses’in muhteşem perdelerinden kendi kişisel anıları, seyredilen onlarca oyunun aziz izlerini gülümseyerek hatırladı insanlar. Dolayısıyla Mehmet Akan’ı anmak başlı başına yakın tarihimizin naif hatıra defterinin sayfalarında gezinmek gibiydi ve öylece birkaç gün oturulup beklenebilirdi. Bu bekleyiş çok şey anlatıyordu… Örneğin ‘sefa ile efendim sefa ile’ diyen en huysuz komşu Sabri Bey’in dilindeki tertemiz serzenişten çok uzaklara düştüğümüzü…  Örneğin tüm ülkenin bizimkisi, sevgilisi olmuş bir rol modelin bir gün dahi kaba, saçma, görgüsüz, üstten bakan, atan tutan, böbürlenen veya terslenen tek davranışının görülmediği yıllarla araya asırla girmiş olmasını...

Oysa aradan çokta uzun bir zaman geçmemişti ancak bazen bir gün de asırlar geçer ve ne yazık ki bazı değerlerin üzerine basılmıştı, ezilmişti, hasar büyüktü.  Mehmet Akan’ı anmak isteyen insanlar onun temsil ettiği değerleri aramaya, azıcık soluklanmaya ve ruhunun ceplerine biraz Ses’in biraz Dostlar’ın resimlerini doldurmaya gelmişti. Şaka değil Mehmet Akan aramızdaydı, abartı değil cidden ve resmen kalbimizdeydi…

Önce Ruhi Su Dostlar Korosu arındırıcı bir yalınlıkla sükunetli ve derinden içimize aktılar. Daha sonra ekrandan ‘Görüntüleriyle Mehmet Akan’ adlı kısa çalışma izlendi. Gözler buğulandı, herkes kendi izleme anına döndü ve kaybettiği esas renklerin yerine koymak zorunda kaldığı çakma ultra lüks yaşamın sahte ve naylon imgelerini karşılaştırdı. Hem çok zor hem çok güzel ancak her halükarda tedavi edici anlar yaşanıyordu.

Zeliha Berksoy sahnede bir ninni okudu ve ninninin önüne sonuna Akanlı anılar serpiştirdi. Yanan geçmişimize su serper gibi… Gülsen Tuncer can dostu Mehmet Akan’a bir mektup yazmıştı ve bu mektubu salondaki herkes kendisine yazılmışçasına aldı, kokladı, katladı ve gizli iç ceplerden birine ağlayarak sakladı. Bilgesu Erenus gitarıyla çalıp söylerken amaçlarının seyirciyi sadece etkilemek değil verilmesi gerektiğine inandıkları sosyalizm mesajlarını zerk etmek olduğundan bahsetti. Mehmet Akan’ın kendisine sözle yasaklananın müzikle nasıl söylenebileceğini öğrettiğini anlattı. Anlattığını çaldı okudu, ‘ya evet böyle derdi insanlar değil fikirler olan güzel insanlar vardı’ dedirtti.

Sonra Genco Erkal çıktı sahneye ancak bu kısmı anlatmak elbette imkansız! Doğaüstü, mucizevi, milyar kere izlense her defasında etkisini çoğaltan anlaşılmaz, sersemletici ve elbette izahsız bir performansla seyirciyi diriltti, yeniden yarattı. Mehmet Akan’ın bizimle beraber ve hem de Genco Erkal’la yine yeniden sahnede olduğuna dair zerre şüphemiz kalmadı… Böyle büyük ve eşsiz bir sanatçının can dostu Mehmet Akan’ı ve Dostlar Tiyatrosu’nu içimize tekrar inşa etti, kalbimize taht kurdu bir daha, bir daha, bir daha…

Bertan Dirlikoğlu, Defne Koldaş ve Mehmet Akan’ın kendisi gibi tiyatrocu kızı Şirvan Akan çeşitli oyunlardan birkaç sahne canlandırdılar. Babasının ‘kara üzümüm’ diyerek sevdiği Şirvan Akan aynı tevazu, görgü, nezaket, disiplin, yetenek, çekingenlik ve sağlam duruşuyla tanıyanların yüreğine çoktan taht kurmuştu galiba… Çünkü fuaye de Mehmet Akan’ın yakın dostları kızı Şirvan’ın oyunculuğunu ve insanlığını öve öve bitiremiyordu.

Bu yazı bitmez, bitmiyor çünkü Mehmet Akan’ın kurucularından biri olduğu Dostlar Tiyatrosu’nda yapılamayan ‘anma’ her ne kadar ‘kutlama’ olarak tanıtılsa da memleketin yetenekleri evlerinden, salonlarından atılmıştır çoktandır. Genco Erkal’ın dosta düşmana gösterdiği sonsuz inat, azim ve iyi niyet karşısında tüm Dostlar’ın dertleri Akan’ı anarken yine depreşmiştir.

Evet Mehmet Akan 75 yaşında aramızda ve tiyatrosu gezici tiyatro oldu… Kapatılmaya çalışırken her yerde vücut buldu ve Mehmet Akan’da ölmedi zaten, dün gece Ses Tiyatro’sunda sahnedeydi… Tüm dostlarına, sizinkiler de dahil tüm Bizimkiler’e ve evi Dostlar’a selam etti… ‘Biz de bu yürek oldukça her yer bize Dostlar Tiyatrosu, herkes bize dost’ dedi. Ben duydum! Ya hepimiz oradaydık be! 

Yazarın Diğer Yazıları

Bartleby bu sezon Cihangir Atölye Sahnesi’nde ‘durmayı tercih ediyor’

Ah Bartleby, ah insanlık, ahhh dünya! Senin ahın her ‘hayır’ demeye cüret edildiğinde aynı tazelikle duyuluyor ve bu sezon Cihangir Atölye Sahnesi seni tercih ettiği için bu ahhh çok doğru bir yerden yüreklere, akıllara değmeye zarifçe dokunuyor, izi kalıyor

Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür ve "Uzun Yol"

"Yüzleşmek suçun gerçekliğini kanıtlamaya mı gerekçelerini anlamaya mı yaklaştırır?", "Yoksa yüzleşmek intikam ve misilleme tuzaklarından uzaklaştırarak dengeyi mi sağlar?", "Yüzleşmek suçluyu aşağılamanın medeniyet maskesiyle saldırısı mıdır?", "Bağışlama, insanın önce kendisini sonra çevresindekilerle ilişkilerini onaran bir erdem midir?" … Ya da "Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür?"

"Tarihte Yaşanmamış Olaylar" yaşıyor!

-Oyun büyük cümleler, çarpıcı sloganlar, ağır mesajlar ya da çiğ esprilerle seyirciyi etkilemek yerine transparan ilmeklerle birbirine bağlanarak Ülkü Tamer duygu ve düşünce dünyasına hizmet ediyor

"
"