17 Kasım 2014

Ekran Hayvanları ve gerçek hayvanlar

Kimi ekran hayvanları gerçek yaşam da zerre kadar etkileyici olmayabilir veya etkileri izlemeyi değil kaçmayı gerektirebilir ya da tam tersi

Sahneyi dolduran, kişiye has özellikleri nedeniyle diğerleriyle kıyaslanamayan, aurasıyla etkisi altına alan, büyüleyen, mekan ve içindekileri performansıyla çekip çeviren, yönlendiren oyuncular için tiyatro da ‘sahne hayvanı’ tabiri kullanılır. Elbette bu bir iltifattır. Gözünü O’ndan alamamaya, izlemekten seyir zevki duymaya ve hipnotize olmaya benzer tesirleri vardır. Bazı isimler star personasını yetenekli performanslarla birleştirirler ve taklitçileri ne kadar uğraşırsa uğraşsın ulaşılamaz bir ışıkla seyirciyi kendilerine kilitlerler. Tiyatro sahnelerindeki canlı aura televizyonda araya giren birçok aletle, elbette kadrajın gücüyle ve  zaman kuralını yıkan kurgu ayarlarıyla bambaşka bir uzamdır. Dolayısıyla tiyatro da sahne canavarı ilan edilen isimlerin bazıları televizyon ekranında fiyaskoya dönüşüverirler. Ancak kimi ekran hayvanları ise gerçek yaşam da zerre kadar etkileyici olmayabilir veya etkileri izlemeyi değil kaçmayı gerektirebilir ya da tam tersi.

Kaldı ki bazıları sadece hayvandır, bazıları sadece insandır, bazıları da ekran hayvanıdır ve ekran hayvanı olmak ikon, idol, put, simge, güzel, yakışıklı, dahi ve çok daha ‘daha’dır. Mevzuu iki ekran hayvanın birbirine iltifat etmesi üzerine açılmış ve ‘sahne hayvanı’ tabiri artık ‘ekran hayvanı’ tabirine evrilmiştir. Yorumcu Ahmet Çakar, Beyaz Futbol'a telefonla bağlanan modacı Nur Yerlitaş'a, "Siz tam bir ekran hayvanısınız" deyince bir çırpıda reytinglere bakarak ilk akla düşen ekran hayvanlarını sıralamak artık kaçınılmaz olmuştur. Buyurunuz kişisel ekran hayvanları listeme; 

Nur Yerlitaş ortada konu ya da olay yokken sürekli sinir krizi geçirerek kendini engelleyemeyip hırıltılı kahkahalar atıyor veya çok üzülüp ağlıyor, bazen de tek gözünü kapatıp oturduğu yerden sahneye çıkmış assolist edasıyla transa giriyor, sonra aniden tansiyonunu ölçüyor… Yani ekrandan ambulansla acile mi, tımarhaneye mi, yoğun bakıma mı, moda evine mi, gazinoya mı gidecek acaba dedirten performansıyla gecenin bir vakti spor programına bağlanıyor. Dolayısıyla kendisi bir televizyon hayvanı mıdır yoksa sadece Bülent Ersoy, Sibel Can, Türkan Şoray ve Süleyman Demirel karışımı Nurella isimli bir TV aplikasyonu mudur bilinemiyor.

Ahmet Çakar gerçekten çakıyor. Saniye de 5647 bin laf tıkıyor insanların ağzına. Bir ekran hayvanı olarak çok aşırı ciddi, feci dobra, sonsuz delikanlı, buldozer, terminatör, sihirbaz, doktor, hakem ve asabi olduğu için ekran hayvanlığından sual edilemiyor.

Erman Toroğlu ne dediği için değil ekranda otururken yayıldıkça yayıldığı, uzattıkça uzattığı, konuları dağıttıkça dağıttığı ve kimseyi takmayıp herkeslere taktığı için her programa uygun bir ekran hayvanı gibi görünüyor.

Acun!!! Pardon ama televizyon Acun’un köpeğidir, hayvanıdır bittabi! Bütün ekran hayvanları da kendisine tabiidir tabii!

Fatih Portakal her zaman heyecanlı, aceleci, telaşlı, cansız yayında da canlı, parmakları havalı, gereksiz yere ısrarlı, konu yokken kararlı, hırslı, hızlı, haberci olmaktan çok haber yorumcusu bir ekran hayvanıdır. Çok sevilen bir ekran yüzüdür ve portakallıdır.

İrfan Değirmenci, Fatih Portakal’ın sabah şekeri kıvamında daha light haberci versiyonudur. Doğruculuk, dürüstlük, ilkelilik, cesurluk, objektiflik, samimiyetçilik satar. Bu yüzden biraz daha yapmacık dursa da ekranların sevilen, izlenen ve aranan bir ekran hayvanı olduğu nettir nokta kom.

Dilberay, heya benim babam heyaaaa diyerek konuşmaya başlar, ayakkabıya ayakap der ve zaten terlik giyer ama moda programının eş başkanlık jüriliğinde iddialıdır. Yani hiç kimseye benzemez, kendi içinde de bir yeri bir yerine uymaz, söylediği her laf yerinde durmaz, bu dünya da biraz sakil duran pek acayip bir ekran hayvanıdır. Her daim izlenir çünkü her yanı, tavrı, sözü ayrı izlenir. Bir kere de iki gözle izlenemez iki gözüm.

Cübbeli Ahmet Hoca köpüklü ve tehditkar bir din alimi olarak reytingi garantili bir TV ikonudur. Camide de dinlenir mi bilmek zor çünkü kaçarsan kovalayıp öldürebilir izlenimi yaratır, yani korkutur. Adeta gerilim filmi öğeleri taşır ve hatta daha fazlasıyla dünyayı dar eder ama seyrinden vazgeçilemez. En çok hitap etmediği kesime hitap eder. 

Nihat Hatipoğlu iyi niyet ve barış elçisi tadında tane tane, usul usul, yavaş yavaş, geniş geniş anlatır. Araya Arapça atar, hadislerden beslenir, çocuk masallarına benzer kıssadan hisselerle uykudan önce seyircinin içini ürpertir çünkü değişik bir tonda konuşur. Belki de kendisi değil ses tonu ve anlatımı ekran canavarıdır. Ne de olsa herkesin bildiği basit şeyleri anlatırken hem duygulanır hem de duygulandırır.

Mehmet Ali Erbil tam bir ekran hayvanıdır. Bir süre görmeyince gönül ister ki ekrana çıksın milletin ağzına zorla salam sucuk soksun, kızların eteğini çeksin, altına baksın, hıhıhıhıhıhhhh diye gülerek sağı solu taciz etsin ve sululuğu fırlamalık gibi satsın. Ne de olsa sululuğu fırlamalık gibi göstererek güldürmeyen bir başka komedyen daha yoktur ve kimse kolay işler yaparak kolayına bu mertebeye ulaşamaz çünkü gerçekten çok yetenekli bir ekran hayvanıdır.

Bu liste uzar kısalır. Örneğin Nihat Doğan mutlaka her listede yer almalıdır ancak felsefe, din, politika ve tarih birikimim yetmediğinden söylemlerinin çok katmanlı yapısı altında ölürüm endişesi kendisini yazmama engel olmuştur.

Elbette bu reyting tabanlı kişisel listeme bazıları ilave edilmelidir ve bazıları da çıkartılmalıdır ya da değiştirilebilir. Ama mühim olan yine de insan kalmaktır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür ve "Uzun Yol"

"Yüzleşmek suçun gerçekliğini kanıtlamaya mı gerekçelerini anlamaya mı yaklaştırır?", "Yoksa yüzleşmek intikam ve misilleme tuzaklarından uzaklaştırarak dengeyi mi sağlar?", "Yüzleşmek suçluyu aşağılamanın medeniyet maskesiyle saldırısı mıdır?", "Bağışlama, insanın önce kendisini sonra çevresindekilerle ilişkilerini onaran bir erdem midir?" … Ya da "Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür?"

"Tarihte Yaşanmamış Olaylar" yaşıyor!

-Oyun büyük cümleler, çarpıcı sloganlar, ağır mesajlar ya da çiğ esprilerle seyirciyi etkilemek yerine transparan ilmeklerle birbirine bağlanarak Ülkü Tamer duygu ve düşünce dünyasına hizmet ediyor

Galataperform, 20. yılında kayıp sahnelere saygı duruşunda bulundu

Naum Tiyatrosu olmadan kudurur musunuz? E kudurmuşlar bunlar yahu! Buraya çiçek gibi bir ‘Çiçek AVM’ ne güzel olur mesela! Olmaz mı? Olur olur! Çıtınız çıkmaz!