09 Nisan 2024

AKP artık birinci parti değil! Sonra ne olur?

Otoriter bir rejimden demokrasiye geçiş ne zaman sona erer? Bu sorunun cevabını vermek öyle kolay değil; demokrasiye yöneliş ile demokrasinin pekişmesi arasında fark var. Demokrasinin, bir kez varıldığında, sonsuza dek duvarlarındaki muhallebileri yalayacağımız bir cennet olmadığını da unutmamız gerekir; demokrasi daha çok Tokat'ın bazı yörelerinde oynanan omuz halayına benzer, alttakilerin omuzlarına basmış, keyifle oynayan kimseleri taşıyanlar yorulduklarında sona erer

Demokrasi skalasındaki çıkışları ve inişleri bizdekileri andıran Akdeniz ülkelerinde gerçekleşmiş olan geçişleri gözden geçirmek, bizdeki olası gelişmeleri öngörmemize katkıda bulunabilir mi? I.Balampanidis ile M.Rezola'nın bu konudaki önemli çalışmalarından* yararlanıp cevaplandırmaya çalışacak, bunlara bazı yerel gözlemleri de katacağız.

Olabilecekleri, erken evrede olası değişimler ve daha sonra bunları izleyebilecekler olarak ayırmak gerekir. Yerel gözlemler, erken evrede görülebilecekler konusunda fikir verebilir. Akdeniz'de yer alan ülkelerde gerçekleşmişlere bakarak da daha uzun vadede olabileceklerin bir kısmını öngörebiliriz. 

Yerel gözlemlerin ne olduklarını da anlatalım.

Bu ülkenin demokratik eylemlerine katılanlanları eylemci yapan nedenleri, kardeşlerinin "Memleketi kurtarmak sana mı kaldı, gitme!" demelerine rağmen bildiğinden şaşmayan eylemcileri daha iyi tanımak için yaptığım söyleşileri içeren kitabı** yazarken bir meslektaşımdan dinlediklerimi önemsemiştim.

"1977'ye geldiğimizde birçok fakülte ve yurt, kendilerine milliyetçi diyen öğrencilerin, hatta öğrenci olmayan birtakım gençlerin işgalindeydi." demişti, "Vatan Mühendislik'te, Edirnekapı Yurdu'nda vb. devrimci öğrenciler binalara sokulmuyor, sınava girmeleri engelleniyordu, yaşam onlara zehir ediliyordu. Bu durumdaki yerlerde kızların bakımlı, makyajlı dolaşmaları yasaktı, İspanyol paçalı, favorili, Deniz Gezmiş bıyıklı erkek öğrenciler de saldırıya uğruyorlardı. Bu devre boyunca birçok ana ve baba, çocuklarını üniversiteye yollamaktan vazgeçti, birçok gencin eğitimi de yarıda kaldı." 

Aralık 1977'de CHP lideri Bülent Ecevit, bazı Adalet Partisi milletvekillerine partilerinden ayrılmaları koşuluyla bakanlık vadetti. On bir milletvekili Adalet Partisinden ayrılınca hükümet azınlıkta kalarak düştü ve Ecevit partilerinden ayrılanlarla 42. Hükümeti kurdu. Bu olayı, Adalet Partisi lideri Demirel "Bir oya bir bakanlık sandalyesi ve kimin ehil olduğunu düşünmeden hükümet oluşturmak" diyerek tanımlamış ve kınamıştı. 

Demirel haklıydı ama bu, siyasal etiğe uymayan davranışın, üniversitelerde eğitimi imkansız hale getirmiş olan zorbaların orada hakla, hukukla bağdaşmayan baskılarıyla öğrenme hakkını önemli çapta engellemelerinin son bulmasına yol açmış olduğunu anlıyoruz.

Demek ki antidemokratik baskının -çeşitli şekillerde- engellenebilmesi, demokratik bir gelişime, büyük çapta bir hak ve hukuk iadesine yol açabiliyor. 1977'de Demirel'in bence haklı olarak kınadığı bir manevra ile iktidara gelen Ecevit hükümeti zamanında, üniversite öğrencilerinin eğitimini engelleyen baskı kalkmıştı.  

Başka bir örnek verelim: 2015'te, 7 Haziran'da yapılan seçimlerden sonra CHP ile MHP, Kılıçdaroğlu'nun çağrısına uyarak koalisyon kurabilseler, AKP azınlıkta kalacaktı. Bu olasılık, bir süre gündemde kaldı, sonra MHP liderinin reddi ile seyreldi ve nihayet Kasım 2015'te bir yenileme seçimi sonunda yok oldu. 

AKP iktidarının sona ermesi olasılığının geçerli olduğu aralarda özellikle kolluk kuvvetlerinin halkla temasları konusunda yapmış olduğumuz gözlemlerde saptadığımız yumuşama ve mahkemelerde savcı ve hakimlerin sanık ve avukatlara karşı takındıkları tavırlardaki hoşgörünün oranındaki artış anlamlıydı. 

Demek ki iktidarın tüm dizginleri elinde tutan bir güçte kalamayacağını sezmek, böyle bir gidişi algılamak, bazı devlet görevlilerinin vatandaşlara karşı daha hoşgörülü, daha yumuşak davranmasına yol açıyor, demokrasinin gelişimine daha uygun bir zemin yaratıyor. 2024'teki seçim sonuçlarından sonra da önce böyle bir durumla daha sık karşılaşmamız olasıdır.

Şimdi de Akdeniz ülkelerinde gerçekleşmişlere bakarak daha uzun vadede olabilecekleri kestirmeye çalışalım:

Juan Carlos'un taç giyme törenini, İspanya'da demokrasiye geçiş sürecinin başlangıç noktası olarak kabul edebiliriz. I. Balampanidis ile M. Rezol'a göre, bu ülkede son diktatör Franco'nun, gömülmüş olduğu anıtsal mezardan başka bir yere nakledilmesine (2019) rağmen İspanya iç savaşının travmatik ortak belleği nedeniyle, Franco rejiminin kurbanlarının kayıpları, gerektiği gibi dengelenememiş ve diktatörlük, yakın zamana kadar resmi olarak kınanmamıştır. 

Yunanistanda ise 1980'lerin ortalarında "Metapolitefsi" yani demokrasiye geçişin ne zaman sona erdiği konusunda tartışmalar başlamış ve 2010'dan sonra, ülkenin son ekonomik iflasından Metapolitefsi'yi sorumlu tutan, cunta ve krallık sona erdiğinde var olan tüm hastalıkların (popülizm, kayırmacılık, kurumsal denge ve denetleme mekanizmalarının yokluğu, güçlü çıkar ilişkileri vs.) sürdüğünü savunan bir söylem belirmiştir. Öte yandan, ekonomik sıkıntıya çare olarak başlatılan kemer sıkma yöntemlerine karşı, "Cunta 1973'te bitmedi" sloganı da yaygın olarak kullanılmaktaydı.

Balampanidis ile Rezola'ya göre demokrasinin pekişmesi, hukukun üstünlüğünün gerçekleşmesi demektir. Bu, bir dizi tutarlı hukuk kuralının yanı sıra yargı konusunda demokratikleşmiş bir elit ve diktatörlük rejiminin ve onunla işbirliği yapanların anti-demokratik sapmaları için adaletin yerini bulduğuna dair inancın yaygınlaşması anlamına gelir. Diktatörlük rejiminin çöküşünü takip eden yargılamalar yeni bir "resmi tarih" oluşturur ve gerçekleşmesi gereken bir dizi hafıza döngüsünün de ilk adımını oluşturur. 

Yunanistan'da adalet sağlandı mı? Cuntadan sonra Karamanlis -Fransa'da Cezayir ayaklanmasının yol açtığı krizi çözümlemek için başa geçen de Gaulle'un yaptığını taklit ederek- bir "ulusal birlik" hükümeti kurdu. Aşırı sağdan ilerici sola kadar birçok siyasal eğilimi temsil edenlerden oluşan geçici bir hükûmet oluşturuldu. iki Komünist parti hükûmetin dışında bırakıldı ancak bu partilerden biri hükûmeti destekledi. 1952 Anayasası yeniden yürürlüğe kondu, ancak Anayasa'nın kraliyetle ilişkin tüm maddeleri, ilk seçimlere dek askıya alındı; sendikal özgürlükler geri verildi. Silahlı kuvvetler komutanları Savunma Bakanlığı'nca atanmaya başlandı, ardından ordu, polis ve güvenlik örgütünde temizlik yapıldı. 

Aynı zamanda bir ekonomik kalkınma programı da uygulamaya çalışan Karamanlis, 1974 Kasımı'na dek yerinde kalan cunta evresinin Devlet Başkanı Gizikis'in onayına sunduğu kararnamelerle ülkeyi yönetti.17 Kasım 1974'te yapılan seçimleri Karamanlis'in Yeni Demokrasi Partisi kazandı. 8 Aralık'ta yapılan halk oylaması sonucunda da oyların yüzde 69,2'siyle kırallık sona erdi, cumhuriyet kuruldu. 

1975 yılında 19 cuntacı yargılandı. Darbe önderleri idama mahkûm edildiler, ancak cezalar ömür boyu hapse çevrildi. 

Siyasi kültürde büyük bir değişim yaşandı. Muhafazakâr Yeni Demokrasi Partisi bu ara yenilendi, yöneticileri, demokrasiyi pekiştirecek birtakım adımlar attılar ama baskıcı rejimi aniden değil yavaş yavaş değiştirmeyi yeğlediler.  

Karamanlis'in ikinci başbakanlığı 1974'ten cumhurbaşkanı seçildiği 1980'e kadar sürdü. Bu süre zarfında Yunanistan'ın 1981'de Avrupa Birliği'ne üyeliği gerçekleşti.

1981 seçimlerinde A. Papandreou'nun Panhelenik Sosyalist Hareketi iktidara geldi. Papandreou, başbakan olarak görev yaptığı yaklaşık on yıl boyunca değişim vaatlerini yerine getiremedi. Sanayide "sosyalleştirme" sözleri gerçekleşmedi ve bir refah devleti yaratma girişimi muazzam borçlanmalarla sürdürülebildi. Bununla birlikte, hukukta önemli reformlar yapıldı: 18 yaşında oy kullanma hakkı sağlandı (1981), medeni nikah benimsendi (1982), zina suç olmaktan çıkarıldı (1982), Cinsiyet Eşitliği Konseyi kuruldu (1982) ve aile hukuku modernleştirildi (1983).

Demokrasi skalasındaki çıkışları ve inişleri bizdekileri andıran Akdeniz ülkeleri olan Yunanistan ve İspanya'da gerçekleşenlere bakarak öğreneceklerimizin başında, demokrasiye yönelişten sonra, demokrasinin yerleşmesi, pekişmesi için bazen yıllarca süren reformların gerçekleşmesinin gerektiğidir. Bu ülkelerde, demokrasi, hukukun üstünlüğünün sağlanması, ekonominin düzeltilmesi ve demokrasi kavramının zihinlerde yer etmesine yol açan yargılamalar sonucunda pekişmiştir. 


* https://journals.openedition.org/mcv/18605

** Eylemlerde Çocuklar Gibi Şendik.

Yazarın Diğer Yazıları

AKP, CHP'nin gerisinde kaldı; başka bir şey olmadı mı?

İktidarın ikinci plana düşmesi çok önemlidir ama iktidarın dayanağı olan, her fırsatta vurguladığı düşünce ve inanç tarzının etkisini yitirmesi çok daha önemlidir ve kalıcıdır

İçen de, üreten de, sunan da mı lanetlik?

Düşüncelerimizin değiştirilmesi için yapılacak girişimlerde başlıca iki yol kullanılabilir: Bilimsel gerekçelerle desteklenen tartışmaya dayalı ikna yolu ya da önyargılar, semboller ve imgeler kullanılarak düşünceyi sınırlayan bir yaklaşım tercih edilebilir. Kişinin davranışını etkilemek için düşünceyi sınırlayan yöntemler değil, bilimsel gerçeklere dayalı ve müzakere ile sürdürülen demokratik bir ikna yolu yeğlenmelidir

Hiç sevmediklerimize de “sayın” dememiz gerekir mi? 

Kelimeler zamanla normal anlamlarını yitirip kötü anlamlar bürünüyor, o zaman yerlerine yenileri kullanılmaya başlanıyor. Tabii bunların da ömürleri sınırlı