15 Ocak 2017

Kıymetle çeker kalp narin

Çoğumuz o büyük uykunun derinliklerinde kaybolduğumuzda...

ŞEHİR TELLALI

New York - Londra - Roma 

 

 

Bilir o vakit beklene beklene eskimiştir. Sorar çoğu kez usul usul, bazen can havliyle, kimi kez sızlana ağlaya acıya dayadıkça sırtını. Vaktiyle bize ait miydi, sahibi miydik yoksa hayali miydi o an? Çekildikçe yitip gittiğini bile bile, kıymetle asılır kalp narin. Ruhu saklamıştı oraya hani o özgürlüğün içine.

Soğan tarlalarının tarafında, kestane ağaçlarının yolunda, kömür depolarının arkasında, pancarın kırmızıya boyadığı elleriyle yer elması ve patates kökleye kökleye toprağı tanımaya başladığı tarihlerde. Orada bir yerdeydi ama iyice saklamıştı onu üstelik. Gelecek hınzır bekliyordu kapının arkasında bir yerde. Kapıp gidiverecek onu her an, kaçırıp götürecek acımadan. Hani neden sakladın derlerse bir gün, neden sakladın onu kalbinde, bunca zaman? Söyleyebilsin diye derdini. Söyleyebilsin pek ala bildikleri halde bir de o söyleyebilsin, harfleri tek tek, karıştırmadan, açık, temiz ayrı ayrı seslendirerek kelime kelime söyleyebilsin o an.

Kalbinde neden sakladın onu bunca zaman?  Kaybederse onu dayanamaz da durur diye mi?

Gözler tarihi arayıp dururken deli postekisi sayarcasına. Sayısız soyu tükenmiş, hepten silinmiş gitmiş cins, ümit,umut, canlı, medeniyet arasında tuhaf bir evham içinde. Bir yerlerde duruyordu diye, orduların, şehirlerin, filoların, fabrika, vasıta, köprü ya da gökdelen, saray ya da gecekonduların arasında. Yeni kesilmiş kereste, kağıt, ya da matbaa da taze mürekkep kokusunda. Yanmış, ya da bombalanmış, ya da taranmış, ya da yıkılmış, el konulmuş, tasfiye edilmiş, yeraltına saklanmış, komşuya kaçmış, balkondan atlamış, soykırım mağduru arasında.

Adı bilinmeyen bir ressamın yüzyıllar önce sırrını sakladığı eserini örten beyaz alçıyı yıpratarak açan zamana güvendiğin için. Geçmişi hiç kaybetmedi o zaman bil. Geçen geçip gitti ve bittiği halde. Geçmişi gerisin geriye çıkardı ileriye.

Çoğumuz o büyük uykunun derinliklerinde kaybolduğumuzda. Yine güzel akşamlardan birinde. O unutulamayacak gecenin hanımeli, akşam sefası kokusu mavi kadife pırıl pırıl tertemiz havaya karışıp fener alayının keyifle kıkırdayan ışığı içinde, deniz, rakı ve ayın eşliğinde yumuşacık esintinin kollarına bıraktığında kendini. Berrak suların içinde sessiz bir akıntı hani o malum çocuksu hisleri uyandırırsa bile. O anın hayattan beklentilerini, hülyalarını, geleceğe yatırdığı umutları hatırlatırsa hatırlatsın. Büyüdüğünde bu umutların yerini karanlık alır diye tutturursa tuttursun. Geleceğin daralır, geriye geçmiş hariç bir şey kalmaz diye ısrar ederse etsin. Büyük uyku vakti geldiğinde çocukluğunun hayallerinin sebebini bilemeden, ama o yüzden hep özlemini çektiğin, peşinde koştuğun o kayıp evi bir türlü kucaklayamadan, tanıyamadan, bulamadan gideceğini söyleyip dursun varsın. O vakit beklene beklene eskise bile. Ruhunu mutlaka sakla oraya, o aşkın içine.


www.sebnemsenyener.com    

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Geçmişte yaşanmayana özlem

Hâlâ Portekizce’den bir türlü başka hiç bir dile tam çevrilemeyen, “saudade"...

Geleceğin hatıratı

"Gazeteler iflas etti, hükümetin propagandacılarıyla dolduruldu, muhabirlik tamamen manen ve malen çökertildi, her şey reklama indirgendi"

Bir intiharın anatomisi: Yollar, köprüler, barajlar, metrolar

Garcia, Peru’da hem büyüyen ekonominin hem de çöken ekonominin mimarı.  Bir zamanlar Peru’nun JFK’si (Kennedy’si) umudu iken sonu tarihe Odebrecht kurbanı lakabıyla yazılan adam.