02 Nisan 2016

1915 çocuk gözüyle ve hele 'Mahmut dayday' meselesi: Yitik Kuşlar

Fatih Akın’ın The Cut (Kesik) filmi gibi resmi tarihin papağanlığını yapmayan bir film yapmak, takdire şayandır…

Ve işte nihayet bu da oldu…

Ermeni Soykırımı (tabii böyle lanse edilmiyor; ancak Mısır’daki Sağır Sultan bile, artık ne olduğunu biliyor) üzerineTürkiye’de ve üstelik biri Türkiye’li İslam inancında, diğeri ise Hristiyan olarak doğmuş Ermeni, iki yönetmen tarafından ilk defa çevrilmiş bir filmYitik Kuşlar. Gerçi birçok konuda başka ilkleri de içeriyor… Aren Perdeciyan ve Ela Alyamaç’a teşekkürler.

 

Yitik KuşlarFatih Akın’ın The Cut (Kesik) filmi münasebetiyle yazdığımız gibi, bu film için de aynısını söylemek istiyoruz… Resmi tarihin papağanlığını yapmayan, sonuçlarının uzun süre yaşandığı, bir insani felâketi inkâr etmeyen, tersine farklı tarzla ama mutlaka bir şeyler anlatmaya çalışan bir film yapmak, her şeyden önce takdire şayandır…

Zira bir ülke veya bir toplumun, özgürleşmesi, gelişmesi için ayak bağı olan her tür tabuya darbe vuran her film (de), önce teşekküre, sonra da tebrike mazhardır bu fani dünyada…

Heros Hagopyan, başrolü paylaşan iki çocuktan biriYitik Kuşlar filminin başrollerini Heros HagopyanDila Uluca’nın üstlendiği filmde, Takuhi Bahar (Kınar), Ahmet Uz (Mahmut efendi), Arto Arsenyan (Papaz Mesrop), Sarkis Acemyan (Yetvart dede), Anahit Varişyan (Armine yaya-nine), Hovsep Karagözyan (bakkal Nubar), Bercuhi Berberyan (Misyoner Miss Kraft), Kirkor Dinçkayıkçıyan (Yetimhane Müdürü Sarkis efendi), Boğos Çalgıcıyan(fotoğrafçı Karnik efendi) oynuyorlar.

1915 tarihinde, yeri önemli değil Anadolu’nun bir Ermeni köyündeyiz. Babaları marangoz olan bir ailede büyüyen iki kardeş, Maryam ile Bedo, zamanlarını, buldukları, adını (öpücük) Baçig koydukları güvercinle oynayarak geçirirler. Bir sabah ormandan döndüklerinde, ev ve köyde kimseyi bulamazlar. Ailelerini ararken, bir de iki kardeş kaybolmazlar mı? İşte macera başlar…

Dila Uluca, başrolü paylaşan diğer çocuk oyuncuBu, her anlamda, tipik bir Türkiye Ermeni filmi sanki…

Bunu bir güzel soluyoruz…

Sadece, Türkiye’de çevrildiği, oyuncu kadrosunun görüldüğü gibi % 98’inin Türkiye Ermenilerinden oluştuğu, müziklerinin de Ermeni sanatçılarınca hazırlanıp-seslendirildiği için değil. Aydın araştırmacı, kitap koleksiyoncusu, öğretmen, din adamı, kilise, onlarca yıldır unutulmuş kurabiye-çörekleri yapan hanımlar, terzi ve zanaatkârların doğrudan katkısından da değil. Genelde, buram-buram Türkiye Ermenisi tütsüsü var… Anlatmaya çalışalım…

Tabii ki, ilk başta, resmi görüşün hâlâ açık-net şekilde reddettiği soykırım sıfatına rağmen, bu olayı anlatabilmenin zorluğunu hissettiğini bize yansıtmasıyla…

Evet, İran sinemasında malum sansür nedeniyle, öpüşme ve yatak sahneleri olmaksızın ama en güzel aşk hikâyelerinin çevrilebileceğini göstermediler mi İranlı yönetmenler?

Bunu izlerken, İranlı yönetmenlerin tütsüsünü hissetmedik mi? Takdir etmedik mi onları?

Bu da aynen böyle…

Devam ediyoruz…

Yitik Kuşlar  kilise sahnesi

Türkiye Ermenilerinin tütsüsünü bizi hissettiren, kilise ayini, dualar, Türkçe konuşmalarda bile, hayret, endişe, korku veya sevinç nidalarının mutlaka dini içerikli olup, buna bazen bir haç (Rumcası istavroz) çıkarmanın da eşlik ettiği bol görüntüleriyle de tabii…

Ela Alyamaç, iki yönetmenden biriAren Perdeci / Ela Alyamaç’ın yazdığı senaryoda şunu görüyoruz… Olayları uygulayanların ya da mazur olanların değil asıl kalanların gözüyle, arkada, cephe arkasındakilerin hallerini anlatan bir film bu… Bu da tanıdık, nasıl mı? Şöyle…

Ermeni Diyasporası’nda, farklı ülkelere dağılmış Ermenilerin, o bölgelere has meslekleri olduğu kabul edilir; Lübnan’dakiler ticaret, Suriye’dekiler askerlik, diğer Ortadoğu ülkelerindekiler savunma-güvenlik hizmetleri, Avrupa’dakiler teori gerektiren mühendisbilim araştırmaları, tekstilABD’de geniş yelpazede her tür bilimsel ve teknik araştırma, tıp ve siyaset erbabı olarak anılırlar. İstanbul Ermenileri ise başta kuyumculuk olmak üzere (kendi ülkeleri, Türkiye’de, numune namına bir kişi bile olmasa da)dünyada diplomaside aranılır simalardır. Bu da, İstanbul Ermenisinindoğuştan gelen bir tür doğal refleksi sayesindedir.

Aren Perdeciyan, iki yönetmeniden biriAnlatmak istediğimiz, bu filmin de, tamamen İstanbul Ermenisine uygun bir havada yani resmi görüşün dışında, hatta sorgulayan ama diplomatik bir yaklaşımda bulmamız…

Tabii bu arada, resmi görüşün 2010 yılına kadar geçmişimizde en ufak utanılacak kara sayfamız yoktur’dan, 1915 tehcirini gayri insani ve kabul edilemez buluyoruz’a gelmiş olduğunu da hatırlatalım…

Muhtarlığa kimlik bilgilerinin bildirilmesi gerektiğine dair emrin papaz tarafından cemaate duyurulduğunda, kiliseye halktan gelen tepkiler çok manidar. Örneğin; Ne zamandan beri adalet hak hukuk istemek isyankârlık oldu? Hem tarlam, toprağım işgal ve talan edilirken devlet neredeydi, neden bunları yapanın yakasına yapışmadı, o zaman kör olan devletin ‘yeter artık!’ deyip baskının durmasını isteyenlere karşı mı gözleri açıldı birden? mealinde, 95 yıllık resmi görüşün anlatışını kabul etmeyen, olayı farklı özetleyen replikleri görüyoruz.

Filmin bizce bam teli, Mahmut dayday rolündeki, Ahmet UzBirbirini çok seven iki kardeşin çocuk gözünden, bir masal havasında anlatılan filmin bizce bam teli… Mahmut dayday karakteridir…

Dayday’ Ermenice hem ‘amca’ hem ‘dayı’ yerine geçen ama aslında (özellikle Türkiye / İstanbul Ermenilerinde olan) küçüklerin büyüklere sevgi-saygı göstergesi olarak kullandıkları bir hitap şeklidir… Hagop daydayKevork daydayHarutyun dayday değil de Mahmut dayday hitabının zaten tek başına bir Ermeni çocuğun bir Türk büyüğünüamca ve dayısı yerine koyacak kadar sevip saydığı ruh halini yansıtıyor…

Ve gelin görün ki, filmin oyuncuları içinde, iki kardeş çocuktan kız olanın Dila Uluca ve erkek çocuğun da Heros Hagopyan tarafından ve hele-hele Mahmut dayday’ın da Ahmet Uz tarafından canlandırılmış olması da bizce tesadüf değil ve zaten iyi ki de değil…

Bu film, aynı zamanda Ermenilerin, 1915 cehenneminde (bugünkü diyasporanın önemli bir bölümünün ortaya çıkmasına sebep olacak kadar) Anadolu’nun, ya vicdan, ya iman, ya izan, ya zekâ, ya insaf ya da tümünü birden henüz kaybetmemiş, bir avuç da olsa, büyük harflerle yazılacak insanına teşekkür etme arzularını da yerine getirmiş oldu…

Zira bugüne kadar, sadece 1915 cehenneminin doğrudan mağdurlarına değil, amiyane tabirle kellelerini koltuğa alıp, hedef alınan kitleye yardımcı olan, kurtaran, İslam doğmuş, insan gibi insanlara karşı da haksızlık ediliyordu… Hiçbir şekilde savunulamayacak olan vahşetlerin gerçeğini inkâr ederek…

Bu filmin, ortak coğrafyamızın, en doğusundan, en batısına ve en kuzeyinden en güneyine kadar, sevgili Anadolumuzun, 1915’te açmış olduğu parantezi, kaybettiği birçok değeri, hatırlayıp-sahip çıkarak, kapatmasına vesile olmasını, temenni ediyoruz…

 

Yazarın Diğer Yazıları

16'ncı Altın Kayısı Festivali'nde Türk asıllı yönetmen ve Türkçe filmler de ödül aldı

Ermenistan Başbakanlığın ödülü, bizim ‘GAIFF Sinema’yı Kalkındırma Platformu’, Ermenistan’dan Datev Hagopyan’ın ‘Tagart (Tuzak)’ filmine takdim edildi…

Ve "iyi ki var" dediğimiz 16'ncı Yerevan Altın Kayısı Film Festivali'nin sonuna geldik...

Güzel, eğlenceli, değişik yani yeknesaklıktan kurtaran ama belirli bir düzene ve disipline alışkın özellikle yabancı konuklar için biraz yorucu ve yıpratıcı ama ‘araziye uymaya çalışıyor’ insanlar, ne de olsa kayısı ülkesi… 

‘Azerbaycan Filmi’ derken

İnsanlığın unuttuğu ulvi değerleri, günümüzde inatla yaşatan Malakanlar!