05 Ekim 2014

Zorla çirkinlik oluyor!

Zorla çok çirkinlik yaratıyorsunuz bu ülkede. Yazık oluyor…

Ankara Koleji mezunuyum ben. Her neslin tekrarladığı üzere bizim zamanımızda bir başkaydı TED…. Bir yandan Alevi arkadaşım din derslerini tek başına protesto ediyordu. “Aleviyim girmeyeceğim derse” demiyordu, sadece girmiyordu, okula gelmiyordu o saatte. Diğer yandan ben ve üyesi olduğum beş kişilik grup, fizik dersini protesto ediyorduk. Biz matematik bölümündeydik ve fizik dersi olmamalıydı. Her derste boş kağıt vererek mezun olduk. Şimdi ki aklım olsa yine bunu yapar mıydım, bilemiyorum ama lise son sınıfta tüm derdimiz üniversiteye girmekti ve bize zorla fizik dersi verilmemeliydi. Bizden sonraki yılda bizim protestomuz etkili oldu ve fizik dersi matematik seçen sınıflardan kalktı. Yani Erdoğan belki güzel bir noktaya parmak bastı, evet zorunlu fizik dersine hayır diyerek, müspet bilimleri reddeden çocuklar da vardı… Ama din dersi kaldı… Benim “şu sılanın ufak tefek yolları” türküsünü öğrendiğim arkadaşım “Aleviyim” diyemeden mezun oldu…

Din derslerinden anımsadıklarım sıranın üzerine ayakkabılarını çıkartıp namaza duran hocamız…. Arkasından tuhaf  hareketler yapan sınıfın haylazları… Ve bir köşede bursla okuduğunu sonradan öğrendiğim muhtemelen aramızda zaten namaz kılmayı bilen tek kişi olan “o”… Secdeye durmuş hocayla dalga geçenlere çok üzgün, çok sessiz, köşeden bakan kocaman bir çift mavi göz…  Yıllar sonra İstanbul’da bir cami girişinde abdest alırken aynı gözleri gördüğümde çok değişmiş olmasına rağmen onu hiç tereddüt etmeden tanımıştım… Din dersi benim için her zaman o ezilmiş, ama yenilmemiş bir çift mavi gözün içinde yanan kor ateş olarak kaldı….

Ve biz okula kaçak makyaj malzemesi getirip eteklerini kısaltan kız çocuklarıydık…. Cafede yeni yaktığımız yasaklı sigaralarla [ya ben yaşlıyım bizim zamanızda tutun hipti işte, genç nesiller kesinlikle özenmesinler hiç tavsiye etmiyorum] dua ezberleyen bizler… Anlayamadığımız bir dilde, iyi bir not almak gerektiğini düşünerek, dilimizi döndürüp aklımızda tutmaya çabaladığımız dualar… O dualardan birisini bile anımsayan var mıdır bilemiyorum, ben el mahkum din çalıştığım için bir başka coğrafyada hepsini öğrendim, bu sefer başka bir bakış açısıyla, derin bir açlıkla, merakla öğrendim…

Ve şimdi artık gerçekleri konuşmanın vakti geldi sanırım… Acı çekenlerin, mağdur, mazlum olanların mağdur ve mazlumlaştırmaya çalıştığı bir zamana geldik…Yıllarca başörtüsü özgürlüğünü –yaş, mekan, meslek vb—sınırı tanımadan savundum. Savunmak zorunda kalmaya üzülerek savundum…  Aynı şekilde sünnet kabul edilen, sakal özgürlüğünü de inandığımı yazdım… Camilerde kadınlara ayrılan bölümlerin yetersizliğini de dillendirdim… Bir tarikata ait olmanın, zikr gecelerinin huzurunu, bir yüreğe verebileceği tatmin duygusunu… Benim için peçeli, çarşaflı bir polis memuru ile dövmeli, hızmalı bir memur aynıdır, çünkü ben hukuka güveniyorum karşımdaki kişinin bireysel kıyafet seçimlerine değil.

Ama artık dini özgürlükleri diğerlerinin üstünde tutmaya ve bunun için saygı beklemeye kalkanlara bir kaç sözüm var…. Eğer benim dinim, benim gerekliliklerim diyorsanız ve bunu dini gereklilik ve dini zorunluluk olarak algılıyorsanız, lütfen böyle dillendirin. Dini özgürlük dediğinizde, dinden özgürlük de bunun içinde çünkü ve siz bunu kast etmiyorsunuz. Dini özgürlük, inanç özgürlüğü bana gerekirse –summe haşha ama—taşa tapma özgürlüğüne de veren bir kavram evet… İşinize geldiğinde AİHM ve diğer uluslararası örgütlerin kurallarını, Batılı ülkelerdeki kanunları örnek ve kalkan edip, işinize gelmediğinde eyyyy gavur icadı örgüt, seni tanımayız, keseriz ilişkilerimizi derseniz, buna öncelikle uluslararası arenada saygı duyulacak bir devlet denemez…Ve halkınızın gözünde de buna özgürlük denemez… Buna zorlama denir…

Yani artık açıkça dillendirelim… Siz özgürlük değil kendi kurallarınızı istiyorsunuz… O yüzden CNNTürkte Cumhuriyet gazetesi yazarı karşısına çıkan Yeni Şafak gazetesi yazarı asla sorgulanamayacak bir özgüven ve rahatlıkla, iki kere iki dört dermişçesine “Bir yerde çoğunluk dini neyse baskın din neyse okullarda o öğretilir, bu böyledir” diyebiliyor. Bu durumda dar-ül harb da yaşayan benim gibilerin çocukları da o ülkelerin okullarında onların din derslerine katılmak zorundalar. Hepimizin “azınlık” kategorisine mi geçmemiz gerekiyor, Lozanla korunup “din de zorlama yoktur” diyen bir dinden “din dersinde zorlama vardır” diyen bir devletin kucağına geçmememiz için?

Laik dediğimiz bir sistemde nasıl bir tek kız çocuğunun başını açmaya zorlanması kabul edilemezse, bir tek ateist, agnostic çocuğun da din, Tanrı, ibadet gibi kavramlara mecbur edilmesi kabul edilemez. Eğer devlet okulları, devletin kaynakları ve halkın vergileriyle çalışan her kurum tüm dinlere, inançlara kapılarını kapatmak zorundadır. Hele de reşit olmamış çocuklar söz konusu ise… Kişiler istediklerini giyebilirler elbette ama hoca onlara dua ettiremez, din öğretemez, İncilde böyle yazar, camide şöyle davranılır diyemez. Devlet okullarına, çocukların baskı altında kalabileceği yerlere din, dua, inanç öğretisi sokulamaz.

Ama ben çocuğumu kızlarla aynı okulda görmek istemiyorum, İncilini öğrensin, kilisesine gitsin diyorsanız, o zaman sizin gibi düşünenlerle biraraya gelirsiniz, özel bir okul kurarsınız. Buna devlet karışmamalıdır. Kürtçe okumak isteyen çocuklara da, bilim öğrenmek isteyen çocuklara da özel okul hakkı sunulmalı. Özel okullar yaygınlaşırsa fiyatları da çok fazla olmayabilir. Ayrıca bu okulları da devlet tek bir elden yönetmeyi bırakmalı artık cidden Atatürk ilkelerinden öylesine nefret ediyorsunuz ama devletçiliğe sıkı sıkı sarılıyorsunuz, neden sebep?

Aynı söylemleri ne yazık ki Diyanet İşleri Başkanlığı içinde tekrarlamamız elzem. Bırakınız herkes kendi inandığı imamı dinlesin, bırakınız imamlar kendi cemaatlerine kendi istediklerini, doğru bildiklerini söylesinler.

Hutbelerine neden karışıyorsunuz? Alevi dedelerine maaş bağlamak yerine imamların kendi maaşlarını kazanmalarına izin verseniz, kendi ibadethanelerini yönetmelerine. Bunca cemaat var, bunca tarikat, bunlar hep devletten aldıkları hutbeleri okuyarak mı mürid kazandılar? Neden halkınıza güvenmiyorsunuz kendi dini seçimlerini yapmaları ve kendi seçtiklerine inanmaları için? İmam hatip liselerinden mezun olan çocukların kaçı hafız, kaçı Kuran’ı ezbere biliyor, imam eğitimini ulemanın yönetmesi daha doğru olmaz mı, neden devlet hala bu işin içinde?

Meyhaneleri de camileri de kayıtdışı, speakeasy, haline getirmek kimin menfaatine?

Zorunlu din dersi için ayaklananları izliyorum, yüzünüzde hangi din adamının  onaylayacağını merak ettiğim kadar makyaj, botox, daracık örtüler, esvaplarla. Bu mudur Islamda hijab? TVlerde boy gösteren muhafakar erkeklerin hepsinin tesettür kurallarına riayet ettiklerine emin misiniz?  Halkı haramdan ve zararlı maddelerden korumadan önce kendinizi sorguluyor musunuz? Ve sizler kurallara uymadığınız zaman ulemanın bunları uyarmasından anormal midir? Bunu niye engelliyorsunuz?

 

Yani bu ülkede sizin gibi olmayanlar özgür değil… Sizin uygun gördüğünüz İslam anlayışını kabul etmeyenlerin seçenekleri çok az…..Sizin içinizde kabul edilmiş kişilerinse dokunulmazlığı var, onlar ayet de sallayabilirler, Peygamber Efendimizle (SAV) kendilerini kıyaslayabilirler bunlara karşı konuşabilecek ulemada yok denecek kadar az…

Bu durumda artık dindarların, İslamcıların, muhafazakarların, öteki mahallenin, T24’u gizli gizli okuyup, asla ve asla tweetlemeyecek olanların yüzleşmesi gerekenler var…  Bana Gezi zamanında Kabataş olayıyla ilgili “elbette İslami özgürlük diğerlerinden üstündür” diye bağıran bir cemaat yazarının –bir kadın, merak edenlere, ve başı açık— durduğu yerde duruyorsanız, bunu böyle dillendirin.

Eğer istediğiniz dini özgürlükse, bu sadece “baskın”, “çoğunluk” dinin inancın dayatmasıyla ve devletin paketlediği bir din anlayışıyla olmuyor… Bunu söyleyen sadece Aleviler değil, Çarşamba Fatih’de yaşayan çocuklarını okula göndermeyen, devletin taciz ettiği, ben çocuklarımı hafız olsunlar diye yetiştiriyorum diyen babalar da sizin din dersi zorlanmış okullarınızı sevmiyorlar…

Zorla çok çirkinlik yaratıyorsunuz bu ülkede… Yazık oluyor….

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Eyyy sevgili eskimeyen aşklar için HDP vardır!

Ayrıldıkları sevgililerini arayıp ikna eden AKP’li sayısına bakmamız icap edebilir mi?

İdeolojik halay çekelim mi? HDP'ye oy vermeniz için 6 neden

Beyaz Türkler, Demirtaş’a Cumhurbaşkanlığı için oy verdiler, ve şimdi de daha büyük rakamlarda HDP'ye oy verecekler

Menderes Sendromu ya da thanatophobia

Çocuklarımız kefenle dolaşmanın cesaret göstergesi olmadığı bir dünyayı hak etmiyor mu?