19 Eylül 2012

Şeytanlar Ülkesinde Aziz Yaratmak

Gencecik oğlunu yeni yitirmiş, beş yıl önce kaybettiği eşinin acısı hâlâ diri, halkının acıları yüreğinde hiç dinmeyen, Kürt veya Türk bütün kurbanların acısını...

 

Şu cehennem vatanımızın; sapına kadar “Türk”, cinayet işlerken bile Allahuekber’i ihmal etmeyecek kadar “dini bütün”, Kürdü, Ermeniyi. ötekini gözünü kırpmadan katledecek kadar “vatansever” tosuncuklarının BDP milletvekili Sırrı Sakık’a reva gördükleri iğrenç tepkilerden sonra; bu insan müsveddeleri ve onları kışkırtan ağababalarıyla aynı toprakları, aynı tâbiyeti paylaşmak bile ağır geliyor artık.

Gencecik oğlunu yeni yitirmiş, beş yıl önce kaybettiği eşinin acısı hâlâ diri, halkının acıları yüreğinde hiç dinmeyen, Kürt veya Türk bütün kurbanların acısını içinde aynı şiddetle duyan Sırrı Sakık’a, twitter denilen o korkunç ortamda yöneltilen iğrençlikleri okuyunca, öfke ve çaresizlik içinde ilk tepkim: Bölünsün bu ülke,  ben ve benim gibiler bu yaratıklarla, bu alçaklarla aynı zemini, aynı yeri, aynı kaderi paylaşmaktan kurtulalım oldu. Bir arkadaşım aradı o sırada. Neyse ki benim gibi duygularına yenilmeyen aklıselim sahibi arkadaşlarım var. “Bu yaştan sonra hapishane kapılarına, mahkeme salonlarına, görüşe falan gelemem. Aklını başına topla, söylediğine, yazdığına dikkat et”, dedi. Haklıydı.

Oysa ben, zaptedemediğim duygusal bir tepkiyle “bölünsün bu ülke” derken Türk-Kürt, Alevî- Sünnî, laik-Müslüman veya benzeri fay hatlarından, siyasal-düşünsel- kültürel ayrılıklardan söz etmiyordum. Kürt hareketinin en barışçı evlatlarından, insan yaşamına değer veren, bunca acıya rağmen bu toplumla yürek bağlarını hiç koparmamış, birlikte kardeşçe yaşama umudunu tüketmemiş Sırrı Sakık’ı, evlat acısı yaşadığı günde bile nefret söyleminin hedefi kılan iğrenç zihniyetin sözcülerinden, sahiplerinden, kışkırtıcılarından, tetikçilerinden, kuklalarından söz ediyordum.

 

Kimlerle Birlikte Yaşamak İstemiyorum

 

Türk, Kürt, Ermeni, Musevi, Hıristiyan, Müslüman, laik, dindar, ateist, Sünnî, Alevî... İnsanî değerlerde, vicdanda, yaşamın kutsallığında birleşenler, çoğulluğumuzdan güç alıp farklılıklarımızla zenginleşerek barış içinde yaşayabiliriz. Ya ötekiler? Sizi bilmem ama ben, artık “En iyi Kürt ölü Kürttür, en iyi Ermeni ölü Ermenidir” zihniyetine sahip olanlarla, kudurmuş saldırganlarla aynı havayı solumaktan hasta oluyorum. Küçücük çocuklara tecavüz edenlerle, kadınları öldürmeyi namus sananlarla, cinayetlerinin kanlarını töre ile yıkayanlarla; hayvanları eziyet ederek keyif için öldürüp, keçilerin, ördeklerin ırzına geçenlerle; din-imân-Allah-Peygamber diyerek cinayet işleyip boğaz kesenlerle; bir Türk daha öldürdük diye keyiflenenlerle ve de öldürülen Kürt gençlerinin sayısıyla övünenlerle; 5 yıl önce Sırrı Sakık’ın eşi Ankara’da Gölbaş mezarlığında toprağa verildiğinde, “teröristin karısını buraya defnettiniz” diye fırça çeken MHP’li il genel meclisi üyesi ve benzerleriyle, daha birkaç gün önce İstanbul’da Çekmeköy mezarlığına bir Kürt defnedildi diye sokaklara dökülen Allahuekberci holiganlarla, İlahiyat Fakültesi dergisinde Yahudilere küfürler, hakaretler yağdıranlarla, Hrant’ın irili ufaklı katilleriyle, BDP’nin seçim konvoyuna taş atan süslü püslü, sarışın, beli açık kafası kapalı kadınlarla, Madımak otelinde insanları diri diri yakanlarla, burada tek tek saymaya ne yerin ne zamanın elvereceği binlerce iğrençlikle birarada yaşamak istemiyorum. Bizler, bu ülkenin barışçı, vicdanlı, iyi insanları, bu ortama müstahak değiliz.

Sakın ola ki, “Ya sev ya terk et, sen git” demeye yeltenmesin kimse. Kuyruğunu kısıp edebini takınmak yerine, ortamdan cesaret alıp azıtanlar; insanlığın evrensel değerlerinin dışında yaşayan, vicdanın v’sine sahip olmayanlar bu ülkeyi, bu ülkenin halklarının yarattıkları değerleri, güzellikleri asla haketmiyorlar. Zihniyetleri, tepkileri, davranışları hepimiz için tehdit ve hakaret içeriyor?

 

Bir Avuç Kendini Bilmez mi?

 

Kim bunlar?

Sırrı Sakık’a yönelen nefret söyleminin benzerleriyle her karşılaştığımızda, “Bunlar bir avuç kendini bilmez, tahrik edilmiş cahil kişi” ya da “Bunlar üç beş provokatör” tesellisine sığınmaya çalışırız. Bu kadar basit mi, telaşlanmaya, büyütmeye gerek yok mu acaba?

Twitter’de Sırrı Sakık’a nefret kusanlar kimler? Okuma yazması, bilgisayar erişimi, twitter hesabı olan, haberleri, gelişmeleri iyi kötü izleyen, önemli bölümü meslek sahibi kişiler; çapulcu güruhu değil. Dün, Aydın Engin’in yazısına T24’te yorum (!) döşenen biri “Sapkınlıkta sınır tanımayan Zerdüşt çapulcularla, Ermeni kırması devşirme Kürtlerle, hepsi öldürülene dek savaşacağız” diye yazmıştı. Bu zat da facebook, twitter hesabı sahibi, kelli felli görünümlü, belki kendisine ‘aydın’ sıfatı bile yakıştıran biri olmalı. Örnekler binlerle değil, yüzbinlerle  çoğaltılabilir. Hrant Dink öldürüldüğünde internet ortamında dolaşan nefret söylemi daha az değildi. Hem yazıyı uzatmamak, hem de içimizi daha fazla karartmamak için, hatırlatıp geçelim.

Öteki’ne bir mezarlık toprağı çok gören, bırakın dirileri ölülere bile ayrımcılık uygulayan; insanlarımızın vicdanlarını, yüreklerini, kafalarını teslim almış bu zihniyetin borazanları, maşaları, tetikçileri “bir avuç” olsa bile; onların borazanına ses veren, cesaretlendiren, sırtlarını sıvazlayan, gaza getiren, tahrik eden, koruyan kollayanlar kimler? Twitter’de, facebook’ta, sokaklarda lanetlediğimiz sesler “Sahibinin sesi”nin yankıları değil mi?

Hrant Dink’i beyaz bereli bir çocuk  öldürmüştü. Bırakın cinayeti ince ince hazırlayıp azmettirenleri, katille Türk bayrağı altında fotoğraf çektirebilmek için birbirleriyle yarışan alt kademe memurlar, üst kademe sorumlular kimlerdi? “Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz” pankartları altında, Ermenilere karşı nefret söylemini biraz daha usturuplu tekrarlamaktan çekinmeyen bir İçişleri Bakanı’nı (adamın hakkını yemeyelim, birçokları arasından sadece bir örnek o), Kürtlerden söz ederken “Zerdüşt dininden olanlar” demenin ayrımcılık olduğunu umursamayan; halkın oylarıyla Meclis’e girmiş BDP’li milletvekillerinden her söz edişinde yüzünde iğrenme ifadesiyle“bunlar” diyen, Kürt siyasî hareketiyle PKK’yi kitlelerin algısında eşleştirip şeytanlaştıran bir Başbakan’ı; BDP’li kadın milletvekilleri için “Onları nasıl kadın kabul edersiniz” diyebilen sözde akîl adam Arınç’ı (ki ben onu hâlâ adam saymaya devam ediyorum), ağızlarını her açtıklarında Kürde, Ermeniye, farklı olana nefret kusan MHP’siyle BBP’siyle Türkçü - İslamcı kodamanları, kısaca o zihniyetin anlı şanlı taşıyıcılarını unutursak, “bir avuç kendini bilmez” tesellisiyle avunuruz.   

 

Azizleri İnsanlar Yaratır

 

Kimse aziz doğmaz, azizleri onlara ihtiyaç duyan insanlar yaratır. Sevgili Sırrı Sakık, büyük acısı içinde Başbakan Erdoğan’a, “Bu kanı durdurun, milletin azizi olursunuz” demiş. Onu çok iyi anlıyorum. Ülkenin kaderinin tek adam Erdoğan’ın dudakları arasında olduğu şu günlerde, savaşı, ölümleri, kanı durdurabilecek etkili adımları ancak o atabilir düşüncesi, giderek yaygınlaşıyor.

Tarihimiz, kitlelerin egemenler tarafından kışkırtılarak nasıl saldırganlaştırıldığının, kışkırtmaların nasıl büyük toplumsal felaketlere yol açtığının örnekleriyle doludur. Peki, son günlerde İslam dünyasını ayağa kaldıran şu mahut filmin provokasyonuna kapılan kitleler çeşitli ülkelerde ayaklanıp, yakıp yıkıp öldürürlerken Türkiye’de Müslümanların sakin kalmaları sizi şaşırtmıyor mu? Bizim, öhö desen tahriklere kapılıveren halkımızın bu sükûnetinin nedenini düşündünüz mü hiç? Bu konuda aklıselim galip geldiyse, Tayyip Erdoğan’ın ve iktidarın diğer unsurlarının fanatizmden uzak yatıştırıcı söylemi sağladı bunu. Kitlelere hâkim liderler, mesela Erdoğan, yukardaki örnekte olduğu gibi istese ve cesaret etse kanı, ölümü, savaşı hiç kuşkunuz olmasın hemen durdurabilir. Leyla Zana boşa çıkarılan barış hamlesiyle bunu hatırlatmak istemişti. Sırrı Sakık da, Başbakan’a “Kanı durdurursanız aziz olursunuz” derken aynı şeyi söylüyor.

Ama kitlelere zerk edilmiş virüslü, zehirli zihniyetin, aziz olmaları çağrısında bulunduğunuz muktedirlerce de paylaşıldığı, pompalandığı, diri tutulduğu şeytanlar ülkesinde, aziz yaratmak da aziz olmak da zordur. Ne Tayyip Erdoğan’dan, ne Karayılan/Öcalan’dan, ne diğer muktedirlerden kendiliğinden aziz çıkmaz. Onlar kendi güçlerinin ve iktidarlarının tutsaklarıdır. Onları Türk ve Kürt halkının, milyonların, hep bir ağızdan “bu savaş bitsin” diyerek barışçı, demokratik iradelerini en güçlü şekilde ortaya koymaları azizliğe zorlayabilir ancak.

Bölünelim! Kürt - Türk olarak değil; taş, toprak, sınır bölünmesiyle değil. Barış isteyenler, kan dursun diyenler, eşit yurttaşlık temelinde ortak yaşam sürdürmeyi ahlakî vicdanî düstur olarak benimseyenler, insanı ve yaşamı savunanlar, Türk-Kürt ayrımı yapmadan bütün ölülerimizi yüreklerinin derinliklerinde aynı acıyla duyanlar bir yana; iktidarlarını kanla pekiştiren, varlıklarını nefret söylemi üzerine temellendiren, barışın bütün yollarını kapayanlar öteki yana...

İnanın biz daha kalabalığız, daha güçlüyüz.  Türküyle Kürdüyle insan yaşamını hiçe sayanlara karşı birleşip cesurca  ve ama’sız “yeter!” diyebilirsek çakma azizlere ihtiyacımız kalmaz, hepimiz aziz oluruz.

•••••••••••••••••••••••••••••

Son dakika notu:

Yeni, yepyeni, en yeni CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç bir süredir tehdit belgesi olarak sallayıp durduğu Oslo mutabak metnini  açıkladı. Gencecik on askerimizin şehit edildiği, savaşın nice canlara mal olarak devam ettiği bir günde, barışın tek umudu olabilecek Oslo Görüşmeleri’nin ana hatlarını, sayesinde öğrenmiş olduk. O mutabakat, zamanında hayata geçirebilseydi, o adımların yaratacağı barışma, onarma iklimi yaratılabilseydi bunca kan akmayacak, iki halk arasında bu kadar derin bir kopuş yaşanmayacak, içinde debelendigimiz çözümsüzlük ve umutsuzluk girdabına sürüklenmeyecektik.

Haluk Koç’un ağzından öğrendiğimiz mutabakat metninin maddeleri, Oslo sürecinin sorunun çözümünün tek umudu olduğunu gösteriyor. Oslo görüşmelerini başlatmanın, AK Parti iktidarının ve bizzat Başbakan’ın bugüne kadarki en doğru, en cesur adımı olduğu anlaşılıyor. Ne yazık ki Erdoğan direnemedi. CHP’nin ve MHP’nin yaygaralarıyla ve aynı kaba yapan Gülen cemaati muktedirlerinin uyguladığı baskıyla; barışı, insan hayatını, ülkenin geleceğini seçimlerde alınacak oylara ve iktidara kurban etti.

CHP ne yapıyor peki? Kürt sorununun barışçı çözümü için iktidarın cesaretlendirilmesi, her uzlaşma teşebbüsünün, en küçük bir barışçı adımın desteklenmesi gereken şu kritik dönemde Oslo müzakereleri için suç duyurusunda bulunmaya hazırlandığını ilan ediyor. Aslında pek de iyi yapıyor, son zamanlardaki bütün cilalara ve makyaja rağmen partisinin değişmeyen gerçek yüzünü sergilemiş oluyor.

Bu zihniyetin yeri Sırrı Sakık’ı hedef alan twitt’lerin yanıdır. Partinin yenilendiğini sanan, canla başla çalışan, vicdanlı, yürekli, barışçı CHP’li dostlarım! Tehlikenin farkında mısınız?

 

Yazarın Diğer Yazıları

Istakoz, Maldivler, pahalı saat muhalefeti AKP'nin AK'lanmasına yeter mi?

AKP kendi içinde bir muhasebeye yönelmek istiyorsa 2002 AKP'sinden 2024 AKP'sine adım adım nasıl gelindiğini; ıstakozu, Maldivler'i bir yana bırakıp Reis'in metaformozu ve Beştepe zihniyeti üzerinden düşünmek zorunda

"Kobane düştü düşecek"ten Kobane Davası provokasyonuna

Başta CHP, demokratik muhalefet bu davaya sahip çıkmak zorundadır. Yargının ne ölçüde siyasallaştığını, sadece Beştepe'nin değil tarikatların, cemaatlerin elinde olduğunu herkesin bildiği Türkiye'de "Yargı kararıdır, ne yapalım," demek ipe un sermektir, tezgâhlanan provokasyona su taşımaktır

Hukuksuzluk değil irade gaspı ve siyasî ahlâksızlık

Özgür Özel'in genel başkan olarak, Ekrem İmamoğlu'nun da en büyük ve en önemli belediyenin başkanı olarak heyetleriyle birlikte acilen Van'a gitmelerini, sadece kendi adıma değil ama asıl, hafızalarda hâlâ diri olan kötü yaşanmışlıklar, yetmedi son genel seçimlerde CHP'nin genel başkanı olan Kılıçdaroğlu'nun ırkçı faşist kimliklerle yaptığı gizli protokoller ve benzer uygulamalar yüzünden güvenleri sarsılmış Kürt halkı adına rica ve talep ediyorum