11 Haziran 2014

Keşke Gezi zekâlı bir başbakanımız olsaydı...

Şu günlerde bu zekâya çok ihtiyacımız var. Bize geri zekâlı değil; hinoğlu hin, bezirgân zekâlı değil, Gezi zekâlı siyasetçiler, Gezi zekâlı yöneticiler gerek

Yaratan; şu kuluma bütün hasletleri bahşettim, bir eksiği olsun da nazar değmesin diyerek herhalde, Başbakanımızı mizah yetisinden ve duygusundan yoksun kılmış. Bazen bu işe ucundan buluşmaya kalkıştı mı da kötü mizah yapıyor, daha doğrusu laf sokuşturmayı mizah sanıyor. 3. Havalimanı’nın temel atma törenindeki kelime oyunu, kendisine ve şakşakçılarına pek yaratıcı gelse de, aslında bumerang gibi dönüp sarf edeni vurdu. Dev projeleri engellemeye çalışan “Gezi zekâlılar”dan müstehzi bir gülücükle ama tehditkâr bir sesle söz eden Tayyip Bey, Gezi’den fışkıran zekâyı ve bu ülkenin Gezi zekâlılara ihtiyacı olduğunu bir kez daha hatırlattı.

Artık bir yer adı değil bir kavram haline gelmiş olan Gezi’nin belirleyici özelliği, gençliğin zekâ dolu mizahıydı. Vurdulu kırdılı eylemler, dertleri bayrak sallamak olan bindirilmiş kıtalar, muhalefeti küfürbazlık ve saldırganlık sanan lumpenler, yani bu türden büyük kitle hareketlerinde her zaman meydanlara çıkacak gruplar ve görüntüler bir yana konduğunda, Gezi ruhu diye bir şeyden söz edilebilirse, o da yapıcı, yaratıcı, isyankâr zekâ ve onun mizahıydı. Gezi zekâlı diyerek, bir harf oyunuyla Gezi’yi karaladığını, aşağıladığını sanan Erdoğan’ın nasibini alamadığı her şey o zekâda ve o mizahta yansıyordu. Yüzlercesi arasından üç pankart cümlesi yeter: Biz de gençleri seviyoruz, düzeyinde birşeyler söyleyen Erdoğan’a yönelik, “Seviyorsan git konuş”, “Biz senin demokrat olma ihtimalini sevmiştik” ve en az üç çocuk diye tutturmasına karşı “ Bizim gibi üç tane ister miydin Tayyip Bey!” sloganlarını hatırlayalım. “Çapulcu” hakaretini top gibi havada kapıp, içini boşaltıp hakaret edene geri fırlatan, “çapuling” fiilini haklı bir başkaldırının adı olarak sözlüklere kazandıran Gezi zekâsı...

 

Vahşi kalkınmacılığa karşı Gezi zekâsı

 

Tayyip Erdoğan ve AKP kadroları; Gezi’nin, “birkaç ağaç” meselesi olmadığını aslında çabuk anladılar, anlar anlamaz da paniğe kapılıp krizi yönetemez oldular. İmdatlarına; akla ziyan komplo teorileri, daha sonra diz boyu pislikleri ortaya çıktığında da zırh gibi kuşanacakları darbe paranoyası yetişti. Anlayamadıkları ve fıtratlarında olmadığından anlayamayacakları şuydu: Ağaçları koruma, parkın ortasına AVM dikilmesini engelleme mücadelesinin ardında, yüzyıl öncesinin pozitivist kalkınmacı zihniyetine (ve uygulamalara) karşı geleceğin sürdürülebilir, insanî, paylaşımcı, dayanışmacı gelişme anlayışının başkaldırısı vardı.

Gezi ruhu, ya da zekâsı: onca gürültü patırtı arasında -hatta eylemin heyecanına kapılmış bir kısım Gezici tarafından bile- fark edilmemiş olsa da AKP zihniyetinin insan, yaşam, değer tanımayan vahşi kapitalist kalkınmacılığına ve maddî büyüme fetişizmine karşı bir direnişti. Parkta kesilen birkaç ağaç; Tayyip Bey’in çılgın projeleri uğruna halen kesilmekte olan ve gelecekte kesilecek on milyonlarca ağacın, kurutulacak yüz milyonlarca metreküp su kaynağının, tahrip edilen doğal yaşamın, bütün bunların sonucu olarak da gelecek nesillerin yaşam kaynaklarına ve haklarına tecavüzün sembolüydü. Gezi zekâsı, “Başka bir dünya mümkün” diyerek doğayla, ötekiyle, kendisiyle barışık, özgür, insanca bir yaşam talep eden zekâydı.

 

AKP kalkınmacılığı zararlı projeler doğuruyor

 

19. yüzyılın düşünce dünyasını belirleyen pozitivizm, önceki yüzyıllarda insanı, aklı, toplumu esir eden idealist/dinî görüş ve baskılara karşı, insan aklını ve bu aklın ürünü bilimi yücelten, mutlaklaştıran bir tepkiydi. Aydınlanma çağının çocuğu pozitivizm, bilimsel-teknolojik gelişmelerin düşünsel ebesi olduğu kadar toplumları iradî olarak biçimlendirmeye yönelik bütün devrimci teorilerin ve son iki yüzyılın bütün kalkınmacı projelerinin de temeli oldu.

Bu teorilerin tartışmasız en parlağı ve bence eleştirel özü (kapitalizm eleştirisi) hâlâ aşılmamış olan Marksizm de, Sovyet deneyimi de, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kemalist proje dahil bütün ulusal kalkınmacı toplumsal mühendislik projeleri de, pozitivist zihniyetin ürünüdür: İnsanın iradî eylemine mutlak vurgu; aklın ve bilimin gücüyle doğaya hakim olma tutkusu; doğanın, bilimin ve toplumun (siz devletin anlayın) hizmetine verilmesi; ilerleme, kalkınma, büyüme hedeflerine doğal yaşamın tahribi ve doğal kaynakların sömürülmesi pahasına ilerlenmesi, vb...

Ekonomik büyüme ve kalkınma hedefine kilitlenince, kalkınmanın amacı olması gereken insan, çoğu zaman araç haline geldi. Kalkınma uğruna doğal kaynakların ve doğal yaşamın tahribi, tüketilmesi, “doğayı fetheden insan” yüceltmesiyle meşrulaştırıldı, yüceltildi. Rusya’da nehirlerin akış yönlerinin değiştirilerek birbirine bağlanması, gölleri kurutan dev elektrifikasyon projeleri, yüzbinlerce insanın açlıktan ölmesine, tarımın tarumar olmasına yol açan sözde bilimsel yöntemler hep aynı zihniyetin ürünüydü. Yargılamadan değerlendirecek olursak, çağın birikimi, ruhu, yöntemi buydu.

Ancak, 20. yüzyılın son çeyreğinden, hele de 21. yüzyıl başından itibaren, insanlığın ve dünyanın erken sonunu getirebilecek pozitivist, vahşi kalkınmacılık anlayışı sorgulanmaya başlandı. 19. yüzyılda görülemeyecek olan kimi gelişmeler yaşanıp, pozitivist kalkınmacılığın insanı ve yaşamı tehdit eden sonuçları anlaşıldıkça, “Ne amaçla, kimlerin yararına, nasıl bir kalkınma?”, “Böyle bir kalkınma sürdürülebilir mi?” vb. sorular gündeme oturdu. Hele de doğanın, insanın, gelecek kuşakların, rant uğruna feda edilmesinin yanlış kalkınma yöntemi olmasının da ötesinde suç olduğu anlayışı, her geçen gün yerleşmeye, yaygınlaşmaya başladı.

İşte Tayyip Erdoğan AKP’si, dünyamızın alarm verdiği böyle bir çağda, insanların bu gerçeklere uyandıkları bir ortamda, 19. yüzyıl pozitivist kalkınmacılığının ve vahşi kapitalizminin, kendi avenesine, kendi sermayesine rant sağlamayı amaç edinmiş ilkel ve ahlâk yoksunu modelini uygulamaya çalışıyor. HES’lerden Soma’ya, 3. havalimanı inşaatından  Kanal İstanbul’a, hep aynı vahşi ve sürdürülemez kalkınmacı zihniyetin örnekleri.

 

Bize Gezi zekâlı bir lider gerek

 

Gezi’de karşı çıkılan ve mahkûm edilen; özünde bu zihniyetti. Sonrasında toplumsal hareketlilik dalga dalga yayılırken, pek çok değişik konuda “yetti gayrı” diyenler Gezi’de buluştular.

Gezi zekâsı öncelikle bu çağı geçmiş ve yıkıma sürükleyen insansız kalkınmacılık anlayışına karşıydı. İnsanı AVM’lerde simgeleşen arsız,  gereksiz, tahripkâr tüketime mahkûm eden, yaşamın anlam sınırlarını daraltarak AVM-muhafazakâr mahalle-cami kültürüne hapsetmeye çalışan, herkesi ötekileştiren zihniyete ve onun diline karşıydı. Bu zihniyetin kendinden farklı olana tahammülsüz, ötekileştirici, ayrıştırıcı, buyrukçu tahakkümüne; siz de kim oluyorsunuz, ben yaparım siz itaat edersiniz küstahlığına karşıydı. Gezi zekâsı; senin dayatmaya çalıştığın miskin değerlerin taşıyıcısı değilim; ama sen dahil herkesin değerlerine, yaşam biçimine, inançlarına saygılıyım, diyen; ülkesi, kenti, kendisi hakkında söz söyleme ve tercih özgürlüğü talep eden, sesini dünyadaki benzerleriyle buluşturmaya çalışanların mizah yüklü zekâsıydı.

Şu günlerde bu zekâya çok ihtiyacımız var. Bize geri zekâlı değil; hinoğlu hin, bezirgân zekâlı değil, Gezi zekâlı siyasetçiler, Gezi zekâlı yöneticiler gerek. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru gidilen bu dönemde, ne güzel olurdu Gezi zekâsından nasiplenmiş bir aday ortaya çıksa da, onu seçsek.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Istakoz, Maldivler, pahalı saat muhalefeti AKP'nin AK'lanmasına yeter mi?

AKP kendi içinde bir muhasebeye yönelmek istiyorsa 2002 AKP'sinden 2024 AKP'sine adım adım nasıl gelindiğini; ıstakozu, Maldivler'i bir yana bırakıp Reis'in metaformozu ve Beştepe zihniyeti üzerinden düşünmek zorunda

"Kobane düştü düşecek"ten Kobane Davası provokasyonuna

Başta CHP, demokratik muhalefet bu davaya sahip çıkmak zorundadır. Yargının ne ölçüde siyasallaştığını, sadece Beştepe'nin değil tarikatların, cemaatlerin elinde olduğunu herkesin bildiği Türkiye'de "Yargı kararıdır, ne yapalım," demek ipe un sermektir, tezgâhlanan provokasyona su taşımaktır

Hukuksuzluk değil irade gaspı ve siyasî ahlâksızlık

Özgür Özel'in genel başkan olarak, Ekrem İmamoğlu'nun da en büyük ve en önemli belediyenin başkanı olarak heyetleriyle birlikte acilen Van'a gitmelerini, sadece kendi adıma değil ama asıl, hafızalarda hâlâ diri olan kötü yaşanmışlıklar, yetmedi son genel seçimlerde CHP'nin genel başkanı olan Kılıçdaroğlu'nun ırkçı faşist kimliklerle yaptığı gizli protokoller ve benzer uygulamalar yüzünden güvenleri sarsılmış Kürt halkı adına rica ve talep ediyorum