Evet; “Bunlar” diyorum, o sevmediğim, ötekileştirici bulduğum sözcükle. “Bunlar” diyorum, yıllardır ayrımcı, cepheleştirici dil kullanmamak için kendimi terbiye etmeye çalışırken kendime yasakladığım “onlar, bunlar” sözcükleriyle. “Bunlar” diyorum çünkü sadece Reis’ten, sadece iktidardan, sadece hükümetten ibaret olmayan, tek bildikleri ve tek çözümleri çatışma, savaş, kan ve ölüm olan bir zihniyetin temsilcileri “Bunlar”.
Yarın, Hükümet’e sınır ötesi harekât yetkisi veren tezkerenin uzatılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantıya çağrıldı. Meclis’te temsil edilen siyasal partilerden MHP anında tezkereye evet oyu kullanacağını açıkladı. Sürpriz değil; Devlet’li parti, barut ve kan kokusu aldı mı bir vahşi hayvan gibi anında oraya yönelir. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun da ilk tepkisi, ne şiş yansın ne kebap türünden anlaşılmaz lâflarla, tezkereyi destekleyeceklerinin ifadesiydi. Birkaç gün önce eski Musul konsolosu milletvekilleri, AKP’den daha kan kırmızı ve müdahaleci bir açıklama yapmaktan geri durmamıştı zaten.
Parlamento dışındaki Büyük (faşizan) Birlik Partisi ve Perinçek’in (ulusalcı-faşist) Vatan Partisi de, oyları olmasa da aynı görüşün ve yolun yolcuları. Akşener’e gelince, şimdilik meseleyi suskunlukla geçiştirme çabasında; Meclis’te olsaydı, millî duygu ve çıkarlar uğruna Erdoğan iktidarını destekleyecekti, eminim.
Yıllardır, hele de son iki yıldır, en ilkel, en yalancı, en ayrıştırıcı milliyetçi-faşist propagandalarla; şehit edebiyatıyla, vatan haini suçlamalarıyla, herkese kin ve nefret kusan söylemlerle algısı bulandırılmış, cinnet eşiğine getirilmiş, kandırılmış, korkutulmuş kitleler karşısında kolay mı barışı savunmak, kolay mı ulusal çıkarların savaşta, ölümde, düşmanlıkta değil barışta, kardeşlikte, yaşamda olduğunu söylemek.
Bu defa iş çok ciddi, hepiniz verdiğiniz yetkinin altında kalırsınız
İktidar; Irak’a, Suriye’ye ne zamandır pişirip planladığı harekât, yani savaş için elverişli koşulların çoktan doğduğu görüşünde. İktidar, hükümet falan dediysem, siz bunu tek adamın, Recep Tayyip Erdoğan’ın görüşü ve isteği olarak algılayın. Hani birkaç gün önce “TEOG’u istemiyorum, talimat verdim, değişecek” demişti ya, tıpkı bunun gibi, “Irak’a, Suriye’ye, Kürtlere karşı ordularımı yürütmek istiyorum. Oralarda Kürtlerin varlığını istemiyorum” diyor Reis. Meclis’e göstermelik olarak getirilecek yurtdışı harekât yetkisi/ tezkeresi bu zatın psikolojisinin ve yayılmacı-savaşçı zihniyetinin/ideolojisinin tezahürü.
Meclis’ten istenecek ve AKP-MHP ortaklığıyla zaten kabul edilecek yetki, içinden çıkılmaz hale getirilmiş ve bu iktidarın baştan aşağı yanlış adımlarıyla, sadece siyasî değil, insanî facialara yol açan Ortadoğu ve Kürt politikasına destek yetkisidir.
Bu defa iş çok ciddi. Bugüne kadar Suriye, Irak ve Kürt siyasetinde tek bir doğru adım atmamış, hırslı, maceracı, mezhepçi, şoven Türk milliyetçisi politikalarıyla bütün bölgenin ve ülkemizin Kürt nüfusunun yaşadığı yörelerin yıkımına, çöküşüne neden olmuş bir zihniyete, “Aferin oğlum Memet, sen bu yolda devam et” vizesi vermektir.
Böyle bir yetkiyi ellerinde bulunduranlara güvenmek için en küçük bir nedene sahip değiliz, bugüne kadarki yetkilerini nasıl kullandıklarını yaşayarak gördük. Bunca şehit, bunca ölüm, yıkım ve uluslararası arenada yalnızlık bile diyemeyeceğim aşağılanma, izolasyon sefil siyasetlerinin sonucudur. Cumartesi günü Meclis’teki tezkere oylamasında vereceğiniz yetki bu siyasete devam yetkisidir. Tezkereye onay, önümüzdeki süreçte yaşanacaklar karşısında, yetki verenlerin tümünü savaşın ve Kürt halkına düşmanlığın, ihanetin suç ortağı yapacaktır. Sonuçları Türkiye’nin başına yeni belalar getirecektir.
Barzani referandumdan vazgeçse de geçmese de…
Bu konuda en doğru, en hakkaniyetli, bir o kadar da siyasî etik ve vicdan sahibi görüşleri HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş dile getirdi. Böyle bir referandumun bu dönemde bölgeyi daha da istikrarsızlaştıracak bir adım olduğunu, Barzani’nin böyle bir adım atmaması gerektiğini, ancak tarih boyunca, emperyalist ve alt-emperyalist (benim terimim, o.b. ) güçler tarafından kendi bağımsız devletlerini kurmaları engellenmiş Kürtlerin de bu hakkının teslim edilmesi gereğini barışçı, halkların kendi kaderlerine tayin hakkına saygılı ve gerçekçi biçimde yazdı.
Bölgeye görece istikrar getirebilecek, Türkiye’nin de kendi Kürtleriyle barışmasını sağlayabilecek yegâne adım, Barzani’nin referandumundan bağımsız olarak, Türkiye siyasetinin barış ve kardeşlik temelinde yeniden düşünülmesi, yeniden yapılandırılmasıdır. Cumartesi günü Meclis’te gerçekleştirilecek tezkere oylaması, aslında böyle bir olanağın -ya da umudun- oylanmasıdır. Verilecek destek oyları, ne yazık ki savaş ve Kürt sorununun kanla, yıkımla çözülmesi siyasetine destektir.
Doğruyu söyleyecek olursam: CHP’nin Türkçü-milliyetçi hamasi söylemlere kapılmayacağından, ister oy kaygısıyla ister genetiğindeki devlet partisi geniyle Kürt fosbisi ve terör(ist) tehdidinden kurtulup barışın bayrağını nihayet eline alacağından umudum yok. Ama o kadar istiyorum ki yanılmayı, o kadar istiyorum ki bu güvenilmez ve dirayetsiz iktidar kadrosunun sınırötesi harekât yetkisi almasına “hayır” demesini…
Çünkü ancak o zaman, sadece reddiyede birleşen yamalı bohça bir hayır bloğunun bileşeni olmaktan çıkıp gerçek bir barış, adalet, demokrasi birliğine/muhalefetine doğru sağlam adımlar atılması mümkün olabilecektir.