28 Eylül 2016

AKP topluluğu kalben cemaatçidir

FETÖ’cülük suçlamasıyla yaygın, hukuksuz, vicdansız bir cadı avı, başarısız darbe girişimi bahane edilerek sürdürülüyor

Bir tartışma, bir atışmadır ki şiddetlenerek sürüp gidiyor. Konu: AKP içindeki Cemaatçilerin (FETÖ’cülerin) kimler olduğu, AKP iktidarının Fethullah Gülen Cemaati’ne verdiği destek, AKP-Cemaat ortaklığının ne zaman nasıl bozulduğu; kısaca: Erdoğan- AKP- Cemaat ilişkisi.

Kuruluşundan bu yana AKP içinde, hem de en üst mevkilerde bulunmuş kimi önemli şahsiyetler dokundurmalarla, îmalarla, ihbarlarla FETÖ’cülükle suçlanıyorlar. Muhalefet, kendinize dokunana kadar (17-25 Aralık) hepiniz ortaktınız, her şeyi biliyordunuz, suç ortaklığınız var, diyerek yükleniyor. 2004 yılı MGK toplantısı belgesinden başlayarak, Genelkurmay’dan Başbakanlığa, Cumhurbaşkanlığı’ndan çeşitli devlet kurumlarına kadar Gülen Cemaati’nin tehdit oluşturduğuna ilişkin uyarılar, ihbarlar yapıldığı; Ergenekon-Balyoz , Oda TV, vb. davalara AKP’nin sonuna kadar sahip çıktığı, özellikle o sıralarda başbakan olan Tayyip Erdoğan’ın kendisini davaların avukatı ilan ettiği, Cemaat’in içyüzünü anlatan kitapları (başta Ahmet Şık’ın İmamın Ordusu) bombadan daha tehlikeli saydığı hatırlatılıyor.

Son günlerde, AKP cenahı bu konuda alttan alan, pısmış bir görünüm sergiliyor. Televizyon kanallarındaki tartışma-kapışma programlarında Kuzu bile epeyce kuzulaşmış, suçlamalara karşı, “Bunlar kırk yıldır örgütleniyorlarmış, bizden önceki iktidarlar, Ecevit-MHP koalisyon hükümeti de suçlu sayılmalı o zaman” türünden zırvalara başvuruyor. Zamanında Gülen’i, Cemaat’i öve öve, destekleye destekleye bitirememiş olanlar, şimdi övgülerini, desteklerini nerelerine sokacaklarını bilemiyorlar.

İdeoloji gereği kaçınılmaz Fethullahçılar

Yazının başlığı, AKP’lilere yönelik bir suçlama değil sosyo-psikolojik bir saptama. İslamî dinî akidelere sahip bir kitle olan AKP camiası, tabandan tepeye kadar, genel hatlarıyla aynı ideolojik kodlamalar, aynı dinî inanç ve duygular dünyasında yaşar. Müslüman muhafazakâr kitlenin büyük çoğunluğunun siyasî partisi AKP, siyasî lideri Erdoğan’dır ama ruhunu, yüreğini okşayan, onu kuru siyaset ortamından inanç ve gönül atmosferine taşıyan merci, ruhanî bir liderin hükmettiği cemaattir. Benim için, ağlayıp zırlayarak anlamsız sözleri art arda dizen meczup görünümlü bir adamdan ibaret olan Fethullah Gülen nâm zat, AKP kitlesi için “derin hoca”nın da ötesinde,  ihtiyaç duyduğu manevî tatmini sağlayan bir varlıktır.

Buna bir de cemaate intisap etmenin (katılmanın) sağladığı maddi olanakları, çıkarları, avantajları ekleyince, bizim köydeki (şu sırada başları belada olan) AKP seçmeni büfecinin, dondurmacının, oto tamircisinin Fethullahçılığını anlarsınız. Anadolu Kaplanları denilen, AKP döneminde yükselişe geçmiş şimdi ise çoğu FETÖ’cülükten tutuklu, mallarına mülklerine el konmuş kesimlerin veya yine AKP döneminde kendilerine ne isteseler verilen, şimdilerde şirketlerine kayyum atanan, sermayeleri servetleri müsadere edilen büyük sermaye gruplarının cemaatçiliğinde de, en temelde manevî eğilimin maddî çıkarlarla birleşmesi yatar.

Kısaca FETÖ (Fethullah Gülen Terör Örgütü), işin dünyevî-siyasî yanını üstlenmiş AKP iktidarı ile işin manevî taşeronluğunu üstlenmiş Gülen Cemaati’nin ortak çocuğudur. Bu anlamda AKP yönetiminin de, AKP yandaşlarının, hatta seçmenlerinin de büyük çoğunluğunun, kendi öz çıkarlarına dokunana kadar Cemaatçi olduklarını söylemek iftira etmek değil, somut bir gerçeği dile getirmektir.

Suç ne zaman başlıyor?

FETÖ’cülük suçlamasıyla yaygın, hukuksuz, vicdansız bir cadı avının, başarısız darbe girişimi bahane edilerek sürdürüldüğü bir ortamda Cemaat’e mensubiyetin veya yardımın ne zamandan itibaren suç sayılacağı tartışma konusu oluyor. Darbe girişimini “Allahın lütfu” olarak niteleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisinin de Cemaat konusunda yanıldığını söylerken suçun başlangıç tarihini 17-25 Aralık 2014 olarak koyuyor. Hangi yetkiyle, hangi objektif ölçüte, hangi hukuğa dayanarak, vb. bunlar başka konular. Ama Türkiye’de herkesin bildiği gerçek: Erdoğan ve şürekâsının uyanışının ve ortaklığın bitişinin, Gülen Cemaati’nin AKP iktidarının yolsuzluklarını ortaya çıkartmasıyla, yani Cemaat’in 15-17 Aralık operasyonlarıyla vâki olduğu.

17-25 Aralık’ın Erdoğan’ın şahsına ve AKP Hükümeti’ne karşı bir saldırı, bir mini darbe teşebbüsü olduğu açık. Ama, saldırı noktası olan yolsuzluk, rüşvet, vb. ithamlar uydurma değil gerçekti. Her şey hepimizin gözleri önünde cereyan etti. Ayakkabı kutuları, Erdoğan’ın oğluyla konuşmaları, Zarrap vakası, vb… vb… Yani, o zamana kadar al gülüm ver gülüm sürdürülen ortaklık, foyalar, pislikler meydana çıkarılınca ve Erdoğan’ın tek adam iktidarına tehdit oluşturunca bozuldu.

17-25 Aralık miladı, Erdoğan AKP’sinin kirli çamaşırlarının ortağı tarafından ortaya dökülmesinin ve ortaklığın bozulmasının tarihidir. Başarısız darbe girişimi sonrasında Tayyip Erdoğan bu tarihi suç miladı saydı ve kandırıldıklarını söyledi, hatta Rabbinden ve halkından af diledi. Peki, yukarda anlatmaya çalıştığım gibi, dünyevî ayakları AKP’de, manevî ayakları Cemaat’te olan Müslüman muhafazakâr sade vatandaş ne yapacak? Asıl kandırılan, üstelik de hem AKP hem de Cemaat tarafından ortaklaşa kandırılan onlar. FETÖ suçlamasıyla sürdürülen, ölçüsü kaçmak bir yana akla ziyan noktalara varan cadı avının on binlerce mağduru ne olacak? Yardımsa, o yardımları hepiniz ortak yaptınız; saygıysa, önünde el etek öpme kuyruğuna girmekse, ey AKP kodamanları, hepiniz eksiksiz oradaydınız. Hizmetleri övmek, destek olmak, dünyanın dört bir yanında Cemaat’in önünü açmak için, en başta Tayyip Erdoğan, hepiniz birbirinizle yarıştınız.

Suç: darbeye teşebbüstür

Ortada bir suç var: Darbeye teşebbüs. Kimden gelirse gelsin ve kime karşı yapılırsa yapılsın her türlü darbenin sonuna kadar karşısında olan ben ve benim gibiler için, hele de böylesine kanlı ve caniyane bir darbe teşebbüsü, ama’sız, fakat’siz suçtur. Teşebbüs edenler, yardım ve yardakçılık yapanlar hak ettikleri cezayı hukuk içinde kalınarak almalıdırlar. Bunun ötesinde kaynatılan cadı kazanı, zaten lime lime olmuş bu memleketi, bu halkı büsbütün tarumar etmekten, cinnet halini yaygınlaştırmaktan başka sonuç vermez. Sıradan insancıklar bir yana, FETÖ’ye maddi yardım gerekçesiyle malları mülkleri müsadere edilen, şirketlerine el konulan, sadece kendileri değil aile bireyleri de tutuklanan (suçun şahsiliği ilkesi?) yüzlerce insanın durumu ne olacak? Hangi suçtan, hangi gerekçeyle yargılanacaklar? AKP tepeleri, onlarla ortak sorumlu değil mi? Mesela Türkçe Olimpiyatları’na yardım etti diye kendisi ve soyu sopu tutuklanan bir kişi, o etkinliklerin ana sponsorlarının Türk Telekom, Türkcell, THY olduğunu, öve öve bitiremeyenlerin de başta Tayyip Bey olmak üzere AKP tepeleri olduğunu sorgulamayacak mı? Sorgulamayacak mıyız?

Bu dönemdeki pek çok iş gibi FETÖ soruşturmaları, koğuşturmaları, tutuklamaları da tam bir keyfîlik, hukuksuzluk, adaletsizlik ortamında gelişiyor. Panik halinde nereye saldıracağını bilemeyen iktidarın elinde sapla saman öyle bir karıştırılıyor ki hukuktan, adaletten eser kalmazken korku, kaygı, güvensizlik, vicdan yitimi, kirlenme, nefret ve intikam duyguları toplumu sarıyor.  

Şu hale bakın hele! Günahım kadar hoşlanmadığım Cemaat’e dinî, uhrevî duygularla gönül vermiş -çoğu AKP’li- insanları, bir de malları mülkleri hukuksuzca gasp edilen kapitalistleri savunmak bana düşüyor! Çünkü biliyorum ki bu günler de geçecek ve hukuk, adalet, vicdan yarın herkese lâzım olacak.  

Yazarın Diğer Yazıları

Istakoz, Maldivler, pahalı saat muhalefeti AKP'nin AK'lanmasına yeter mi?

AKP kendi içinde bir muhasebeye yönelmek istiyorsa 2002 AKP'sinden 2024 AKP'sine adım adım nasıl gelindiğini; ıstakozu, Maldivler'i bir yana bırakıp Reis'in metaformozu ve Beştepe zihniyeti üzerinden düşünmek zorunda

"Kobane düştü düşecek"ten Kobane Davası provokasyonuna

Başta CHP, demokratik muhalefet bu davaya sahip çıkmak zorundadır. Yargının ne ölçüde siyasallaştığını, sadece Beştepe'nin değil tarikatların, cemaatlerin elinde olduğunu herkesin bildiği Türkiye'de "Yargı kararıdır, ne yapalım," demek ipe un sermektir, tezgâhlanan provokasyona su taşımaktır

Hukuksuzluk değil irade gaspı ve siyasî ahlâksızlık

Özgür Özel'in genel başkan olarak, Ekrem İmamoğlu'nun da en büyük ve en önemli belediyenin başkanı olarak heyetleriyle birlikte acilen Van'a gitmelerini, sadece kendi adıma değil ama asıl, hafızalarda hâlâ diri olan kötü yaşanmışlıklar, yetmedi son genel seçimlerde CHP'nin genel başkanı olan Kılıçdaroğlu'nun ırkçı faşist kimliklerle yaptığı gizli protokoller ve benzer uygulamalar yüzünden güvenleri sarsılmış Kürt halkı adına rica ve talep ediyorum