14 Şubat 2018

İki acı kayıp

Devletler ikinci değil, birinci tür memurların omuzlarında yükselir

Büyükelçi Nabi Şensoy’u kaybettik. Çok üzüldüm. Sevgili Hakan Aksay’a o güzel yazısı için teşekkür ederim. Büyükelçi Nabi Şensoy müstesna ve üst düzey bir diplomattı. Verilen her görevi en iyi şekilde yaptı. Çok yakından tanımadım, ama tanıdığım kadarıyla onu hakiki devlet memurları kategorisine yerleştirdim kendi zihnimde.

Hakiki devlet memurları, dosyasının gereğini en iyi şekilde yapmaktan başka şey düşünmez. Üstüm ne diyecek diye değil, dosya bunu gerektiriyor diye görüş bildirir. Yükselmek için onun bunun peşinde koşmaz. Siyasilere yaranmaya hiç çalışmaz. Verilen görev neyse onu yapar. Doğru dürüst bir hizmet sistemi varsa zaten koşullara göre yükselebileceği kadar yükselir. Bu tür memurların yükselmesi de kimseyi rahatsız etmez. Herkes onların hakettikleri mevkiilere geldiklerini düşünür.

Bu tür memurlar hiç bir makama saygıda ve talimatları yerine getirmekte kusur etmezler, ama görev alanlarındaki bir konuyu nasıl değerlendiriyorlarsa gerektiğinde pat diye söylerler. En netameli konularda bile çatır çatır konuşmasını bilirler. Bu tür memurların kimseye mudanası yoktur. Herkesten, her şeyden önce vicdanlarına hesap verirler. Çünkü onların vicdanı devlettir, cumhuriyettir, kamu çıkarıdır. Şöhret, servet peşinde koşmazlar. Görevini yapmış olmanın vicdan huzuru onlara yeter. Dik yaşarlar. Ağaçlar gibi ayakta ölürler.

Bir siyasi partinin gitikçe siyasileştirdiği ve liyakat ilkesinin yerini sadakat ilkesinin aldığı devletlerde bu tür memurlar olmaz. Siyasi atamalar yapılır. Memur, devleti, dosyayı değil, onu o göreve getiren partinin gelecek seçimleri kazanmasını düşünür. Siyasilerin ağzının içine bakar. Yukarının hoşuna gitmeyecek görüş bildirmekten kaçar. Onun için öncelik devlet değil, parti ve o çerçevede kendi çıkarıdır.

Devletler ikinci değil, birinci tür memurların omuzlarında yükselir.

Nabi Şensoyİkinci büyük kaybımız Asma Jahangir. Pakistanlı büyük İnsan Hakları Savunucusu. BM Genel Sekreteri “İnsan Hakları Devi” diyerek saygıyla uğurladı.

Asma Jahangir, ülkesinde askeri rejime, dinselcilere ve yobazlara karşı insan haklarını ve özellikle kadın haklarını aktivist olarak 1980’lerden beri savunuyordu. Hapsedilmek, kötü muamele görmek onu yıldırmadı. 1987’de Pakistan İnsan Hakları Komisyonunu kurdu ve çalıştırdı. (Bizde böyle bir komisyon hâlâ yok.)

Asma Jahangir, uluslararası planda da çok çalıştı. BM sisteminde çeşitli görevler aldı ve bu çerçevede birkaç kez ülkemize de gelerek inceleme yaptı. (Raporlarını bulup yeniden okumanın zamanıdır.) Son yürütmekte olduğu görev BM İran Özel Raportörlüğüydü. İran’da muhalif sesleri bastırmaya yönelik bir korku iklimi bulunduğunu söylemişti. İran pek hoşlanmadı bu açık fikirli, doğrucu kadından.

Çok yazık, 66 yaşında, o da Nabi bey gibi kalp krizinden gitti. Asma Jahangir bir sivil toplum kahramanıydı. İkisine de Allah rahmet eylesin.

Nobel Barış ödülü sahibi Malal Yousafzai bu müstesna vatandaşının ardından şu sözleri yazmış: “Asma Jahangir’i,  bir demokrasi ve insan hakları kurtarıcısını kaybettik. İçim parçalandı. Bir hafta önce Oxford’da görüşmüştük. Artık aramızda olmadığına inanmak istemiyorum. Ona gösterilecek en büyük saygı insan hakları ve demokrasi mücadelesini devam ettirmektir.”

Evet! O mücadele devam etmelidir.

Asma Jahangir

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"