29 Mayıs 2018

F-35'ler, S-400'ler ve Batı

Türkiye’nin Batı’ya aidiyetinin temeli NATO üyeliğidir

ABD Parlamentosu’nda Türkiye’ye  F-35 satışının engellenmesi yönünde ciddi bir hareketlenme görülüyor. Buna karşılık, bizimkiler “Biz de sizi çok fena yaparız ha!” diye kuru sıkı atıyorlar, ama kapalı kapılar ardında daha değişik bir ilgi gösterdiklerinden şüphemiz yok.

Reuters’e göre, genel nitelikteki bir yasaya Türkiye ile ilgili bir bölüm eklenerek yapılması öngörülen bu engelleme girişiminin iki nedeni var. Birincisi, Pastör Andrew Bronson’un Türkiye’de tutuklu olması... İkincisi, Türkiye’nin Rusya’dan  S – 400 alımına kalkışması. Bu haberden anladığıma göre, konu savaş uçağı satımı olduğu için ikinci neden daha ağır basıyor.

Geçen yıl, “İhtiyaç varsa S-400 alınabilir; ancak böyle bir şey, Türkiye’nin Batı’dan uzaklaştığını gösterir” demiştim. İhtiyacın ne olduğunu somut ve ayrıntılı olarak henüz öğrenemedik. Hava savunma sistemizdeki eksiklik neydi? Bunu neden bir NATO ülkesinin ürünleriyle gideremedik? Batı bize teknoloji vermiyor da Rusya mı veriyor? S- 400’leri nereye, kime karşı konuşlandıracağız? Tam olarak ne kadar ödeyeceğiz? S – 400’lere bakım bahanesiyle Rus askeri personel bir NATO ülkesine ne şekilde girecek? Demokratik bir ülkede meclisin bir savunma komisyonu olur. Orada bütün bu ayrıntılar açılır, tartışılır, kamu oyuna da doyurucu bilgi verilir. Kamuoyuna bugüne kadar verilen bilgileri ben tatmin edici bulmadım.

Diyorlar ki, “Yunanistan  S – 300 aldı, Ses çıkarmadınız. Bize neden karışıyorsunuz?” Bunu sürekli söylüyorlar. Yinelemekte yarar var. Rusya’dan S – 300 füzelerini Kıbrıslı Rumlar almıştı. Biz bugün gösteremeyeceğimiz ölçüde başarılı bir diplomasiyle o füzelerin adaya konuşlandırılmasını önledik. Füzeleri başka yere koyamayacakları için tuttular, yanılmıyorsam Girit adasına koydular. Füzeler orada hiç bir işe yaramadan kaldı. Rusların tahrikiyle Yunanlılar bir ara yeniden Rus füzesi almaya kalkıştı. NATO engelledi.

Kamuoyuna biz bunları anlatmıyoruz. Sanki Batı çifte standart uyguluyormuş havası yaratıp, güya bir yandan da Batı karşıtlığını güçlendiriyoruz.

Rusya Türkiye’deki bu gelişmelerden pek memnun. Suriye’de bizi ABD ile karşı karşıya getirmek için çalışmasının yanı sıra gerekirse bize savaş uçağı verebileceğini de söyleyecek kadar seviyor bizi. Hattâ, ABD ileri giderse ne yapmamız gerektiği konusunda bir Rus uzman dostça (!) tavsiyede de bulunmuş:

“NATO’nun askeri kanadından çıkmak ve sadece politik üyeliği sürdürmek, ulusal silahlı kuvvetlerini NATO komuta yapılarının altından çıkarmak.”

Ruslar bizim NATO ile aramızı açmak için büyük dostluk gösterileri yaparken, Batı’da bazı kesimler Türkiye’nin NATO üyeliğini tartışmaya açtılar.

Türkiye’nin Batı’ya aidiyetinin temeli NATO üyeliğidir. Türkiye’nin çok partili demokrasiye geçişiyle NATO üyeliği arasında birebir ilişki vardır. NATO ile ilgili bir çok şey bir yana, Türkiye’yi Batıya bağlayan ana bağ NATO’dur. Bunu, Rusya’nın bizden daha iyi bildiği izlenimine kapılıyoruz zaman zaman.

ABD parlamentosundaki girişim herhalde bizdeki seçimlerin sonrasına sarkacaktır. Çok olumsuz gelişmeler olmazsa sonuçsuz kalması beklenir. Ancak, ciddi bir uyarı olarak algılanmasında yarar görürüm.

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"