Son günlerde yapılan Hindistan, Çin, Rusya, ABD ziyaretleri, hiç kuşku yok ki, gerekliydi. Umarız bu ziyaretlerden sonra birer izleme çizelgesi hazırlanmış ve çalışmalar başlamıştır. Biz de, uzaktan görebildiğimiz kadarıyla, dünyanın dört devine yapılan ziyaretlere ilişkin birkaç gözlemimizi dile getirelim.
Hindistan’dan kolay iş çıkmaz ama sık sık görüşmek, ziyaret teatisi yapmak gerekir. Eskiden Türkiye ile Hindistan arasında ortak payda olarak laikliği vurguladık. Şimdi iki ülkede de değişik rüzgârlar esiyor. Belki teröre karşı fikir birliğinden söz ediyoruzdur ama Hindistan’ın terörden evvelemirde anladığı şey, Kaşmir direnişidir. Dış politika konuları karışık değil karmaşıktır (kompleks).
Çin’de İpek Yolu Zirvesi yapıldı. İpek Yolu (Tek Kuşak, Tek Yol) projesi, Çin’in küresel düzeyde etkisini arttırmak ve yavaşlayan ekonomisine yeni alanlar yaratmak amacını yansıtıyor. Gene de çok önemli bir proje. Dediklerine göre katılımcı ülkeler, dünya nüfusunun yüzde 75’ini, GSYH’nın yarıdan fazlasını temsil ediyorlar. Hem kara (kuşak) hem de deniz yolu (yol) alt yapı yatırımlarına yönelik ve 1. 3 Trilyon Dolar yatırım öngörülen bir projeymiş. Bizim rahatlıkla faal olabileceğimiz alanlar bunlar. Ancak, finansman sorunu ciddi. ABD’nin projeye sıcak bakmaması büyük bir dezavantaj. Rusya ise Çin ile işbirliğine ne ölçüde yönelmeyi istiyor, belli değil. Öngörülen yol, bir habere göre, Kaşmir’den geçiyormuş. Buna Hindistan’ın nasıl bakacağı sır değil. Gene de bizim içinde aktif olmamız gereken bir projeden söz ediyoruz.
Rusya ile temasların ikili ilişkiler açısından olumlu sonuçlar vereceği anlaşılıyor. Aynı şey Suriye konusunda söylenebilir mi? Emin değilim. Rusya ile birlikte çalışmaya devam edilmesi önemli. Ancak şu çatışmasız bölgeler işi biraz karışık görünüyor. Elbette çatışmasızlık herkesin ortak isteği, hedefi. Ne var ki, Rus tarafının açıklamasına göre, bu bölgelerin amacı Suriye’nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü güçlendirmek. Toprak bütünlüğünü anladık ama egemenlik sözcüğünün altında Esad’ın konumunu güçlendirmek amacını okumamak olanak dışı. Doğru ya da yanlış, bu kerteye geldik yani. Esad gelişmeden memnun ve bize karşı hınçla konuşmaktan da vazgeçmiyor. Suriye konusunda başlangıçta yapılan hataların bedelini ödediğimiz izlenimi doğuyor ister istemez.
ABD ziyareti üstünde en çok yazılıp çizileni, konuşulanı oldu. Ziyaret, olmadan önce uluslararası basının yoğun ilgisini çekmişti; olduktan sonra bu ilgide azalma gördüm. Ziyarete ilgi, bizim iddialı hedefler ortaya koymamız nedeniyle artmıştı. Bu ziyareti dramatize etmiştik. Sonunda elbette yapılması gereken ama olağan nitelikte ve bence yararlı bir ziyaret oldu. Sonuçları uluslararası kamuoyunun pek ilgisini çekmedi. Dış politikada alacağınız sonuçlardan yüzde yüz emin değilseniz büyük konuşmamak ve gerçekçi olmak gerekir. Bu ziyaretin kamu oyuna yansıyan sonuçları zaten önceden belliydi. Kamuoyuna açıklanmayan mutabakatlar yoksa, ulaşılanın ötesinde hedefler göstermek gerçekçi değildi. YPG işini bir üst düzey görüşmeyle halletmek kolay değil. Bu da Suriye politikasında bir zamanlar yaptığmız hataların bir sonucudur.
Üstüne üstlük, ziyaret, Trump’ın başının belaya girdiği bir güne rastladı. Trump, tahminen, Türkiye’ye yoğunlaşacak halde değildi. Herhalde aklı, Ruslara vermemesi gereken bilgileri verdiği için kendisi aleyhine başlatılan kampanyadaydı. (Bu konu, ABD ölçüleri içinde çok ciddidir. Başkanların keyfi davranışlarına ve ölçüyü aşmasına kendi partilileri bile tepki gösterir.)
Dış politika sürekli gelişme demektir, olumlu ya da olumsuz. Dış politikada nokta koymak kolay değildir. Esad yönetimiyle bile nokta konulamadı. Ay sonunda nokta koymayı düşündüğümüz bir başka yere, Brüksel’e, AB’ye gidilecek. Bu kez karşımızda Fransız seçimlerinden sonra “Merkron” rüzgarını da arkasına alarak morali yükselmiş bir AB olacak. Trump insan hakları konusunu açtı mı, bilmiyoruz ama Brüksel’de bu konunun gündeme gelmesi kaçınılmaz. Umarız Brüksel’den olumlu haberler alırız.