“Gecelerdir Türk Devleti’nin tank ve topları başımızda. Binlerce askeri, polisi üzerimize saldılar. Neredeyse 1 sivile 70 güvenlik görevlisi düşüyor. Tank ve topla üzerimize geliyorlar. Bizim tek savunmamız kapımız, penceremiz. Devlet fermanımızı çıkarmış… Evlerimizi yakıp yıkıyorlar, hayvanlarımızı vuruyorlar, çocuklarımızı öldürüyorlar. İçimizde PKK yok, burada biz varız, çocuklarımız, gençlerimiz var. Şu ana kadar siviller dışında bir PKK’lı öldürüldü mü? Ölenlerin hepsi sivil. 11 insan öldü. Cenazelerimiz evlerde, gömemiyoruz. Ne canımız kaldı, ne malımız, ne evimiz, ne çocuğumuz. Hiçbir şeyimiz kalmadı. Ne kaçabiliyoruz, ne de burada yaşayabiliyoruz. Kıyamete kadar saldırsalar bizi, Kürtleri bitiremezler. Burada bitsek bile dünyanın her yanında Kürtler var. Kundaktaki çocuğumuza kadar kalsak da direniriz. Türk Devleti boşuna uğraşıyor.”
BBC Türkçe’nin yayınlandığı[1], Silopi’de bir bodruma sığınmış insanların konuşmaları bunlar. Karanlık bodrumda tıkış tıkış 6-7 kadın ve 20-30’a yakın çocuk görünüyor videoda.
Bodruma sığınmış kadınlardan başka biri konuşuyor bu sefer:
“Türkiye’den umudumuzu kestik, bari dünya duysun sesimizi. Bu kadar insan, ne yaparız? Bu çocukları, bu kalabalığı nasıl doyuracağız? Ne su, ne ateş, ne elektrik, hiçbir şey yok.”
O sırada bir kadın bağırıyor:
“Erdoğan! Bizden ne istiyorsun? Biz sana ne yaptık? Neden bunları başımıza getirdin?”
Görüntülerde çocukların bazıları kulaklarını kapatıyor, muhtemelen dışarıdan bomba ve kurşun sesleri geliyor.
Yeter, yeter!
Yaşlı bir kadın devam ediyor:
“Evlerimizi yakıp yıktılar, canımızı kurtarıp geldik. Hepimiz bu bodrumda kalıyoruz. Yeter! Yeter! Kâfir, kâfir! Yeter, yeter!”
Ama yetmiyor! Kan isteyenlere, savaş isteyenlere yetmiyor bunca ölüm, bunca zulüm!
Türkiye’nin yeni bir yıla hazırlandığı bugünlerde bölgenin birçok yerinde insanlar evlerinden yurtlarından oldular. Sokağa çıkma yasakları Sur, Cizre ve Silopi’de devam ediyor. Memleketim Diyarbakır’ın gözbebeği Sur’da sokağa çıkma yasağı bugün tamı tamına 28. gününde. 28 gündür binlerce insan aç, elektriksiz, susuz, evlerinin bodrum katına sığınmış durumda. Her gece birkaç kişi bize ulaşıyor, ya 2 paket makarna, ya biraz bulgur yağ istiyorlar. Surun dışındakiler olarak, Surun içindekilere gıda ulaştırmak için her türlü yöntemi deniyoruz.
Size bu satırları yazdığım sırada her taraftan bomba ve helikopter sesleri geliyor. Saat13:00. Diyarbakır’da sendikalar ve halk Sur’a yürümeye çalışıyor. Daha yürüyüş başlar başlamaz gaz bombaları pervazsızca kullanılmaya başlıyor.
Dün Roboski’nin 4. yılı anması için beraber olduğum, Roboski’de katledilen 16 yaşındaki Yüksel Ürek’in annesi Emine’nin “oğluma sarıldım baktım bedeni buz gibiydi…” sesi hala kulağımdayken, Cizre’de 5 yaşındaki bir çocuk, Hüseyin Selçuk’un ensesinden tek kurşunla katledildiği haberini alıyorum. 14 Aralık’tan beri sokağa çıkma yasağının sürdüğü Cizre’de yasak sırasında katledilen 23. kişi küçük Hüseyin. Silopi ve Şırnak’ta cenazeler defin bile edilemiyor. Dedesi ile birlikte birkaç gün önce katledilen 3 aylık Miray bebek de bekletilen bu cenazelerin arasında.
Buradan her şey çok karanlık görünüyor…
Yeni yıla Sur’da girmek
Yeni yıl varmış diyorlar. Bir yerlerde insanlar bugün mutlu diyorlar.
Oysa bizim için eski, yeni, yıllar artık fark etmiyor. Biz bu yeni yılı da kutlamıyoruz.
Bu yeni yıl gecesi çocuklarımla kilimlerimizi alıp Dağkapı meydanına, kapalıysa Sur’a en yakın noktaya gideceğiz. Balonlarımızı şişirip, Sur’da, Cizre’de, Silopi’de… tüm Bölge’de tankın topun altındaki insanlar için gökyüzüne bırakacağız. Barış dileyeceğiz! Adalet, eşitlik, özgürlük dileyeceğiz! Suriçi’ndeki kardeşlerimize, aramıza konulmaya çalışılan barikatlara inat, bizim yüreğimiz sizlerle, sizin için atıyor diyeceğiz!
Sizleri de beklerim.
[1] https://www.youtube.com/watch?v=Lc2u5XXExl8&feature=youtu.be