Diyarbakır
Koreme Güney Kürdistan’da, Zagros dağlarının ön yamaçlarında, Türkiye sınırına sadece 25 dakika mesafede bir köy. Irak hükümetinin Kürt bölgelerini bombalaması sonucu köy sık sık yıkılmış, sadece 1960-1988 arası 3 kez yeniden inşa edilmişti. Tüm bu kısmi yıkımlara rağmen köy ayakta kalabilmişti.
Koremeliler Irak ordusunun saldırılarından, bombalamalardan korunma yollarını zamanla öğrenmiş, her şeye rağmen tarlalarında çalışmaya devam etmekteydiler. Oldukça büyük bir köy olan Koreme, verimli arazilerinden dolayı varlıklıydı da… Türkiye’deki koruculuk sisteminin bir karşılığı olan Irak’taki Ulusal Muhafız Birliği yani Caşlar, Koreme köyünde yoktu. Koruculuğu kabul etmeyerek bir anlamda Irak hükümetinin şüpheli köyler listesine girmişti.
Sık sık yapılan hava bombardımanlarına karşı evlerin altında sığınaklar oluşturulmuş, vadideki mağaralar da Koremelilerin doğal korunakları olmuştu. Çalke gibi yöredeki diğer köylerle birlikte, yılın uzun ayları mağaralarda saklanırlardı.
Tüm bu zor hayat, herşeye rağmen devam ederdi. Koreme henüz yok olmamıştı…
“Sizi Kürtler İçin Özel Tasarlanmış
Bir Cehenneme Göndereceğiz”
Ağustos 1988’de Koremeli köylüler kasabaya gidip gelenlerden Enfal operasyonunun köylerine yöneldiğini fark ettiler. Köylüler kaçıp kaçmamayı tartışmaya başladılar. Türkiye çok yakındı. Ancak Türkiye de dost sayılmazdı. Köylülerin bir kısmı “sınırda Türk askeri tarafından vurulmaktansa, dağlarda açlık çekmeyi” tercih edeceklerdi.[1] Köylülerden 250 kadarı Türkiye sınırına kaçmaya karar verdi. Kaçanlar 27 Ağustos sabahı yola koyuldular. Dağlar Enfal’den kaçan binlerce köylü ile doluydu. Üzerlerinden geçen uçaklar ateş açmaktaydı. Yolda geçtikleri köylerde garip bir durum vardı. Korku, karmaşa, şaşkınlık… İnsanlar çığlık çığlığa ağlayarak ve bağırarak koşuyorlardı. Hayvanlar yerlere yığılmıştı. Su kenarlarında ölü insanlar vardı. Oysa tüm Bölge halkı hava saldırıları ve bombalamalara alışıktı. Onları çıldırtan başka bir şey olmalıydı. Diğer Kürt köylüleri gibi Koremeliler de henüz kimyasal silahı tanımıyorlardı…
Koremeliler Zaxo, Duhok, Zawite gibi tüm Kürt kırsalına kapsamlı bir kuşatma harekatı düzenlediğini bilmiyorlardı. Gün içinde dağlarda gördükleri köylüler Irak ordusunun Türkiye sınırını da kuşattığını ve sınıra gelmeden tüm köylüleri yakaladığını söylüyorlardı. Öte yandan Iraklı yetkililer köylülerin kaçmaması için bir “af” söylentisi çıkarmışlardı. Bunun üzerine Koremeliler 27 Ağustos gecesi köylerine geri dönmeye karar verdiler. 28 Ağustos sabah vakti, aç, yorgun, tükenmiş ve korkmuş halde köylerine vardılar.
O dönemler bir subayın dediği gibi “Kürtler için özel tasarlanmış bir cehenneme” gönderileceklerini henüz bilmiyorlardı…
İnfaz Mangaları
Koremeliler dinlenecek vakit bulamadan, 28 Ağustos öğleden sonra Iraklı askerler köye geldiler. Askerler 33 erkeği rastgele köylülerin arasından seçerek köy okulunun yanındaki tepeye götürdüler. Kadınlar ağlıyordu. Götürülen erkekler de… İki genç teğmenden biri, telsizle komutanını aradı, komutanın ne dediğini kimse duymadı. Görüşme bitince erkekleri taradılar. Her şey birkaç saniye sürmüştü. Cesetler üstüste yığılmıştı. Cesetlerin arasında kalarak sağ kurtulan 6 kişinin ifadesine göre, askerler ölülere dokunmadan ve onları gömmeden infaz alanını terk ettiler.[2]
Geride kalan 300 kadar Koremeli, ölülerini gömmelerine izin verilmeden, aynı gün köyden çıkartıldılar. Bir hapishane şeklinde kullanılan Mengeş’teki kale ve hükümet binalarına nakledildiler. Mengeş’te birkaç gün kaldıktan sonra Duhok’taki devasa istihkama götürüldüler. Açlık ve susuzlukla geçen bu günlerde hamile kadınlar çocuklarını düşürdü, bazı çocuklar daha sonra nakledildikleri kamplarda açlıktan öldü. Duhok’taki gözaltı sırasında ayrıştırılan erkekler ve erkek çocuklar “kaybedildi”. Bir daha onları gören olmayacaktı…
Kalan kadın ve kız çocuklar Beharke, Jeznikam, Quştepe, Daratû, Bıneslawe, Kesnezan, Şarweys, Pirzin, Mala Omer, Sêgırkan, Berhuştır ve Sêbıran gibi Erbil şehrinin kenarında Kürt köylüler için oluşturulan kamplara götürüldüler. Kamplarda aç ve susuz kalan Kürt köylüler yemek istediklerinde “Saddam sizi buraya ölesiniz diye gönderdi” cevabını alacaklardı. Kamplarda birçok insan salgın hastalıklardan, birçoğu da dayaktan ve işkenceden öleceklerdi. Hayatta kalanlar, Erbil halkının hayatları pahasına gizlice girdikleri kamplarda yaptıkları yardımlar sonucu yaşama tutunacaklardı.
“Nihai Çözüm”: Kürdistan’ı insanı, doğası, evleri, köyleriyle tarihe gömmek
Koremelilerin ve diğer Kürt köylülerinin ölmesi yeterli değildi. Bağdat rejimi Kürtlerin yaşadıkları topraklara geri dönmelerini olanaksız kılmak istiyordu. Rejime “yük bindirmesi”ne rağmen özel bir mühendislik ekibi kuruldu. Uzun tartışmalardan sonra, oldukça deneyimli elemanlar kullanarak, içeriye doğru yerleştirilen patlayıcılar ile, binaların çevreye moloz yaymayacak şekilde içeriye doğru yıkılmasına karar verdiler. Böylece Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Kürdistan kırsalı geri dönüşsüz şekilde yok edilecekti. Irak ordusundaki uzman timleri tarafından evleri, okulları, camileriyle bu köyler yüzeyden temellerine kadar yok edildi. Binlerce Kürt köyünden arta kalan taş yığını toprağa gömüldü. Bu köylerde yaşamın olmadığını kanıtlamak, işi sağlama almak için köy mezarlıkları bile yok edildi.
Irak hükümeti şöyle düşünmekteydi: Kürdistan olmazsa onun üzerinde baskı kurmaya da gerek kalmayacaktı. “Nihai Çözüm” Kürdistan’ı insanı, doğası, evleri, köyleriyle tarihe gömmekti.
Koreme 23 Şubat 1988’den 6 Ekim 1988’e kadar süren, Saddam’ın kuzeni Ali İhsan El Mecid tarafından yürütülen Enfal operasyonunda yok edilen köylerden sadece biri. Ölüm ve öldürme en ince ayrıntısına kadar Kürt köylüler için planlanmıştı. Enfal’de 200 bin civarında Kürt öldürüldü, binlerce Kürt köyü böyle yok edildi.
1991’de ayaklanarak Irak hükümetinin ofisini basan Kürtler, bu bürolardan aldıkları 14 ton belgeyi bir insan hakları kuruluşu olan Middle East Watch’un (Ortadoğu İzleme Örgütü) desteği ile ABD’ye çuvallar, şeker kutuları içinde yollayabildiler. Ortadoğu İzleme Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve İnsan Hakları için Doktorlar Örgütü işbirliği içinde doktor, sosyolog, arkeolog, antropologlardan oluşturulan geniş bir ekip hayatta kalanlarla görüşerek, toplu mezarların izini sürerek, kemik incelemelerini yaparak, Enfal soykırımını insanlığa karşı işlenen bir suç olarak belgelediler. Avesta yayınlarından Türkçesi çıkan “Irak’ta Soykırım-Kürtlere Karşı Yürütülen Enfal Askeri Harekatı” Kitabı bu çabanın ilk iki kapsamlı raporunu ortaya koyuyor.
Kürdistan, hayatın akışının insanlar ve dağlar arasındaki ilişkiyle belirlendiği yer… Kürdistan bahar çiçeklerinin, buğday tarlalarının, çağlayan nehirlerin, gizli mağaraların ve çıplak kayalıkların bulunduğu yer… Kürdistan halkı her türlü işkenceden, zulümden geçirilen yer… Ve tüm bu işkencelere karşın Kürtlerin terk etmeyip daima yaşadıkları yer…
Bugün, 14 Nisan Enfal kurbanlarını anma günü. [3]
Tüm Kürdistan’da Enfal kurbanları siyahlar giyilerek anılacak. Sevdiklerinin bir mezar taşına sahip olabilen “şanslı” Kürtler mezarlıklarda, sevdiklerinden arta kalan hiçbir şey olmayanlar, Barzan’daki gibi isimsiz mezar taşlarında, tüm isimsiz ölüler adına ağlayacak, yas tutacaklar. Aradan geçen 27 yıla rağmen, bugün bile dul kadınlar, babasız çocuklar, çocukları katledilen analar sevdiklerinin resimlerini göstererek onların akıbetini soracaklar…
Bugün Kürtlerin bitmeyen yasına ortak olalım. Enfal soykırımında “yok edilen” yaşamların anısı karşısında saygıyla duralım.
Nurcan Baysal
[1]“Irak’ta Sokırım-Kürtlere Karşı Yürütülen Enfal Askeri Harekatı, Middle East Watch, Avesta yayınları,2003, İstanbul, Sf. 50.
[2]Öldürülenler 13-39 yaş aralığındadır. Kurbanlardan on tanesi 20 yaşın altındadır. A.g.e., sf. 76.
[3]Enfal operasyonlarının en ağırı Germiyan mıntıkasında yaşandı. Germiyan mıntıkasında yapılan operasyonun başlama tarihi olan 14 Nisan, her yıl Enfal kurbanlarını anma günü olarak kabul ediliyor.