05 Mayıs 2016
Diyarbakır
“En son 30 Ocak’ta Abdullah ile konuştum. Ağlayarak ‘gel’ dediğimde ‘Anne ne olur ağlama iyiyim’ dedi. Bir bodrumda mahsur kaldıklarını söyledi. Abdullah ‘eğer yakınsan gel beni al anne’ dedi. Defalarca oğlumu almak için yola çıktım. Ama Yafes Köprüsü üzerinde bulunan polisler geçişime izin vermedi.
"Rüyama girdi, rüyada telefonla konuşuyorduk. Telefonda üç sefer bana ‘anne’ dedi. Ben de üç defa ‘ana kurban’ diyordum. ‘Anne telefonun ucuna gül bırak sesim daha iyi gelir’ diyordu. Ağlayıp ‘hadi bana yine anne de’ söylüyordum. O rüyadan sonra şu gördüğünüz kırmızı gülü evin şu köşesine astım”.[1]
Bu sözler Cizre’deki ikinci 'vahşet bodrumu'nda katledilen 16 yaşındaki Abdullah Gün’ün annesi Leyla Gün’e ait. Abdullah Gün “Ambulans geldi, çıkın” anonsları üzerine bodrumdan çıkmış ve çıkar çıkmaz keskin nişancıların kurşunlarıyla öldürülmüştü. Cenazesi ölümünün üzerinden aylar geçmiş olmasına rağmen hala bulunamadı.
Cizre’de 79 gün süren sokağa çıkma yasağı ve ablukada biri bebek, 41’i çocuk, 22’si kadın olmak üzere 251 kişi yaşamını yitirdi. Bu kişilerin 176’sı bodrum katlarında diri diri yakıldı ya da yaralıyken katledildi. 92 kişi kimlik tespiti yapılmadan kimsesizler mezarlığına defnedildi. Bu kişilerden 69’unun kimliği hala tespit edilemedi.
Haftalardır Cizre’ye ilişkin sivil toplum kuruluşları, bağımsız gözlemciler ve siyasi partilerin raporlarını okuyorum. Raporlarda birçok noktanın ortak olduğu görülüyor:
Bu sivil toplum örgütleri Cizre raporlarını yazarak, hakikate sahip çıkma, görünür kılma konusunda çok kıymetli bir sorumluluğu yerine getirdiler. Geçen hafta Diyarbakır’da SAMER’in düzenlediği “Raporlar ışığında Cizre: Ne yapmalı?” toplantısında bu raporlardan sonra, yani şimdi, Cizre için neler yapılması gerektiğini konuştuk. MAZLUM-DER, İHD, TİHV, EĞİTİM-SEN, DİSA, KÖM, TMOOB, DTSO, KJA, GÜNDEM ÇOCUK, SES, HDP gibi Cizre’de yaşananlar konusunda rapor yazan birçok kurum ve kuruluşun katıldığı toplantıda gündeme gelen önemli bir konu Cizre’ye ilişkin tüm bilgi, belge, fotoğraf, ses kaydı gibi dokümanların bir araya getirileceği bir dokümantasyon merkezi kurulması ihtiyacı idi. Görsel, sözel ve yazılı tüm verilerin bir araya getirilip, kategorileştirilmesi, ileride açılacak davalar için de çok önemli.
Toplantıya katılan Cizre Belediye Eş Başkanı Kadir Konur da şöyle söylüyor:
“Her kurum gelip ayrı ayrı raporlar hazırlamalıdır. Biz haksız bir enformasyona karşı da mücadele veriyoruz. Psikolojik bir savaşın da içindeyiz. Yaşananları olduğu gibi kamuoyuna aktarabilirsek zaten yeterlidir. İnsanım diyen hiçbir insanın vicdanının kabul etmeyeceği şeyler.”
Kadir Bey bundan sonra Cizre halkının ihtiyaçlarına yönelmenin önemine de değiniyor:
“Herkes ne yapabilirim noktasında artık harekete geçmeli, büyük küçük fark etmez, Cizre’de 10 bine yakın hasarlı ev var, bin 200’ü ağır hasarlı, hala on binlerce insanın kafasını koyacağı bir ev yok.”
Cizreliler görüşmelerde yaşananları “bizi gökyüzünden vurdular” diye tanımlıyorlar.[4]
Cizre’de neler yaşandı, bilmek istiyorsanız bu sivil toplum kuruluşlarının raporlarını okuyun. Hangi sivil toplum kurumunu kendinize daha yakın hissediyorsanız, onun raporunu okuyun, ama okuyun! Cizre’de yaşananlarla yüzleşin! Kendiniz, ülkeniz, geleceğiniz için yüzleşin!
Bir Cizrelinin sözüyle bitirelim:
“…Eğer Türkler bu vahşeti görseydi, kendi evlatlarından nefret edecekti. Ama gerçekleri görmekten o kadar uzaklar ki, biz başka bir dünyada, onlar başka bir dünyada yaşıyorlar…”[5]
[1] HDP Cizre raporu sf: 134.
[2] MAZLUM-DER Cizre raporu, sf: 22
[3] MAZLUM-DER Cizre raporu sf: 27, sf:40
[4] Cizre Gözlem Raporu(TİHV,İHD, Gündem Çocuk, SES,Diyarbakır Barosu)
[5] HDP Cizre raporu, sf: 84
Yanımızdaki KHK/OHAL mağdurlarını dışlamayarak, bu karanlık günlerde onlarla dayanışarak ilk gül tohumlarını toprağa atabiliriz
Bir kez daha anladım ki yıkım ve savaşın tarihini yazanlara inat, bizler de dayanışmanın ve mücadelenin tarihini yazıyoruz...
Siz kirlisiniz biliyoruz ama hiç değilse yüzyıldır barışın adı olan zeytinin adını da kirletmeyin!
© Tüm hakları saklıdır.