08 Mayıs 2014

Yoksulluk eşitsizliktir

Dünya Ekonomik Forumu son olarak yayınladığı Küresel Risk Raporu’nda sosyal eşitsizliklerin önümüzdeki on yılın en önemli kırılma noktalarından biri olduğunu saptadı.

Dünya Ekonomik Forumu son olarak yayınladığı Küresel Risk Raporu’nda sosyal eşitsizliklerin önümüzdeki on yılın en önemli kırılma noktalarından biri olduğunu saptadı

Avrupa Birliği üyesi olan bazı ülkelerde %20-25’e varan işsizlik ve gelir dağılımındaki aşırı eşitsizlik, işsizlik oranı %50’lere varmış olan gençlerin geleceğe ilişkin taşıdığı umutsuzluk yalnızca toplumsal istikrarı tehdit etmiyor, aynı zamanda pazar ekonomisinin de temeline kibrit suyu ekiyor.

Alt sınıfların içinde bulunduğu yoksulluğa çözüm olarak sürekli ekonomik büyüme açlığı çeken Avrupa’nın ulusal pazarları ciddi bir sorunla karşı karşıya.

Düne kadar eşitsizliklerin büyümeyi desteklediği tezine dayalı bir anlayışa sahip olan neoliberal ekonomi politikalarının baş savunucusu Uluslararası Para Fonu (IMF) bile, yaratılan ekonomik değerin eşitsiz paylaşımından yakınmaya başladı

Gelir dağılımında gittikçe artan bozulma, biriktirilmiş servetlerin işgücü yaratan yatırımlara dönüşmemesinden ötürü arzulanan ekonomik büyümenin tıkanmasına yol açıyor. Orta ve alt sınıfların katılamadığı bir servet şişkinliği halkın yararına olan bir büyümeye dönüşemiyor.

Bunun tam tersi olarak, finansal genleşme ile sonuçlanan ve yaygın ekonomik talep yerine öncelikli olarak varlık değerlerinin artmasına yolaçan genişlemeci parasal politikalar eşitsizliklerin son dönemlerdeki artışının kaynağında yer alıyor. Halka yansımayan finansal genleşme ekonomik alanlardaki egemenliğin ufak bir azınlığın eline geçmesine yarıyor. Pazarda oluşan rantlar küçük bir kesimin servetine dönüşüyor.

Buna koşut olarak menkul ve gayrimenkul varlıkların yapay olarak arttırılan değerlerine ayak uyduramayan  orta sınıflar sapır sapır yoksulluk sınırının altına düşüyor. Avrupa’nın her büyük kentinde gittikçe yaygın bir kentsel görünüm alan mutenalaşma (gentrification) süreci ve şehir merkezinde tutunamayan kesimlerin şehrin dış mahallelerine sürülmesi gibi süreçler yaşanıyor.

Sermaye birikimi ve yoğunlaşmasının çağımızdaki bu biçimi küçük insanları yutuyor. Zenginlerin servetlerinin şişmesi, buna karşın orta sınıfların ellerindeki varlıklara veda etmesi, gelir dağılımı uçurumunu daha da artırıyor.

Finans piyasalarının egemenliği altındaki kalkınma döneminde ortaya çıkan bu ekonomik yarılma toplumların yapısını bugünlerde daha da hızlı bozuyor.

Kapitalizmin pazar ekonomisinin en önemli payandalarından biri olan, her çalışkan insanın zenginler sınıfına yükselebileceğine olan inanç, Avrupa’nın ekonomik konumlarını kaybetmekte olan ve rekabetten yorgun düşmüş tutunamayan orta sınıflarında yavaş yavaş kayboluyor. Köşeyi dönme hayalleri yerini geniş yığınlarda yaygın bir düş kırıklığına ve umutsuzluğa bırakıyor.

Gelişmiş olan ülkeler ellerindeki kaynakları kullanarak, iç eşitsizliklerini hafifletseler de, tek bir ülkede gerçekleşen “çözüm” küresel bağları daha da güçlenmiş dünyanın başka bir bölgesinde çözümün daha da zorlaşması anlamına geliyor.

Kendi ekonomik “kurtuluşu” için krizini ihraç edebilen ülkeler ekonomik gücünü koruyabilse de, çözüm üretmekte geciken ülkenin ekonomik yapısı çöküyor, mali krize giriyor. Bundan en büyük zararı elinde servet tutamayan orta ve alt sınıflar görüyor.

Eşitsizliklerin artışı, sorunun kaynağında yer alan, ama hala uygulanan politikalarda herhangi bir tereddüte de yol açmamış görünüyor. Finansal genleşmenin 2008’de kısmen havasının alınmasının ardından merkez bankaları sıfıra yakın faiz oranıyla ve kredi programlarıyla varlık değerlerini korumayı, arttırmayı ve bu artışlardan yapay rant yaratılmasını hala destekliyorlar. 

Yazarın Diğer Yazıları

Petrol fiyatları ve ekonomik kriz

Politik güç savaşları ve devletlerin çıkar çatışmaları bizi krizin kıyılarına atıyor

Troyka’ya başkaldırmak

Şişirilen servet ve para piyasaları üzerinden bir ülkenin nasıl iflasın eşiğine getirildiğini gözlemliyoruz

Syriza’nın tanrılarla savaşı

Parayı yönetenler ekonomik ve toplumsal hayatı, işçi haklarından şehirlerde ve köylerde nasıl yaşanacağına kadar herşeyi belirlemeye başladı