24 Temmuz 2014

Kim seçilirse nasıl bir Türkiye?

Demirtaş, Türkiye’ye nefes aldıracak radikal demokrat bir yönelimi; İhsanoğlu, olumlu / olumsuz değişimden korkan statükoculuğu; Erdoğan, tiranlaşmayı ve faşizan bir gidişatı vaat ediyor.

 

5 Temmuz’da yayınlanan CB Seçimi Senaryoları başlıklı yazıma (http://t24.com.tr/yazarlar/murat-paker/cumhurbaskanligi-secimi-senaryolari,9670) yönelik şimdiye kadar hiçbir yazıma nasip olmayan miktarda mesaj / tepki aldım. Tepkilerin büyük çoğunluğu yazının üç ana fikrine de katılıyordu. Özetle: 1) Mutlaka oy kullanmak lazım; 2) En iyi senaryo Demirtaş’ın seçilmesi, o yüzden ilk turda ve kalırsa ikinci turda Demirtaş desteklenmeli; 3) En kötü senaryo Erdoğan’ın seçilmesi, o yüzden, ikinci tur olursa ve eğer Demirtaş ikinci tura kalamamışsa, İhsanoğlu desteklenmeli.

Kimi tepkiler de tabii yazının bu üç anafikrinden en azından birine katılmıyordu. CB seçimi gibi lüzumsuz işlerle uğraşmayı doğru bulmayan ilkeli / doğrucu solcularımız boykotu savunuyordu mesela. Bunlar da kendi içlerinde, tüm turlarda oy vermeyecek olan total boykotçularla, sadece ikinci turda Erdoğan-İhsanoğlu finali olursa kısmi boykotçular olarak ikiye ayrılıyordu.

Kimi tepkiler, değişik versiyonlarıyla Türk milliyetçisi bir duygu / fikir dünyasından beslenen, kısaca “Türk devletine bir Kürt CB seçilir mi? Hem de teröristlerin adamıysa” şeklinde özetlenebilecek, Demirtaş-alerjisi gösteren tepkilerdi.

Bir de tabii İhsanoğlu-alerjisi gösteren, eğer ikinci turda bir Erdoğan-İhsanoğlu finali olursa, sol / demokrat kamuoyunun CHP-MHP ittifakının adayını nasıl destekleyebileceğini, bunun ilkesiz bir davranış olacağını, bu adayın çözüm / barış sürecine angaje olmadığını belirten tepkiler vardı.

Hem bu tepkilerden, hem de meselenin kamuoyunda tartışılma halinden edindiğim izlenimleri özetlersem:

  1. Toplumun çok geniş bir yelpazesinde iki turlu bir seçimin matematik-politiği henüz anlaşılabilmiş gibi görünmüyor;
  2. CB seçimi öyle bir tartışılıyor ki, sanki seçeceğimiz kişi, ülke yönetiminde en güçlü, en yetkili kişi olacak.

Bu konularda müthiş bir kafa karışıklığı olduğu görülüyor. Bu karışıklığı gidermede mütevazı bir katkısı olabilir umuduyla, hangi aday seçilirse nasıl bir Türkiye bizi bekliyor? konusunda bir zihinsel egzersiz yapmakta fayda olabilir.

Önce temsili bir tabloyla meseleyi özetleyelim: Kim CB seçilirse seçilsin, Erdoğan ülke yönetimindeki en güçlü kişi konumunu sürdürecek. CB seçilemezse, Başbakanlığını sürdürerek; CB seçilirse, Başbakanlığı ve Hükümeti de yörüngesinde tutan bir Başkan Baba olarak. İhsanoğlu veya Demirtaş CB seçilirse, Başbakanlıkla kıyaslanamayacak derecede küçük bir iktidar alanları olacak (AYM’ne yargıç, Üniversitelere Rektör atamaları, Devlet Denetleme Kurulu’nu çalıştırma yetkisi, kanunları bir sefer geri döndürme yetkisi vb.) ve esas yürütme erki hala Erdoğan’ın elinde olacak.

Dolayısıyla önümüzdeki seçim, Türkiye’yi kim yönetecek seçimi değildir. Türkiye’yi zaten en azından önümüzdeki genel seçimlere kadar Erdoğan yönetmeye devam edecek.

Bu seçimde, kullandığımız ve kullanmadığımız oylarımızla iki şeye karar vermiş olacağız:

  1. Bütün yetkileri giderek elinde toplama iştahına sahip, kuvvetler ayrılığıymış, yargının bağımsızlığı / tarafsızlığıymış, siyasi / mali temizlik ve dürüstlükmüş, demokrat zihniyetmiş gibi teferruatlara takılmayan bir Başkan Baba rejimi istiyor muyuz? (Çoğunluk bunu istiyorsa, Erdoğan’ı seçecek ve ikinci soruyu lüzumsuz hale getirecek).
  2. Böyle bir Başkan Baba rejimi istemiyorsak, Erdoğan’ın bu hamlesini şimdilik ve kısmen kimin aracılığıyla sınırlandıracağız / dengeleyeceğiz? Demirtaş mı, İhsanoğlu mu?

Erdoğan’ın Başkan Baba rejimini sakıncalı bulup da, şu ya da bu nedenle Demirtaş veya İhsanoğlu için oy kullanmayacak olanlar (total ya da kısmi boykotçular ve vurdumduymazlar), eğer Erdoğan seçilirse, hele bir de oy kullanmayanların sayesinde seçilirse, bunun vebalini nasıl taşıyabileceklerini şimdiden çok iyi hesaplamalılar. Bu hesabı yaparken aşağıdaki senaryolar biraz işe yarayabilir.

Demirtaş Seçilirse

Demirtaş CB seçilirse, Başbakan ve Hükümet değişmeyecek olsa da, Türkiye toplumunun olgunluk derecesi içeride ve dışarıda herkesi müthiş derecede şaşırtır. Hemen “zaten seçilemez ki!” demeyin, bir iki dakika bir hayal edin hele:

  • Erdoğan, büyük hazımsızlıklar ve öfke krizleri yaşar; ama asla Başbakanlığı bırakmaz, ülkeyi yönetmeye devam eder. Az farkla kaybetmiş olacağı için, CB konumunu da düşmanları arasına katıp, genel seçimleri ve bir sonraki CB seçimlerini hedeflemeye başlar.
  • Barış / çözüm süreci daha rahat ve hızlı ilerleme imkânı bulabilir.
  • Erdoğan ve Hükümet, CB Demirtaş’ın kritik noktalarda ağırlık koymasıyla, itişmeli kakışmalı da olsa, otoriterleşme ve muhafazakârlaşma projelerinde tamamıyla olmasa da bir miktar fren yapmak zorunda kalırlar. AKP hegemonyasının kırılması yolunda önemli bir çentik atılmış olur.
  • MHP, bir süre Demirtaş’a tavır alır, arıza çıkarmaya çalışır, ama bunu uzun süre devam ettiremez.
  • CHP, ya epey değişmek zorunda kalır ya da epey erir.
  • Devlet Denetleme Kurulu, sahiden çalışıp, başta Hükümet üyeleri olmak üzere, yolsuzluklara dair birçok şeyi ortaya çıkarabilir ve bunların ciddi siyasi sonuçları olabilir.
  • AKP’li olmayan rektörlerin, AYM yargıçlarının da atanabileceğini göreceğiz.
  • Demirtaş’ın CB seçilmesi, açıkça Kürt kimliğini sahiplenen, açıkça solcu / sosyalist olduğunu ilan eden, açıkça bütün ezilenler ve dışlananların temsilcisi olmaya soyunan birinin, büyük ölçüde sembolik yetkileri olan bir makam da olsa halkoyuyla en yüksek makama TC tarihinde ilk kez seçilmesi olacağından, Türkiye’nin demokratik gelişmişliğini çok ileriye taşıyacaktır.
  • Böyle bir durumda, Kürtlerin, Kürt olarak ve Kürt kalarak Türkiye toplumunun bütünleşik bir parçası olabileceklerine dair umutlar ciddi derecede artacaktır.
  • Demirtaş’ın seçilmesi, Kürt olmayanlardan da çok ciddi oy alması (hatta oylarının büyük çoğunluğunun Kürt-olmayanlardan gelmesi) demektir. Bu da HDP’nin kendi geleneksel (Kürt ve sosyalist soldan oluşan) dar kabuğunu kırdığını, geniş halk kesimlerinde kök salabilecek bir kitlesel sol parti olabileceğini gösterir.
  • Bu durum, kısa / orta vadede Türkiye’yi radikal demokrat bir yönde değiştirme potansiyeli taşıdığı için en önemli sonuç olacaktır.

İhsanoğlu Seçilirse

İhsanoğlu’nun seçilmesi, aslında diğer iki adaya göre en heyecansız seçeneği işaret ediyor. Demokrasi standartları açısından Demirtaş olumlu yönde, Erdoğan ise olumsuz yönde bir değişim basıncı yaratacakken, İhsanoğlu daha statükocu bir çizgide kalacağa benziyor. Özetle İhsanoğlu değişim istemiyor, varolanı korumak istiyor. CB açısından Demirtaş’la kıyaslandığında oldukça sığ, sıkıcı ve muhafazakâr. Erdoğan’la kıyaslandığında ise, çok daha beterleşme emareleri gösteren bir süreci statükoculuğu sayesinde kısmen frenleyebilme potansiyeline sahip. İhsanoğlu CB seçilirse:

  • Erdoğan, büyük hazımsızlıklar ve öfke krizleri yaşar; ama asla Başbakanlığı bırakmaz, ülkeyi yönetmeye devam eder. Az farkla kaybetmiş olacağı için, CB konumunu da düşmanları arasına katıp, genel seçimleri ve bir sonraki CB seçimlerini hedeflemeye başlar.
  • Erdoğan ve Hükümet, CB İhsanoğlu’nun kritik noktalarda ağırlık koymasıyla, itişmeli kakışmalı da olsa, otoriterleşme ve muhafazakârlaşma projelerinde tamamıyla olmasa da bir miktar fren yapmak zorunda kalırlar. AKP hegemonyasının kırılması yolunda önemli bir çentik atılmış olur.
  • Devlet Denetleme Kurulu, sahiden çalışıp, başta Hükümet üyeleri olmak üzere, yolsuzluklara dair birçok şeyi ortaya çıkarabilir ve bunların ciddi siyasi sonuçları olabilir.
  • AKP’li olmayan rektörlerin, AYM yargıçlarının da atanabileceğini göreceğiz.
  • Barış / çözüm süreci konusunda İhsanoğlu bir tıkaç olmak istese bile elinde bu tür yetkiler olmadığı için söylenen adam konumunu aşması mümkün olmayacak.
  • Muhtemelen zaman zaman merkez-sağcılığı, milliyetçiliği nedeniyle içimizi bayacak, kızdıracak; ama ne olursa olsun Başkan Babamız konumunda olamayacak.

Erdoğan Seçilirse

  • Nurtopu gibi bir Başkan Babamız olacak.
  • O her şeyi daha da çok görecek, bilecek, bildirecek. Daha çok otoriterlik, daha çok muhafazakârlık, daha çok din-temelli dayatmalar göreceğiz.
  • Öfkeli, kibirli, kutuplaştıran, azarlayan, ben-merkezci, otoriter tarzıyla zaten zar zor bir arada durabilen yorgun ve yaralı bu toplumun dikişlerinin daha da atması ve değişik parçalarının birbirleriyle boğazlaşmaları (ya da daha doğru deyimle çoğunluk olanların azınlık olanları boğazlamaları) görülebilecek.
  • Bütün kuvvetler (yürütme, yargı, yasama) giderek daha da çok onun gölgesine girecek.
  • Yargının güvenilmezliği daha da artacak, toplumun adalet duygusu daha da kaybolacak.
  • MİT’i, polisi ve ordusuyla tüm güvenlik aygıtı daha da fütursuz olacak, devlet şiddeti daha da tırmanacak. Başkan Babamızın şefliğinde güvenlik devleti olma yolunda daha da koşar adın ilerlenecek.
  • Önce fiilen başlayan Başkan Baba rejimi, öyle ya da böyle anayasal/yasal güvencelere kavuşturulmaya çalışılacak.
  • Sahici / radikal muhalefet imkânları daha da daraltılacak.
  • Türkiye’nin demokratik dünyadan, Batı’dan, AB’den kopuş süreci hızlanacak.
  • Kürt meselesinde en iyi ihtimalle Başkan Baba’nın bazı lütufları / taktikleri ile kimi iyileştirmeler yaşanabilecek, ama ülke genelindeki demokrasi aşınması ile birlikte düşünüldüğünde, Kürt muhalefetinin tutumuna bağlı olarak, bu durum Kürt muhalefeti ile diğer sol / demokrat muhalefetin arasını ciddi derecede açma potansiyeli taşıyacak. En kötü ihtimalde ise bütün bu çözüm sürecinin bir kandırmaca / oyalamaca olduğu ortaya çıkacak ve yeniden kan  gövdeyi götürmeye başlayacak.
  • Bütün bunlar neden olacak? Çünkü Erdoğan’ın mutlak doğrularla bezeli davaları var. Mutlak doğrular üzerinden demokrat bir siyaset kuramazsınız. Erdoğan’ın en azından son genel seçimlerden beri her fırsatta bize gösterdiği gibi, mutlak doğrular sizi ağır tehdit / ihanet algılarına, hezeyanlar üzerinden öteki sayılanları düşmanlaştırmaya ve nihayet tiranlaşmaya yöneltir. Buna uygun bir sosyolojik taban da varsa faşizan bir gidişatın taşları döşeniyor demektir.

Özetlersek

Demirtaş, Türkiye’ye nefes aldıracak radikal demokrat bir yönelimi;

İhsanoğlu, olumlu / olumsuz değişimden korkan statükoculuğu;

Erdoğan, tiranlaşmayı ve faşizan bir gidişatı vaad ediyor.

Kullanacağımız ve de kullanmayacağımız oylarımızla ilk turda bu üçü arasında, ikinci tur olursa da en öndeki ikisi arasında bir seçim yapmış olacağız.

Önerimi tekrarlıyorum:

  1. Demirtaş’ı seçtirmek için elimizden geleni yapalım;
  2. Demirtaş’ı seçtiremiyorsak, Erdoğan’ın faşizan gidişatına set çekecek biçimde davranalım.
  3. Boykot ya da vurdumduymazlık bu setin tuğlaları arasında yer almıyor.

 

[email protected]

Yazarın Diğer Yazıları

Travma psikolojisi, travma terapisi

Travmatik olayın en temel etkilerinden biri kişinin sembolizasyon kapasitesine ket vurmasıdır. O anlar için söz yoktur, kurulamaz haldedir.

Darbe Girişimi - 1

Darbe tahayyülü, başka bütün siyasi tahayyüller gibi, belli bir sosyo-politik bağlamda can buluyor. O sosyo-politik bağlam ne denli demokratsa, darbe hayali kurmak o kadar zorlaşıyor

Büyü yapsak Kürt sorunu biter mi?

Değişik tonlarıyla baskı, asimilasyon ve şiddet politikalarının işe yaramadığı açık değil mi?