19 Mayıs 2017

Mersin Müzik Festivali: Ayla Erduran ve Ayşegül Sarıca, Saygun Quartet meteoru

Yağmur Tekin'e sanatında çıkmakta olduğu zirve yolculuğunda yol ve baht açıklığı diliyorum

Mütevazı, yaygarasız, muadillerine göre epeyce düşük bütçelerle, amatör bir samimiyetle ama her seferinde de yüz akıyla kotarılan bir müzik festivali, bu yıl da sessiz sedasız gerçekleştiriliyor.

Stradivarius kemanlarıyla gelen uluslararası isimleri de izlediğimiz oldu, o denli şöhretli olmayan sanatçıları da…
Hayal kırıklığı yaşadığımız söylenemez, ama bu yıl iki unutulmaz konser, izleyicilerin hafızalarında da gönüllerinde de unutulamayacak anılar olarak yerlerini aldılar.

İlki: 16 mayıs 2017 tarihinde

Şef, Rengim Gökmen

Karşıyaka Oda Orkestrası

D. Shostakovich – Oda Senfonisi, Opus 110
E. Chausson – Keman, Piyano ve Yaylılar için Konçerto, Opus 21 : Solistler – Ayla Erduran, Ayşegül Sarıca
J. S. Bach – İkili Keman Konçertosu : Solistler – Ayla Erduran – Cihat Aşkın

Bela Bartok - Divertimento

Ustalara saygı gecesinde verdikleri muhteşem konserle hafızalarımıza çakıldılar. Ayşegül Sarıca piyanoda, Ayla Erduran ise kemanda zaman ve yaş denilen ağır tahribat gücüne sahip pimi çekilmiş  bombaları,  piyano ve keman virtüözitelerinin doruklarına çıkarak infilak ettirdiler, üzerimize notaları yıldızlar gibi yağdırdılar. Unutulmayacak bir gece yaşattılar izleyicilere. Sanatın sınır ve tahakküm tanımayan gücünü; sanata, kültüre karşı hınç ve imhacı bir zihniyetle organize ve kurgulanarak icra edilen değersizleştirici, itibarsızlaştırıcı atraksiyonları, aleyhte tuzaklara rağmen, adeta eze eze gösterdiler.

Ayla Erduran...Mersinli müzikseverlerin konsere ilgisi, bu iki dev ismi bağırlarına basışları alkış tufanı ile yaratılan o muazzam ambiyansın sihri “Polonya daha düşmemiş” mottosunu hatırlara getirdi.  Üzerimize çökmüş olan kara bulutların, iki ustanın virtüöziteleriyle nasıl darma duman edileceğini, sanatın asıl gücünün nelere muktedir olduğunu; gelecek zaman ütopyası karartılmış, geçmiş zaman hayalleri unutturulmuş, umut sütunları birer birer yıkılmakta olan müziksever insanlara durun daha son sözümüzü söylemedik çıkışlarıyla an be an canlı tablolar hâlinde hafızalara da gönüllere de nakşetti Ayla Erduran ve Ayşegül Sarıca.

Ben esasen kırk elli yıldır Rock dinleyicisiyim. Metaforumu da Rock mitolojisinden alacağım; anlayışla karşılanacağımı umuyorum:

The Rolling Stones uçmak isteyenler içindir
The Doors ise çoktan uçmuş olanlar için...

Ayşegül Sarıca...Ayşegül Sarıca, kendini piyanosuyla gerçekleştirirken, oya gibi işlediği notaları ile yükselmek, yücelmek isteyenleri hazırladı, Ayla Erduran ise, hem kendisini gerçekleştirdiği hem de sınırlarını zorladığı kemanıyla  Ayşegül Hanımın hazırladığı izleyicileri arşın sınırlarına yükseltti; hayatı yücelttiler birlikte usta sanatçılarımız, büyük insanlar.

Cihat Aşkın...Konserin ikinci bölümünde J. S. Bach icrasında Ayla Erduran’a eşlik eden Cihat Aşkın’ın kattığı dinamizm ile final yapıldığında artık konser salonunun dışına çıkan ruhlarımız Mersin semalarında, Akdeniz yakamozları ile yıldızlar arasında bir yerlere yükselmişti bile. Dünyanın birçok şehrinde, çok nitelikli seyircilere, uluslararası çapta sanatçılarla yüzlerce konser vermiş olan ustalarımız Ayla ve Ayşegül Hanım, bu topraklara ait olduklarını, bundan da büyük mutluluk duyduklarını, seyircilerin dinmeyen alkışlarıyla açtıkları iletişim  kanallarında şaşılası tevazularıyla, bağırlara basan izleyicileri bağırlarına basarak dünya aleme kanıtladılar. Oluşan mistik ve aşkın ambiyans aynı zamanda sanatçı – izleyici iletişiminin de şahikasıydı.

Konserden sonra salondan çıkan müzikseverler sadece duygu dolu aynı zamanda çok başarılı geçmiş bir konseri izlemiş olmanın mutluluğuyla dağılmadılar. Evlerine giderken vücutları yeryüzünde ruhları ise gökyüzünde süzülen birer Zeppelin gibiydiler. Mevziyi yitirmemiş olmanın, yapılan yok edici atakları püskürtmeyi başarmanın da onurunu yaşayan öznenin zafer hissiyatı öylesine net görülüyordu ki… Paylaşılan, ‘’Bu zafer bizimdir ve arkası da gelecektir’’, iradesinin davranışlarla dışa vurumuydu, konser sonrası miting alanına dönen cumhuriyet alanındaki gülen yüzler, kucaklaşmalar patlayan özgüvenin mimik ve jest salvoları .

Artık serap, sanat sayesinde anlaşıldı ki bir görünüp bir kaybolan; varlığı - yokluğu belli olmayan düşsel bir şey değildi; sanat ve serap simbiyotik bir varoluşla Sisipus mitini modern zamanlarda yeniden üretirken; irade ve cesaretin, yaratıcılıkla içkin kılınarak sanat dünyasını bireyin hayata karşı mukavim, yenilgiyi kabul etmeyen, tahkim edici gücünü idrak edebilmenin imkan ve araçlarını da göstermekte idi ki, bu olgu düş ve duygu diyalektiğinin felç edildiği içinden geçmekte olduğumuz bu zamanlarda çok kıymetli bir armağandır. Sağaltıcı iksir gücündedir çünkü; ‘’Esaret‘’, nicedir dikenli tel örgüleri ile sarmaladığı bireyin kurtulma umudunu yitirmek üzere olduğu günümüz dünyasında önce uzaklardan gelen sonra yakınlaşıp umut dalgaları yayan bir ‘’Şama Davulu‘’  işlevini , geniş manada bir praxis unsuru olarak hayata geçirmeye başladı. ‘’Hoşnutsuz Egolar‘’, edilgen ve yenilgiye rıza gösterip egemen olana biat etmekten başka umarı kalmamış bir silikliğe mahkûm olunmaması gerektiğini , ’’Tinsel Yara‘’ bir kader olmamalı, ‘’Her şey elimizde”, diyerek sarsan bir ses, sanat ve serap diyalektiğinde, Mersin Müzik Festivali’nin iç açıcı, ferahlatıcı bilançosu oldu.

Ayla Erduran ile Ayşegül Sarıca...Sevinç ve mutlulukla paylaşmalıyım ki, konser sonrasında, Akdeniz dalgalarının teskin edici sesi, parlak Mersin mehtabının altında esen meltemin ve Palmiye ağaçlarının hayat çok güzel dedirten tabiatın pitoresk ikram severliğinin yarattığı arınmışlık hâliyle iki müstesna ama aynı zamanda da birer müzik abidesi olan Ayla Hanım ve Ayşegül Hanım ile yaptığımız saatler süren sohbette yukarıda sözünü ettiğim Sanat – Serap eytişiminin ferahlatıcı , mutluluk vericiliğini bu toprakların usta sanatçıları da o gece yaşamışlar. Ayla Hanım bana, “Aslında çok zor bir eser çalmadım, neden bu kadar coşkulu alkışlandım acaba?” sorusunu sorduğunda, tereddütsüz cevapladım; “Öylesine duyarak, hissederek çaldınız ki, seyirci hemen algıladı ve eser bitince artık alkışlanan eserin ustaca icra edilmiş olması değildi sade. Bu bahar akşamında seyirciye kemanınızla bir algı kapısı açıp, en önce de siz müziğin yaratacağı yücelme hissiyatını duyumsattınız, izleyicinin ‘bravo’ları, alkış ve tempoları da size sundukları teşekkür mukabelesi oldu.’’

Ayla Hanım; Yehudi Menuhin, David Ostrakh gibi yirminci yüzyılın en büyük keman virtüözleri ile eser seslendirmiş şimdi seksenli yaşlarında neler görmüş neler geçirmiş bu değerli sanatçı, kendisiyle paylaştığım konser sonrasına dair gözlem ve kanımı duymaktan çok mutluluk duyduğunu içtenlikle dile getirdi. Menuhin – Shankar, müzik – matematik ve Bizans üniversal eğitimi, Konstantin Dragas’ın bu eğitime daha M.S. 330 yılında verdiği önemi konuştuk uzun uzun.

Ayşegül Hanım ise aynı ortamda, tatlı bir yorgunluk hâlinde sohbetimize iştirak ettiğinde, 25 yıldır hayranı olduğumu, kendisini zevkle izleyip dinlediğimi;kendisinin bile anımsamakta güçlük çektiği eski zamanlara ait ayrıntıları aktardığımda mutlulukla tebessüm etmesini, sindirilmiş olgunluk ve mütevaziliğini hep yad edeceğim. Tuşesinin zerafeti ve parlaklığının bir caz dinleyicisi olarak duygu dünyamda Thelonious Monk izdüşümü hissiyatı yarattığını söylediğimde çok şaşırdığını, ilk kez böyle bir bir şey duyduğunu söyledi ve bir anısını paylaştı;
‘’Suna Kan ile birlikte Paris’ te öğrenci iken iki klasik müzik alan talebelerdik ama kız başımızla Amerika’dan gelen  Caz sanatçılarını izlemeye gitmiştik. Bu, T. Monk komplimanınız gecenin sürprizi oldu, çok teşekkür ederim.”

Saygun Quartet fırtınası

Saygun Quartet...Mersin – Latin Katolik kilisesinde, çarmıha gerilmiş İsa ikonlarının, ruhani müsekkinliği zerk eden atmosferinde dört genç insan, saygı ve tevazuyu mündemiç kılmış, ama birazdan adeta ibadet edercesine icra edecekleri eserleri üzerlerinde dörder beşer telin gerili olduğu şekil verilmiş kaliteli ahşap malzemeyle üretilmiş aletlerini ellerinde vakurla tutarak ilk notalara başladıklarında anladık ki yaman bir dörtlüyü izleyeceğiz. 

Deniz Togür, keman – Özge Özerbek, keman – Yağmur Tekin, viyola – Yusuf Çelik

Bu dörtlüye dikkat.Önümüzdeki yıllarda dünyanın bir çok önemli etkinliğinde nasıl takdir edildiklerini duyacağız.

Yağmur Tekin...Bu dörtlü, bir gece önceki ustalara saygı gecesinde Ayla Erduran - Ayşegül Sarıca – Cihat Aşkın konserlerinde eşlik eden İzmir – Karşıyaka Oda orkestrasının mensupları olarak sahnedeydiler. Şüphesiz tüm dikkatler Ayla ve Ayşegül Hanım üzerindeydi. Ama eserler, yavaş yavaş izleyicileri okyanuslarına almaya başlayınca, bu iki çınarın dışında dikkat çeken müzisyenler de gören gözlere gözükmeye başladılar. O gece Yağmur Tekin, viyolasıyla özdeşleşme transının yanı sıra o iki büyük ustaya olan içtenlikli saygı ve hayranlığını hiç gizlemeyen vücut diliyle yüz ifadesiyle dikkatimi çekmişti. Daha dikkatle izlemeye aldığımda ise yıllar yıllar önce Aya İrini konserini izlediğim Moskova Virtüözleri – Vladimir Spivakov’u anımsatan çalgısıyla bütünleşme – bir olma maneviyatını, eserlerin tiz perdelerinde ve bas perdelerinde, kreşendolarda sakin ama yüzüne yansıyan derinlemesine nüfuz edebiliyor olmanın vecd hâlini okumak şaşırtıcı ve çok etkileyiciydi.

Ama Latin Katolik kilisesindeki Saygun Quartet olarak verdikleri konserin F. Mendelssohn – Yaylı sazlar Dötlüsü, Opus 80 No: 6 eserinde ise arkadaşları ile olağanüstü uyumuyla birlikte, kendisi de ayrıca bireysel olarak çıktığı doruklara beni de çıkardı ve ben hala oralardayım. Yağmur Tekin şimdi nerede bilmiyorum ama O’na sanatında çıkmakta olduğu zirve yolculuğunda yol ve baht açıklığı diliyorum.

Umarım birgün Saygun Quartet ve Yağmur Tekin’le, Beethoven’ın, kendisinin de çok sevdiği String Quarter, Op.131 No: 14  eserini dinleyeceğimiz yeni bir buluşma yaşarız.

Son olarak, Cihat Aşkın’ın kendisi de bir usta olmasına rağmen sanat aleminde görmeye pek alışık olmadığımız olağanüstü saygısı, sürekli Ayla hanımı öne çıkarıp geride durması, konser dışında da Ayla Erduran’a kol kanat germesi, her şeyine koşması, özümsenmiş alçak gönüllülüğün davranışlarla ifşası hâlindeydi. Bu sıcak , sevecen saygı gözlerden kaçmamıştır sanırım ve umulur ki tüm sanatçılara esin verir.

    

 

Yazarın Diğer Yazıları

100 Sene 100 Nesne: Cumhuriyete Nesnelerin Gözünden Bakmak

100 Sene 100 Nesne mamulü ve Kültür Hane mütekabiliyeti denklik bağlamında birbirine yakışmış

Yapay zekâ ile sanat ve müzik

Yapay zekânın egemenliği, romantizmin sonu olacak ya da başka bir tür romantizm yaratacak. Fakat bu yeni romantizmin duygulanımı, organik zekânın yerini alabilecek mi?

Anımsanan hatıralar ve siyasi belleğin tahkimatı

Yazar Recep Tatar, gönüllerde cürmünden fazla yer kaplayacak bu kitabıyla şimdi bir kapı araladı...