30 Ocak 2024

İletişim'den, Neşeli Militanlık: Toksik Zamanlarda Direnişi Örmek

Bu yazıda ikinci baskısı yapılan Neşeli Militanlık kavramı ve sunduğu prizmanın koordinatları veri olarak alınarak, kitabın sorunsal ve önermelerinin düşünsel yansımaları; örnek göstereceğim Bolşevik hareket, 68 ve 68'in Türkiye boyutu açık uçlu bir tarzda tartışılacak

Neşe, mevcut koşullara teslim olmak değildir. Silvia Federici

Sevginin nasıl altüst edici bir gücü olduğunu ve kısıtlamaların reddetmenin nasıl bir olumlu tarafı olduğunu anlamadan ve gündelik hayattan kopuk bir şekilde devrim ve sınıf mücadelesinden bahseden insanlar, aslında ağızlarında bir korse ile dolaşıyorlar. Raoul Vaneigem

Militan olmak için kederli olmanın şart olduğunu düşünme, iğrenç bir amaç uğruna savaşıldığında bile şart değildir.  Michel Foucault

Çeviri: Gülnur Elçik, 2. baskı, Mayıs 2023, 264 sayfa 

Kitap şu bölümlerden oluşuyor:

  1. İmparatorluk, Militanlık ve Neşe
  2. Dostluk, Özgürlük, Etik ve Yakınlık
  3. Ortak Mefhumlar Olarak Güven ve Sorumluluk
  4. Boğucu Atmosfer, Tükenme ve Siyasal Performans
  5. Sekter Radikalizmi Çökertmek, Neşeyi Aktifleştirmek

Bu yazıda ikinci baskısı yapılan Neşeli Militanlık kavramı ve sunduğu prizmanın koordinatları veri olarak alınarak, kitabın sorunsal ve önermelerinin düşünsel yansımaları; örnek göstereceğim Bolşevik hareket, 68 ve 68'in Türkiye boyutu açık uçlu bir tarzda tartışılacak.

Neşe; Türkiye radikal muhalefet kültürünce, elli yıldır ihmal edilmiş bu erdemde saklı duran gücün kilidini açma arayışında, Neşeli Militanlık, muhteva ve muhakeme önermeleriyle dikkatle okunmayı hak ediyor.

1960'ları yaşayanlar anımsarlar: Hayata neşe, yürekten gelen bir barışseverlik ve sevgi hâkimdi. Gündelik hayattaki insan ilişkilerinde neşe, şaka, mizah, güler yüzlülük, yumuşak başlılık Hippilerin ve 68'in kavram, söylem ve eylemlerinin de esiniyle Türkiye ve başka ülkelerin radikal muhalif hareketlerinin de genlerine işlemişti.

Bu meziyetlere ilaveten, fedakârlık, amaca uygun yaşama, adanmışlık, dürüstlük; bilgi ve kültür düzeyinin ortalamanın fersah fersah ilerisinde olması sayesinde 68 devrimcilerine hayranlık ve hürmet duyuluyor; gıpta ediliyordu.

Esasen, bu erdemlerin tarihsel pratiğinin kökeni 1903 – 1917 dönemi yani Ekim Devrimi öncesi Bolşevik harekete kadar uzanır. Çelikten bir disipline sahip olan Bolşevikler, örgüt dışı yaşamlarında da öz disipline sahiplerdi. Mesela iki çok yakın arkadaş, Bolşevik harekete katıldıktan sonra Petersburg'da kalabalık bir kaldırımda karşı karşıya gelseler bile birbirlerini yıllardır görmemiş oldukları halde, olası bir takibi düşünerek selamlaşmazlar, bir gülümseme mimiğinden bile kaçınırlardı.

Bu iradenin yanı sıra son derece neşeli, şakacı, güleç insanlardı; en başta da Lenin ve Troçki öyleydi.

Bolşeviklerin en çok sevdikleri sempatik alışkanlıklarından biri de lakap takmaktı.

Misal: Vladimir İliç'e Lenin, Lev Davidoviç Bronştayn'a Troçki –Lenin'in taktığı ikinci lakabı Bay Kalem, Yosif Visaryonoviç Çuğaşvili'ye Stalin ve Koba, Kamenev'e At, efsanevi Bolşevik militan Simon Arshaki Ter Petrosian'a Kamo gibi.

Bolşevik devrim tarihini, biyografileri, anıları okuyanlar bilirler; Vladimir çok neşeli, güler yüzlü ve gülmeye hazır, mizah yönü gelişmiş sık sık matraklıklar yapan bir insandır. Hemen iki olayı aktarayım.

Vladimir İliç, çok hasta olduğu için, yapılacak önemli bir toplantıya gelemeyeceğinden yerine Kamenev'in başkanlık yapmasını istediğini, karısı Krupskaya, Bolşevik yöneticilere bildirir. Birkaç gün sonra toplantı Kamenev'in başkanlığında başlar. Birbirlerine lakap takmayı pek seven Bolşevikler, Kamenev'e, çok iri olduğu için, AT diyorlardı.

Toplantının henüz başlamışken salonun devasa kapısı gıcırtıyla açılır; ultra disipline sahip Bolşevikler asabi yüz ifadeleriyle sesin geldiği tarafa dönerler, çünkü geç kalmak Bolşevik lügatte yoktur. Çok kısa bir şaşkınlıktan sonraki alkış tufanıyla geleni ayakta selamlarlar. Gelen İliç'tir, iyileşmiş ve toplantıya yetişmiştir. Ama salonda bir de kahkaha fırtınası eser. Çünkü İliç "Yoksa bu At, hastayım diye beni devirmeye mi çalışıyor?" diyerek salonu neşeye boğar.

Yine İliç, yürüyerek gittiği toplantı yerinin güzergâhı üzerindeki zenginlerin mahallelerinden geçerken, burjuvaların bahçelerindeki köpeklerine taş atıp kızgınca havlamalarına kahkahalarla güler ve koşarak mahalden uzaklaşırmış.

Neşe hafif meşreplik, devrimciliğe yakışmayan bir ciddiyet yoksunluğu kesinlikle değildir. Bir atalet, bir durgunluk; var olana ram olma hâli hiç değildir. Eyleme geçirme potansiyelinin müşevvik olduğu bir tutkudur.

Hayata müdahale etmenin, değiştirebilme öz gücünün ve bu müdahaleyi başkalarıyla beraber yaparken değişildiğinin farkına varılmasını sağlayan bir etkendir. Böylelikle insanın sahip olduğu içsel gücün potansiyellerinin idrak edilmesine vesile olur.

Anti-entelektüalizm ve kültürel revanşizm hıncı, madun olmanın kompleksi ve hırçınlığıyla; iktidarı ve gücü elinde tutuyor olmanın pervasızlığıyla yapılan saldırılar sonucunda kaybedilenleri geri alma ve yenilerini fethetme mücadelesi olan mevzi savaşımının uzun yürüyüşünde, moral takviyesiyle, zihinsel – ruhsal enerji takviyesi yapar.

Dünyanın neresinde olursa olsun şu içinden geçtiğimiz zamanlarda insanları güçsüz kılan endişe, tükenmişlik ve mahcubiyet gibi eğilimleri yaygınlaştırıp, olağanlaştıran neoliberalizmin boğucu atmosferine karşı değiştirmeye yönelmiş bir direnişin yolları aranırken, Bolşevik ve 68 hareketlerinin neşe mirası ışık tutabilir.

Neşeli Militanlık kitabının yazarları, "Sekter Radikalizm'' dedikleri son kırk yılda insanların üzerine sinen tutuma karşı neşeli militanlığı öneriyorlar.

Bu çok yeni bir şey değil. Vurguladığım gibi unutulmuş, es geçilmiş hatta 70'lerin ikinci yarısında bilinçli olarak terk edilmiş bir miras, Bolşeviklerden ve 68'lilerden gelen.

Yazarlar, Solun Melankolisi başlıklı yazımdaki köklere dönme önerimi, bu düzlemde yineliyorlar aslında. Çünkü 1970'lerde başlayan ve başat hale gelen Sekter Radikalizm, siyasi ve kültürel mücadeleyi ortak ve güçlendirici bir süreç olmaktan uzaklaştırarak, rekabete dayalı bir performansa dönüştürüyor.

Daha radikal olmanın hoşnutluğu ve üstünlük hissinin memnuniyetiyle, yeterince radikal olamamanın üzüntüsünün girdabına itiyor insanları. Yaşanmakta olan ve takatten düşürüp şevki yerle bir eden bu handikapa karşı, kitapta sevgiye, dostluğa, itinaya, öz güvene, sorumluluğa, özgürlüğe değer veren bir neşeli militanlığı öneriyorlar. Bunu da duyumsanabilir ve yeni şeyler üretebilir duruma getiren bir etkinleşme olarak tanımlıyorlar.

Neşeden doğan güç etkinliğinin harekete geçirilmesi halinde dönüştürücü yetiye evrileceği inancı, kitapta ufuk açıcı bir zenginlikle işleniyor. Bu sayede artık iyice arkaikleşen ama hâlâ etkisi sürmekte olan o uğursuz soru: Değdi mi değer mi? tahrip gücünü yitiriyor.

Kesintisiz yaratıcı tekâmülün önündeki engelleri kaldırmak için, öznel başkalaşım -son başkalaşım ikamesi kederli militanlıkla değil, neşeli militanlıkla mümkün. Aksinin tecellisinin, Türkiye'de 78 – 80 arasında nasıl bir öz yıkıma yol açtığını yazının son bölümünde aktaracağım.

Değişerek yenilenmek ya da yenilenerek değişmek eşiğinde duruluyor ve bu eşiği geçme arayışı hızlanarak sürüyor ama henüz geçilmiş değil. Bu bağlamda hayatın öğretmeni olması hasebiyle tarihe bakacağız. Bolşevik örneklemleri sanırım yeterli olmuştur. Şimdi daha yakın tarihe yani, dünya ve Türkiye 68'ine göz gezdireceğiz.

Son on yılda Che'nin onlarca fotoğrafı, görüntü kayıtları yayımlandı. Tek bir karede, kasvet saçan asık suratlı bir Che görülemez. Çünkü her zaman güler yüzlü ve neşelidir.

Neredeyse tamamı 68 militanı iken 70'lerin ikinci yarısında Yeşiller hareketine geçen dinamik ve yetkin kişiliklere sahip Rudi Dutschke, Daniel Cohn Bendit, Petra Kelly gibi önderlerin başında olduğu Die Grünen eylemliliğinden örnekler vereceğim.

Nükleer santralden yayılan radyasyonun insan sağlığı için bir tehlike oluşturmadığını, bunun Yeşillerin kaos yayma art niyetlerinin bir iftirası olduğunu basına söyleyen Frankfurt Belediye Başkanı'nın makamında olduğu saatlerde, Yeşiller, radyasyonlu sebzelerden oluşan dev bir salatayı belediye binasının önüne getirip, belediye başkanını sözlerini kanıtlamak için salatadan yemesi çağrısı yaptılar. Tabii, başkan odasından çıkamadı, salatayı yemek şöyle dursun.

Medya ve eylemi izleyenler Yeşillerin bu neşeli ve mizahi eylemini alkışlarla desteklemişlerdi. Ertesi yıl seçimler Yeşillerin seçim başarısıyla sonuçlanmıştı.

Bu neşe, sevgi ve mizah dolu eylemlere devam ederlerken, asırlık kaplumbağa Alman SPD, Yeşiller için "Siyasi bakımdan olgun değiller'' diyerek aşağılayıcı ve alaylı eleştiriler yapmıştı. Bunun üzerine, SPD önüne gelen Yeşil militanlar çember oluşturarak dönmeye başladılar. Boyunlarında asılı olan yaftada ise şu yazılıydı: "SPD bizi sevsin diye siyasal olgunlaşma halindeyiz.''

Ortalık kırılmıştı ve SPD sesini kesmişti.

1980 seçimleri sonucunda Yeşiller ilk kez parlamentoya girdiler. Parlamentonun ilk gününde BMW, Audi, Mercedes marka arabalarıyla ve lacivert şık elbise ve kravatlarıyla parlamenterler binaya girmeye başlarlar. Medya ordusu da oradadır.

Sonra sakallı, bisikletli, blue Jean'li, el örgüsü yün balıkçı yakalı kazaklarıyla bir grup gelir. Bisikletlerinden iner ve parlamento binasının giriş kapısına yönelir. Ellerinde de çiçek ekili saksılar vardır. Medya ne olduğunu anlamaya çalışır, gelenler Yeşil parlamenterlerdir. Girerler içeri, yemin merasimi başladıktan kısa bir süre sonra da parlamentoyu terk ederler. Basın mensupları, neden çıkıyorsunuz henüz yemin merasimi bitmedi, diye sorarlar. Cevap manidardır ve ertesi gün gazetelerde sürmanşet olur. Çıkıyoruz çünkü yalan yere yemin ediliyor.

1967-68 yıllarında Berlin Komune 1 grubu, siyaset literatürüne iki terim hediye eder, eylemleriyle: Eğlenceli Gerilla ve Puding Suikastı.

Aynı 68'liler, taşıdıkları bir temsili tabuttan kuşlama yaparlar. Sıradan Almanlar bu eylemleri ve sloganları içtenlikle alkışlar ve destek verirler.

Neşeli, iyimser, sevgi dolu militanlık, kitlelerin kazanılmasının başta gelen etkeniydi.

Kapital, Grundrisse, Anti-Dühring, Devlet ve Devrim, Bir Adım İleri İki Adım Geri, Ne Yapmalı, Hapishane Defterleri hıfzedilerek 68 devrimine katılınmadı.

Neden?

Militan iyimserliğin yitirilmesi, modernleşmenin akamete uğratıp, iyice marjinalleştirip, arızalı bir ruh hali algısına indirgeyebildiği, modernizme karşı romantizmin mazi olması bu beter sonuçların doğmasına ve yaşanmasına neden olan etkenlerden ilk akla gelenidir. Kitap bu girdaptan çıkış kaygısıyla yazılmış. Ana sorunsal ve yazma saiki ise şöyle ifade edilmiş:

"Radikal hareketlerin ve radikal mücadele alanlarının çoğunda, dönüştürücü potansiyelleri tüketen bir şey hâkim. Bu alanlara aşina olanların hissettiği bir şey… Öyle bir şey ki, kendimizi en hayat dolu hissetmeyi umduğumuz bir yerde sekterliği, kuşkuyu ve endişeyi besliyor. Dikkatlerimizi acımasızca, hem kendimizdeki hem de başkalarındaki kusur ve tutarsızlıklara yöneltiyor. Deneyim ve merakı yerle bir ediyor. Farklılığa, karmaşıklığa ve detaya düşman. Ya da kendini en karmaşık ve en detaylı şey olarak sunup, kendi dışındakileri basit ve aptal görüyor. Böylelikle radikalizm bir ideale dönüşüyor ve herkes bu ideal karşısında yetersiz kalıyor.

Endişeli halimiz, sürekli bir hata arayışı ve yetersizliklerin hatırlatılması, yeni bir fikri yerle bir etmeye yönelik düşmanca tavır, eleştirinin doğal bir tepkiye dönüşmesi, her şeyin acil ama anlamsız olduğu duygusu, sürekli kötü alışkanlıklar ve iyi davranışlar ayrımı yapan yeni bir kuralın dolaşıma girmesi, birbirimizi utandırmakta bir beis görmemeye başlamamız, her gün yeni bir gereklilik ve görev icat edilmesi, korktuğumuz ya da yalnız hissettiğimizde gelen suçluluk duygusu, siyasi perspektifler arasında illa bir kazananı ve kaybedeni olması gereken çatışmalar, baskı karşıtı dilin bir başarı ölçütüne dönüşmesi, bazılarımızın gözlerini zemine, bazılarımızın ise kapıya diktiği siyaset ortamı. (Neşeli Militanlık, syf. 28)

Cesur ve çok yerinde sorular soruyor yazarlar.

"Bu konudaki rahatsızlığını dile getirmek ve eleştiri sunmak; saldırı, utanç ve dışlanma riskini göze almayı gerektiriyor. Konuşulması zor bir mesele çünkü bu, en radikal, en baskı karşıtı, en militan olarak konumlandırılan bir şeyi eleştirmek anlamına geliyor. Sürekli şekil değiştiriyor ve farklı boyutlar kazanıyor: Bazen katı bir sınır, bazense bizi karşı karşıya getiren pozisyonların yaygınlaşması olarak ortaya çıkıyor. Nasıl oluyor da açıkça radikal, baskı karşıtı, otorite karşıtı olarak bilinen –kendimizi en canlı ve güçlü hissetmemiz gereken– alanlar; bazen soğuk, boğucu ve sekter alanlar haline geliyor? Hiç kimsenin yeterince radikal olamadığı, sürekli ne kadar radikal olduğumuzu diğerlerine kanıtlamak zorunda kaldığımız bir iklimin oluşmasına sebep olan şeyler ne? Güvensizliği, şüpheyi, endişeyi ve utancı bu kadar yaygınlaştıran şey ne? Bütün bu sorunların kaynağı ne? Nedir bu karşı karşıya kaldığımız şey? Bir şeyden mi yoksa birkaç şeyden mi bahsediyoruz? Bunu başlatan ve ağırlaştıran şey ne ve onu nasıl uzak tutabiliriz?'' (Neşeli Militanlık, syf. 29)

Türkiye'de vaziyet nasıldı?

12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan yeni dönemdeki manzara şöyle betimlenebilir: Hafızaların silinmesine, belleğin yitirilmesine sessizce ve sadece seyreden edilgen ve mahcup bir tutukluk, sinik bir değerleri inkâr tutumu ve ütopyanın bir kenara bırakılışı, bir matem hali.

Kendini de 20. yüzyılda yaşanan yıkımın enkazından nasıl olsa çıkamayacak, suçluluk duygusuyla enerji ve isteği yitirmiş bir tutunamayan, bir kaybeden olarak tanımlama. Kendi kozasına çekilmenin kahredici tahribatı ve tüm birikimin ve yeteneğin hebasına yol açan, yaşamdan kopuş ve yavaş bir intiharın akıl dışı bir nihilizm ve kötümserlikle meflûç bir halet-i ruhiye.

Peş peşe yaşanan politik yenilgilerin sebep olduğu hayal kırıklığının ardından başlayan ve hiç ön görülememiş ama tam 40 yılı aşan bir süredir devam eden yas kuyusundaki istikrarlı bir yarı ataletin uyuşturan, edilgenleştiren bir magmayı akla getiren bilinç akışının yarattığı melankoli.

80 darbesi evvelinde zaten artık o devasa kitlesellik erimeye başlamıştı.

Sekter Radikalizmin 1978-80 arasında aynı cenahın (DY-KSD, Ankara-Emek-Bahçeli), (DY-HK, ODTÜ ) ölümle sonuçlanan müsademelerinin, yoldaş infazlarının, yarattığı derin hayal kırıklığı kitlesel desteğin giderek azalmasına neden olmuştu.

Kesintisiz kültürel devrim olarak tanımlanan 68'den itibaren fethedilen mevzilerin, 1980'lerden beri artan kuşatılmalarına bigâne kalınamaz.

Neşe, umut ve sevgiden yoksunluk ağır kayıplar yaşattı.

Peki, 1968-72 döneminde mevzi zaferleri kazanan Neşeli Militanlık nasıldı?

İşte böyleydi.

Deniz Gezmiş; İstanbul Üniversitesi Hukuk öğrencisi. 25 yaşında. Yusuf Aslan, ODTÜ Fizik öğrencisi. 25 yaşında. İdam cezalarının mahkemece okunmasını bekliyorlar. Keder ve hüzünle?

Devam edeceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları

100 Sene 100 Nesne: Cumhuriyete Nesnelerin Gözünden Bakmak

100 Sene 100 Nesne mamulü ve Kültür Hane mütekabiliyeti denklik bağlamında birbirine yakışmış

Yapay zekâ ile sanat ve müzik

Yapay zekânın egemenliği, romantizmin sonu olacak ya da başka bir tür romantizm yaratacak. Fakat bu yeni romantizmin duygulanımı, organik zekânın yerini alabilecek mi?

Anımsanan hatıralar ve siyasi belleğin tahkimatı

Yazar Recep Tatar, gönüllerde cürmünden fazla yer kaplayacak bu kitabıyla şimdi bir kapı araladı...