23 Kasım 2015

Gülten Akın definesinde Kızıldere: Adı Sebo, kara bir oğlan... Ah Sebo, Sebo can

Kızıldere katliamını araştırırken Gülten Akın ile karşılaşma aklımın ucundan geçmemişti

Türkiye’ de şiir, en şaşaalı zamanlarını 1960’larda yaşadı. Konferanslar, paneller gibi etkinliklerin yanı sıra şairlerin gelip şiirlerini okudukları, meraklı ve heyecanlı şiir severlerin doldurduğu salonlarda, şiiri tartıştıkları şiir okuma günleri düzenlenirdi. Gündelik hayatta da şiir, okunan, ezberlenen, tavsiye edilen, kitap hediyelerinde ilk tercih edilen bir tür idi.

Artık o dönemler çok uzaklarda kaldı.1980’lerde ise GARİP akımının önemli ismi Melih Cevdet Anday, “Bir cümleyi ikiye bölerek alt alta yazmakla şiir yazılmaz, şair olunmaz” diyerek, şiirin geldiği noktanın fecaatine dikkat çekmişti, sitem ve kırgınlıkla. Bu seviye ve kalite düşüşüne ilaveten,1950’ler ve öncesinden başlayıp şiire büyük katkılar yapan Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreya, İlhan Berk, Melih Cevdet Anday, Ahmed Arif gibi şairler de teker teker vefat edince çoraklık had safhaya ulaştı.Artık şair-şiir okuru, adeta küçük bir kabile hâline gelerek iyice içine kapandı.

Endüstriyel kapitalizmin ideolojik hegemonyasında, insanı, “tüketiyorum o hâlde varım” derekesine çekince, tüketim toplumunun bireyi, ütopya ve romantizmden uzaklaştı…Eşzamanlı olarak da şiirden.

 

 

Gülten Akın, bütün bu olumsuzluklara karşın, şiirin yüzakı olmayı başarmış az sayıda kadın şair arasında yorgun dimağlarımıza dinamizm zerk etti.

Enis Batur’un adına sone yazdığı, şiir ve edebiyat dünyasınca da çok takdir edilen Gülten Akın en büyük kadın şairidir bu ülkenin.1956 yılında yaptığı evlilikle beraber eşinin kaymakamlık görevi nedeniyle 1972 yılında Ankara' ya yerleşene kadar Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaşamış, yöre diyalektlerini de başarıyla kullanarak, gözlemlerini, tanıklıklarını, heyecan verici bir canlılıkla tasvir ettiği pastoral imgelerle insanı, bireyi, ruhunu derinden etkileyen, toplumsal/siyasal olayları da dantela gibi işleyerek, şiirini görkemli bir seviyeye getirmiştir. O geldiği yerde de kendisini tekrar etmemiş, dönemler, trendler, akımlar, iktidarlar, hegemonik değişimler karşısında kendi parlaklığını, erdemlerini koruyabilmiş ve yeniden üretebilmiştir.

Hukuk fakültesini bitirmiş olan Gülten Akın,  öğretmenlik ve avukatlık mesleklerini icra ederken, şairlik formasyonunu da zenginleştiren gözlem ve memleket insanını tanıma yetkesini de en üst seviyelere taşımıştır. Açık siyasal tavrına, ikirciğe meydan vermeyecek toplumcu tutumuna ve aktif biçimde yer aldığı praxsise karşın şiirlerine asla kaba indirgemeci ve slogancı, deklaratif bir gölge düşürmemiştir.

Tüm hayatı boyunca beş çocuk yetiştiren bir anne, üretken bir mükemmel şair olduğu gibi her zaman demokrasi mücadelesinde de aktif tutumunu sürdüregelmiştir. İnsan Hakları Derneği, Halkevleri, Dil Derneği gibi demokratik kitle örgülerinin kuruluşunda, yönetiminde yer alarak, kadın-şair kimliğine, devrimci sıfatı eklenerek devrimci kadın şair  olarak anılmaya layık görülür.

Sebahattin Kurt

Kızıldere katliamında yüzü tanınmaz hâlde bulunan Sabahattin Kurt'u ve THKP-C’yi araştırmaya başladığımda, Gülten Akın ile yollarımızın kesişeceği, aklımın ucundan dahi geçmemişti.

Konu Sabahattin Kurt olduğu için sadece benim değil, 68 kuşağınca da, SABO’nun halen ve tesadüfen yaşamakta olan ve O'nu çok seven en yakın arkadaşlarınca ve hatta aile fertlerince bile bilinmeyen, göz yaşartıcı, insanın içini sızlatan bir vaka ile karşılaştım.

Bu büyük şair, aşağıda okuyacağınız şiirlerinde Sabahattin Kurt'a ve küçük kardeş Semih Kurt'a yer vermiş. Yazmış Sabahattin'i, yürek yanardağından akan magma gibi yakıcı, göz alıcı, sıcak ve sevgi dolu duygularıyla, şefkatiyle...

Şiirlerinde SEBO diye seslenmiş O'na, şimdi 60'lı yaşlarında olan kardeş Semih Kurt'a da SEMO, diye hitap etmiş. Semih Kurt’a bu şiirlerden söz ettim sonra, okudum. Bu şiirlerden yazıldıktan onlarca yıl sonra haberi oldu. Çok duygulandı. Gülten Akın’ın bir anda adını anımsayamadığında, “kaymakamın hanımı”, diye ifade eder. “Gülten abla”nın vefatını öğrenince Van’dan telefon açıp taziyelerini şu cümle ile bana iletti:
“Başın sağolsun, kaymakamın hanımı rahmetli olmuş...”

 

“Kızıldere’de ölenlerin unutulmaması lazım...”

 

Sabahattin Kurt için yazdığı şiirleri bulup okuyunca, heyecandan titreyen ellerim telefona gitti. Gülten hanıma kendimi tanıttım, çalışmalarımdan söz ettim. Çok duygulandı, unutamayacağım pek güzel sözlerle beni çok mutlu etti. “Çocukların (Kızıldere' de ölenlerin) unutulmaması lazım, çok iyi yapıyorsun bu çalışman ile” diyerek, Gevaş'ta eşinin kaymakam olması nedeniyle yaşadıklarını, KURT ailesi ile komşu olduklarını, çok iyi insanlar olduklarını ve her şeylerine koştuklarını anlattı. Sabahattin'in çok efendi, terbiyeli, çok zeki ve saygılı bir çocuk olduğundan, okuma ve kitap sevdasından söz edip, her pazartesi gelip kendisinden bir kitap aldığını ve sonraki pazartesi o aldığı kitabı okuyup iade ederek yeni bir tanesini aldığını, bunun adeta pazartesi ritüeli hâline geldiğini söyledi, Gülten hanım.

Kendisine, “Bir şiirinizde Ertan ismine rasgeldim, acaba bu Kızıldere’de katledilen Ertan Saruhan mı” diye sorduğumda, “Evet, o çocuklar başka şiirlerimde de geçer” yanıtını vermişti.
Gülten Akın’ın Kızıldere ve Sabahattin'i konuşurken değişen, duygusallaşan ses tonunu asla unutmayacağım.
Sabahattin Kurt'u hiç bilmeyen genç devrimciler bu şiirlerden de haberdar değiller. Sadece onlar değil, solun çok büyük bir kısmı da bu atlanmaması gereken detaydan bîhaberler.

Büyük çoğunluk Kızıldere olayını, tarihsel önemini ne yazık ki, -henüz-  tam olarak idrak edememiş. Kabahat onların değil, olayın adeta 10 kasımvari anma törenlerine dönüşmesi, emek sarf edilerek Kızıldere gerçeğinin tüm boyutlarıyla araştırılıp ortaya konulmamış olmasından kaynaklanıyor, bilgi eksikliği ve orada katledilmiş insanların unutulmuşluğu.
Ben de var gücümle çalışıyorum bu unutulmuşluğa son vermek için.

THKP-C kaleydoskopundan bakınca bunlar gözüküyor. Ama Gülten Akın’ın şiir definesine bakılacak kaleydeskop değiştikçe farklı zariflikleri, güzellikleri görmek ve bugünlerde çok ihtiyacımız olan iç gönenci yaşamamız mümkün.
Yeter ki bakılsın.

 

VAN'DAN GELİRİK

YUKARDA

AVEROF'UN ORALARDA

ATLI JANDARMA BİR KOMUTAN

BURDUR ISPARTA SAMSUN' DAN

BURSALI KONYALI KIRŞEHİRLİ

ALTI DELİKANLI JANDARMA

BİR YÜZBAŞI KOMUTAN

SIKICA TUTUYORLAR

YÜZYILLANMIŞ BİR İPİN UCUNDAN

ÖTEKİ UÇTA ÜÇER BEŞER EL DEĞİŞTİREN

KAÇAKÇI ,EŞKİYA

GÜM GÜM ÖTÜYOR MAĞARALAR

BUZA KESİYOR JANDARMA

EŞKIYA DONUYOR

DONUYOR KOMUTAN

BİTİYO AÇLIKTAN VE UYKUSUZLUKTAN

DEV, BAŞ İSTİYOR

BİR ELİYLE EŞKİYALAR BÜYÜTÜRKEN

ÖTEKİYLE JANDARMAYI ÜSTÜNE SALAN

BİR ONDAN BİR ÖTEKİNDEN

BAŞ İSTİYOR

UYUMUYOR KASABALAR KÖYLER

KİLİTLER TÜFEKLER KORKUYU BEKLİYOR

AL NARI CEVİZİ BEKLİYOR

KOYUNLARI KEÇİLERİ

SARI SAÇLI KIZLARI BEKLİYOR

DEV, ERİTİYOR SOLUĞUYLA

KİLİTLERİ SİLAHLARI

EŞKIYA EVLERE GİRİYOR

ARDINDAN JANDARMA EVLERE GİRİYOR

SERSERAN SERÇEVAN

EŞKIYANIN JANDARMANIN ARDINDAN

BİR UZUN AKMADAN MÜKÜS

KUZU BÜYÜMEDEN BEBEK YÜRÜMEDEN

GELİNLER LORKEYE DURMADAN

DEV, KÖLE İSTİYOR, ÜRÜN İSTİYOR

SERSERAN SERÇEVAN

BEYE DÖNÜŞÜYOR

ESKİ EŞKİYALAR

SERSERAN SERÇEVAN

X              X               X

YİĞİDİM, DEMİR YÜREKLİM

DAĞLARA VERDİĞİM SEBO CAN

ONCA KİTABIN ONCA KİTABIN

KAVLİNİ YÜKLENDİN

YABAN KEKLİĞİ MİYDİN

AL EDEN AVCIYA MI DÜŞTÜN

TUZ MU KOYDULAR GÖZENE

YANDIN YENİDEN YENİDEN Mİ DÖNDÜN ?

X                 X                X

AŞAĞDA

İLK YAZIN ÜRKÜTTÜĞÜ BALIK SÜRÜLERİ

YUMURTALARINI GİZLEYEREK GÖVDELERİNDE IRMAK AĞIZLARINA YÖNELİYORLAR

BULUTTAN BAŞLIĞIYLA SÜPHAN

BİR KAR TANECİĞİ BİLE VERMEDEN KARŞILIK

AKŞAM GÜNEŞİNİ KULLANARAK

YÖNETİYOR SON TÖRENİ

X                X                   X

GÖL DURGUN VE KIZIL PIRILTILI

SIVANMIŞ NGİL SUYUNUN BALIKÇILARI

AĞLARI ÇEKİYOR DALYANLARDAN

KUŞLAR KOYAĞINDA

MARTILAR TURNALAR BALIKÇILLAR

KOCA BİR SAVAŞI BİTİRMİŞ YORGUN

BEYAZ SESSİZLİĞE SIRALANMIŞ

DURUYORLAR

X           X             X

YERDE PARÇALANMIŞ KUŞ BEDENLERİ

TÜYLER KAN VE ÖLÜM ÖLÜM

X              X                X

AH SEBO, SEBO CAN

ONCA ZALIMIN ONCA ZALIMIN

ZULMÜNÜ YÜKLENDİN

DAĞLARDA YİTTİ TÜLÜN TELEĞİN

AMA KAN

AMA KAN DURUR

 

AĞIT

SULARDA YANAR

YAKTIN VAN GÖLÜNÜ ÇILDIRI

ARTOS DAĞINI YIKTIN, AVEROF'U YIKTIN

SEL BASTI EVLERİMİZİ BAHÇELERİMİZİ

KIRMIZI FİSTANLARIMIZ KARARDI

X                X                    X

VAN GÖLÜ YANDI, KIYIDAKİ ÇALI YANDI

ATALAN YİTTİ, EDREMİT BATTI YASTAN

UÇUP GİTTİ, CAN KALMADI MARTI KOYAĞINDA

DAĞILIP PUL PUL DÖKÜLDÜ

SÜPHAN DAĞININ BULUTU

KARA KUŞLAR KARA GAGALARIYLA

CAMLARIMIZ PARAMPARÇA

X                  X                      X

SEMO KARDAŞIN BİNİP GİTTİ ATINA

SÜSEN VAKTI DEĞİL, NERGİS VAKTI DEĞİL

BİR TOP KARANFİL GÖTÜRDÜ

GÖMÜTÜNÜ BULUP DÖN

 

SEMONUN KARDAŞINI ARAMA TÜRKÜSÜ

ONU ARIYORUM

SAÇLARI KARADIR ALNI HARMAN YERİ

GÖZLERİ ÜÇ AYLIK KARACA GÖZLERİ

HİÇ KIŞ YAŞAMAMIŞ HİÇ AKŞAM GÖRMEMİŞ

YÜZÜ SICAK YAZ GÜNLERİ

ÇOCUKKEN ÇOK GÜLERDİ

X              X                   X

ONU ARIYORUM

KOŞUNCA TAY, DURUNCA ŞAHAN

YÜRÜYÜNCE IRMAK

YAŞADIĞI HER GÜN PAZARTESİ

X                    X                      X

ONU ARIYORUM, O HEPİMİZİN

YELİ TUTUŞTURUR YÜREĞİNDEKİ

YAĞMURU KESER

SONSUZ BİR PAZARA GİRDİ DİYORLAR

SOL ELİNDE ÇILGIN BİR KÖPEĞİB DİŞ İZLERİ

 

 

SAYILMIYOR KAÇ YOLUN ÇATINDAYIZ

 

VAN DENİZİNDE GEVAŞ'TA

ADI SEBO, KARA BİR OĞLANLA

YİNE GÖRÜŞELİM DEYİP AYRILIYORUZ

GÖRDÜĞÜ HER BASILI KAĞIDI YUTMAKTAN

BİRAZ DALGIN

HALKINI SEVMEKTE ÖZYAZGILI

ALIP BAŞINI GİTTİĞİNİ DUYUYORUM

TOKADA

KIZIL GELİNCİKLER AÇAN DEREDE

TOPLU ÖLÜMLERLE ÖLDÜRÜLÜYOR

ŞİMDİ HER PARÇASI BİR DAĞDA

HER PARÇASI BİR DAĞDA

X                X                  X

YİNE GÖRÜŞELİM DEYİP AYRILIYORUZ

GEÇİYORUM HAYMANA' YA

BİR İNCE DALAN YİĞİDİ

YİNE ÖZENLE BÜYÜTÜYORUM

BÜLBÜLDERESİ' NDE KAHVEDE

KALLEŞÇE KURŞUNLUYORLAR

X                 X                        X

NASIL ÖĞRETMENLİK YAPARIM ARTIK

ÖFKEYE BOĞULMUŞ, KİNLERLE DAĞLI

NASIL ULAŞIRIM ÇOCUKLARIMA

ÖYLE BİR ÇAĞA DÜŞTÜK Kİ DOSTLAR

DURMADAN GÖĞEKİN BİÇİYORLAR

ÖLÜMDEN GEÇİLMİYOR

DİRİM ATEŞLER BAHASINA

 

 

ELLER İLAHİSİ

ELLERİNİ GÖRSEM OĞLUMUN

UZUN ESMERPARMAKLI ELLERİNİ

ONLARI ÖZLÜYORUM

ÜÇ YAŞINA YAĞAN KARDA

KIZARMIŞ, ISITTIM ÖPE HOHLAYA

OZANDA EL-ÜCRA ÇAĞRIŞIMI YAPAN

ALUCRA KIŞLARI BİR ELİM ELİNDE SABAHA DEK

ÖTEKİ YORGANININ ÜSTÜNDE

ÜŞÜMEZDİ ARTIK ÖRTTÜM SARDIM YA

X                X                   X

GÖRSEM ELLERİNİ OĞLUMUN

ARDINDA BAĞLI DURMASA

KALMASA ALUCRA SİSLER İÇİNDE

GEVAŞ'A KURTLAR İNMESE

CANO KIZAK YAP OĞLUMA

UÇAR GİDER GÖLE DOĞRU

ÇIĞ DÜŞER, AROS'A SALMA

X                   X                    X

ELLERİNİ GÖRSEM OĞLUMUN

DİZGİNİ TUTARKEN ATININ ÜSTÜNDE

SAĞRISI YELESİ AL ÜRPERMEDE

FERHAN USUL USUL TİTRESE

X                     X                      X

ELLERİNİ GÖRSEM OĞLUMUN

YEŞİL SÖĞÜT DALINI İNCELİKLE

KUŞ SESLERİYLE DEĞİŞTİĞİNDE

BEŞ YAŞINDA ÇALIŞKAN ELLERİNİ

UÇTU GİTTİ KİTAPLARIN ARDINDA

UÇTU GİTTİ KİTAPLARIN ARDINDA

UÇTU GİTTİ KALEMLERİN ARDINDA

GÜLTEN AKIN

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

100 Sene 100 Nesne: Cumhuriyete Nesnelerin Gözünden Bakmak

100 Sene 100 Nesne mamulü ve Kültür Hane mütekabiliyeti denklik bağlamında birbirine yakışmış

Yapay zekâ ile sanat ve müzik

Yapay zekânın egemenliği, romantizmin sonu olacak ya da başka bir tür romantizm yaratacak. Fakat bu yeni romantizmin duygulanımı, organik zekânın yerini alabilecek mi?

Anımsanan hatıralar ve siyasi belleğin tahkimatı

Yazar Recep Tatar, gönüllerde cürmünden fazla yer kaplayacak bu kitabıyla şimdi bir kapı araladı...