21 Nisan 2018

Seçim kararı

Doğru politika, Erdoğan’a azınlıkta olanın aslında kendisi olduğunu kanıtlayacak kitleleri görünür kılacak politikadır

Seçim ne kadar erken olursa Tayyip Erdoğan açısından o kadar iyi olacağını düşünüyordum. Onun için de, “Seçim zamanında yapılacak, erkene alınmayacak” mesajını tekrar tekrar vermesine biraz şaşırıyordum.

Niye “erken seçim”in  daha fazla işine geleceğini düşünüyordum? Şunlardan ötürü:

Ekonomik durum kötüye gidiyor ve AKP’nin bugünkü yapısı ve görüşleriyle bunu tersine çevirme ya da durdurma imkânları iyice zayıflamış gibi görünüyor. Ama ekonomideki tıkanıklıklar henüz günlük hayatı etkilemeye başlamadılar. Seçim tarihi ne kadar ilerilere uzansa, bu etkiler de o kadar ete kemiğe bürünecek. Bu da, tabii bir sıra seçime girmek için en elverişli durum değil.

Ama olay yalnızca ekonominin tıkanmasıyla ilgili değil gibi geliyor bana. “Reis”in bütün çabalarına, gerilimi artırarak kendi cephesini “diri” tutma politikasına rağmen, AKP’nin ilk yıllarındaki pırıltısı aşındı. Gezi’den bu yana dozu artırılarak sürdürülen “sertlik” politikaları sonucunda, “ideolojik” destek şeklinde zuhur eden “olumlu beklenti” desteği, “korku ve suskunluk” olarak biçimlenen “edilgin kutlanma”ya dönüştü. “Erdoğan’ın “sürekli kavga” politikası sınırlı sayıda taraftarını coşturuyor. Haziran seçimi ya da referandum gibi yoklamalarda da kendini belli ediyor bu durum. Ama bu eğilim de iyi netleşmiş, kristalize olmuş değil. Onun için bu da seçimin erken olanını AKP için daha avantajlı hale getiriyor. AKP hâlâ başta gelen parti; Erdoğan hâlâ en yüksek oy potansiyeline sahip aday.

“Niçin erkene almıyorlar?” diye sordukça ben, “anketler güven vermiyormuş” diyorlardı. İktidarın neyi niçin yaptığını konuştukça bu “misli”, “mışlı” kipe geçmek kaçınılmaz oluyor. Ama anlaşılan Erdoğan da durumu böyle görmeye başladı ki Bahçeli yarım saat içinde onu seçimi erkene almaya ikna edebildi. Yarım saat yetti bu oldukça önemli kararda birleşmeye.

Kılıçdaroğlu bu kararı iktidarın artık yönetemez hale gelmesine yoruyor. Tam aynı fikirde değilim, ama haklı bir yanı da var sanırım. Tayyip Erdoğan, yapmak istediklerini, bundan on yıl önce bayağı zor görünenleri de arada olmak üzere, bir çoğunu yaptı. Ama yapmak istediği daha çok şey olduğu belli. Onun için de iktidar gerekli.

Bugün onun çevresinde mesai veren AKP’li kadrolara baktığında , daha değişik bir hava hissediyorum. Türkiye’de iktidara gelmiş, geçmiş istisnasız bütün iktidarlar gibi, AKP de kendi zenginlerini yarattı (bunlara “zengin olmak dışında burjuva denir mi bilmiyorum.) Bu çevre, toplumda şöyle ya da böyle bir “dönüşüm” gerçekleştirmekten çok, iktidarda kalmak ve iktidarın yararlarından faydalanmak için iktidar istiyor. Git gide daha maharetli bir cambazlık gerektiren “iktidarda kalma” işini Tayyip Erdoğan’dan daha iyi yapacak bir kimse bulunduğuna inanmadıkları için Erdoğan’ın arkasındalar ve büyük bir ihtimalle akıllarının tam basmadığı davranışları olsa da, bu desteği çekmiyorlar. Çünkü onlar için iktidar öncelikle bir amaç. Bu hava ister istemez iktidarın bütün düzeylerinde kendini gösteriyor. Her olaya, iktidarda kalmak açısından işe yarayıp yaramayacağı perspektifinden  bakılıyor. Bu yarama/yaramama hesabında “ilke” gibi şeylerin de fazla bir önemi yok. İşe yarar olduğu ölçüde ilkelere uygun olup olmama ölçütü de geri planlara itilebiliyor.

Bu Makyavelizm’in sindirilmesi en zor fasılları da hukukla herhangi bir ilgisi kalmamış olan “adliye” alanında görülüyor. OHAL yeniden uzuyor ve seçim için verilen tarihi kapsıyor. Belli ki seçime bu baskı ortamında gidilecek. Bir yandan hem yasal değişikliklerle, hem de YSK’da kadro değişiklikleriyle, AKP için en elverişli ortamın yaratılmasına çalışılıyor. Şimdi, ilân edilen tarihten sonra, bu mantığa göre formüllenmiş KHK’lara, başka türlü tedbirlere şimdiden hazırlıklı olmamız gerekiyor.

Bu ilkesiz baskı ortamında mutlaka birileri (“sol”da olduğunu söyleyen birileri) “seçimi boykot etme” çağrısında bulunacak, verili koşullarda böyle bir çağrı etkili ve inandırıcı da olacaktır. Ama ben bunun doğru politika olduğu kanısında değilim. Doğru politika, Erdoğan’a azınlıkta olanın aslında kendisi olduğunu kanıtlayacak kitleleri görünür kılacak politikadır.

Yazarın Diğer Yazıları

Futboldan al haberi

Futbolun oyuncusu da değil de özellikle seyircisinin davranışlarının bize toplumda yerleşmeye başlayan bir şeyleri haber verdiğini akılda tutmamızda yarar var

Kıran kırana

Erdoğan'ın kendine yakıştırdığı siyaset yapma üslubunda hedef, karşı tarafı yenmek ya da sadece yenmek değil, yok etmek

İki cepheli mücadele

Sınıf kavgasının kimlik sorunlarıyla iç içe geçtiği bir mücadele bu; onun için, muhalefeti ilerletirken, bunların ikisini birden gözetmek durumundayız