25 Aralık 2023

İyi Parti ve ılımlı sağ

Görebildiğim kadarıyla “yaprak dökümü” halinde istifa edenler, başlangıçtaki MHP’den ayrılma kadrolardan çok sonradan katılanlar. Yani benim “bir ılımlı sağ” beklentisiyle harekete katıldığını sandığım kadrolar

Seçim henüz “önümüzdeki olay”ken sahnede oynanan oyunun aktörlerinden biri “altılı masa” idi.  Şimdi o seçim yapıldı, bitti, önümüzde yenisi var.  Yani gene bir “seçim havası”, bir “seçim heyecanı ve gerginliği” içindeyiz. “Siyaset alanında neler oluyor?” diye baktığımızda sanki değişen bir şey olmadığı izlenimini edinebiliyoruz; ama aslında bir şeyler oluyor. Örneğin, “-Altılı Masa” ne oldu? 

“Berhava” olduğunu söylesek çok yanlış bir şey mi söylemiş oluruz?  Görebildiğim kadarıyla Saadet Partisi durduğu yerde duruyor; DEVA ve Gelecek Partiler şimdi anketlerde “diğer” başlığı altında anılıyor ve oy oranları   belirtilmiyor.  Demokrat Parti de silindi neredeyse. Ya “İyi Parti”? En çok hareket orada gibi görünüyor. Bu “hareket” ileriye doğru bir hareket değil; şu andaki haliyle. Oy potansiyelinin yüzde yirmiye yaklaştığı anketler görüyorduk.  Şimdi yüzde dördün altına indiği dahi görülebiliyor.

İyi Parti’yi kuranlar hemen hemen hepsi MHP içinde siyaset yapan insanlardı. MHP’nin AKP’nin dümen suyuna girmeye dayanan siyasetini doğru bulmadılar ve ayrıldılar. Meral Akşener’in bu hareketin başına geçmesi olayın birtakım bireysel istifalar düzeyinde kalmamasını sağladı; buradan bir yeni parti çıktı. CHP’nin de verdiği önemli stratejik destek gibi olaylarla bu hareket bir “parti” olmayı başardı. Adı da “İyi Parti” olan bir yeni parti, hiç de azımsanmayacak bir katılımla Türkiye’nin siyasi hayatının aktörleri arasına katıldı.

“İyi”, ama neye iyi?  Bu bir “MHP’den ayrılanlar partisi” mi? Bu erken dönemlerde partinin başında yürüyen Meral Akşener hareketi ,MHP’den ayrılmış olmanın daha ötesine (belki daha uzağına) götürmek istediği izlenimini veren sözler söylüyor, jestler yapıyordu. Var olan yelpazeden silinen “ortanın sağı” diyebileceğimiz yerdeki boşluğu doldurmayı mı düşünüyordu? Olabilir. Bu hareket başlayınca siyasetten tanıdığımız (bir kısmını da o aşamada hiç tanımadığımız) kişiler gelip partiye yazıldılar. Bunlar, o ılımlı sağı bir şekilde yeniden toparlanmasını uman ve bekleyen kişiler olabilirdi.

Ama iş böyle devam etmedi. Ne oldu, nasıl oldu, dışarıdan bakarak anlamak mümkün değil.  Ama Meral Akşener’e o çıkışını yaptıracak bir şeyler oldu sanıyorum. Bu “şeyler” Akşener’in öyle davranmasını haklı çıkarabilir, çıkarmayabilir de. Ama davrandı ve işler birdenbire değişti. Seçmen kitlesinin herhalde belirli kuşkularla baktığı “altılı masa” birden iyiden iyiye güvenilmez bir “özne” haline geldi.

Rotayı temelden değiştiren olaylar her neyse, onlar olmadan önce İyi Parti sinyalini verir gibi olduğu yöne doğru ilerler miydi? Ben buna olumlu cevap veremiyorum.  O “yön” anlamlı ölçüde bir liberalleşme gerektiriyor. MHP hareketinden ayrılmış kadroların böyle bir dönüşü yapabileceklerini düşünemiyorum. Böyle bir yönelişi gerekli ya da faydalı bulacaklarına da ihtimal vermiyorum. Onlar, MHP’den ayrılarak çıktı o yolda sanırım “Türk milliyetçiliğinin öncü örgütü” olmak gibi bir amaç benimserlerdi. 

Bu ülkede “ılımlı sağ” denecek bir duruş geliştirmek için buranın adayının Kürt sorunu konusunda belirli bir liberalleşmeyi kabul edecek bir noktaya gelmesi gerektiğini düşünüyorum.  Bu sorun “bir sorun” olduğundan beri buna karşı bir ya da belki birkaç tavır benimsedi.  Örneğin “Kürt yoktur” dedi ve kendini “Kürt” sananların aslında Türk olduklarını savundu.  Sonra bu iyice absürt iddiadan vazgeçti vb. Ama benzer bütün tavır değişikliklerini yaparken yukarıdan bakışını, çözüm için şiddete başvuracağı tehdidini elden bırakmadı.  Bu, örneğin MHP’nin de -resmen- uygun gördüğü tavır.  İyi Partiyi kuranlar iş buraya gelince MHP’den farklı bir yaklaşım göstermiyorlar, gösterilmesine karşılar.  Başından beri bunun böyle olduğunu vurguladılar.  Onların bu yaklaşımı muhalefetin iktidara karşı Kürtleri de içeren etkili bir demokratik cephe kurmasını engelledi. 

Bunlar olurken, değindiğim gibi, İyi Parti’ye çeşitli katılımlar da devam ediyordu. Seçim yapıldı ve bildiğimiz gibi muhalefet açısından hüsranla sonuçlandı.  Bu yeni ortamda yeni soru, “İttifak devam edecek mi?” sorusuydu. Gerçekten kritik bir soru. Bütün bu seçimlerden birinci parti olarak çıkan AKP özellikle Ankara ve İstanbul belediyelerini yeniden ele geçirmek istiyor ve bu hedefe ulaşmak için ne gerekiyorsa yapmaya hazır. Bu büyük illerde kimin kazanacağı Türkiye’de siyasetin ne yönde gelişeceğini etkileyecek.

Bu noktada Meral Akşener, İyi Parti’nin ittifaktan sıyrılması ve seçime tek başına girmesinden yana tavır aldı. Görünürde parti içinde çoğunluk da bu tavrı benimsiyor.  Çoğunluk benimsiyor ama benimsemeyen de hiç az değil. Görebildiğim kadarıyla “yaprak dökümü” halinde istifa edenler, başlangıçtaki MHP’den ayrılma kadrolardan çok sonradan katılanlar. Yani benim “bir ılımlı sağ” beklentisiyle harekete katıldığını sandığım kadrolar. Bunlar, sanki, “İyi Parti”den önce AKP’ye karşı demokratik bir cephe oluşturmak güdüsüyle hareket ediyorlar.

Yaprak dökümü devam ediyor. Nelerin değiştiğini, nelerin hazırlandığını izleyebilmek için anketlerden başka bir aracımız yok. Anketlere bakınca da İyi Parti açısından olumlu bir gidiş görünmüyor.  Ne demeli? Orada bu kararları verenler de alabildiğine politize kişiler, herhalde bir bildikleri vardır.

Bu arada, Türkiye’de bir ılımlı sağ yoktur durumu devam ediyor!

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

 

 

 

      

Yazarın Diğer Yazıları

Değişen dünya

Solun daldığı kış uykusundan uyanması, silkinmesi ve toparlanması gerekiyor, diye düşünüyorum. Bu işe girişirken cesur olmak çok önemli. “Geçiştirme” değil, gerçek bir özeleştiri gerekiyor

İsrail: Sonu nereye varacak?

Savaşa varmadan durulmasıyla daha iyi bir dünyaya adım atmış olur muyuz?

Değişim beklenir mi?

Birinci gelen parti AKP'nin ikinci parti olma sürecini izleyeceğiz, gözlemleyeceğiz. Kim ne diyecek, nasıl tavır alacak?