19 Mart 2024

Futboldan al haberi

Futbolun oyuncusu da değil de özellikle seyircisinin davranışlarının bize toplumda yerleşmeye başlayan bir şeyleri haber verdiğini akılda tutmamızda yarar var

Takımlar arasında “Kim yendi/Kim yenildi” üzerine oturan “müsabaka” tipi sportif karşılaşmalardan en iyi bildiğim ve anladığım basketboldur. Kendim de epeyce oynadım.  Ama bunların “en popüler” diye anılması gereken futbol. İstisnası çok az Amerika bile bayağı mesafe aldı.

Futbol “sert bir spor” diye anılabilir mi? Ragbi ya da “Amerikan futbolu” kadar olmasın, ama o da sert sayılır. Çekişmeli olduğu için seyri keyifli. İyi oynanan futbolu insan bayağı kapılarak seyrediyor.  

“Popüler” olduğuna göre her yaştan ve hemen hemen her kültürden seyircisi var. İnsanların kendilerini belirli bir toplulukla özdeşleme ihtiyaçlarının sonucu olarak bu seyirciler de bu sporu yapan oyunculara ve o oyuncuları içine alan kulüplere, takımlara bağlanıyorlar. Oldukça fanatik bir tavırla bağlananların sayısı hiç az değil. Bir maçı on bir kişilik iki takım oynuyor ama seyircileri, taraftarları da oynamış kadar oluyor. Heyecanlı, gergin. "Tezahürat" denen şeyi yaparak onlar da olaya katılıyorlar.

Bütün bunlar bir araya gelince futbol birtakım duyguları güçlendiren hatta coşturan bir seyirlik oluyor.  

Bunları sık sık gözlemliyor, tanıyor, biliyoruz. Zaman zaman çığırından çıkışını da durumunda kalıyoruz.  Bu hafta sonunda seyrettiğimiz gibi.

Ve yine “popüler olduğuna göre” toplumun önemli bir kesiminin birtakım özelliklerini yansıtır. “Revaçta olan” ne varsa alır, kendine de mal eder. Yani, bu ne demek? Efendice davranışların saygı gördüğü bir toplumda, futbol seyircisi de efendice davranır, demek. Gene yapar tezahüratını, ama küfretmez, sahaya şişe atmaz, buna benzer davranışlarda bulunmaz. Bunun karşıtı da geçerlidir tabii. Şiddetin hüküm sürdüğü, güçlünün zorbalık yoluyla istediğini elde ettiği bir toplumsa önümüzdeki örnek, futbol seyircisi de o “efendi seyircinin” yaptıklarını değil, ikinci tip toplumun hareketlerini benimser. Hatta sürü halinde “sahaya inebilir”, bunu bile yapabilir. Hani geçen gün indiği gibi.

Bir süredir topumda siyasi düzeyin ne gibi provokasyonlara uğradığını, uğratıldığını yazıp duruyorum;  son günlerde bu keyfiyete daha sık değinir oldum -çünkü değindiğim şey daha sık tekrarlanır oldu. İlle her seferinde seyircinin sahaya inmesi biçimini almak zorunda değil- örneğin; bir kulübün sorumlu yöneticisinin sahada hakemin suratına yumruk atması şeklinde de biçimlenebilir.

Böyle olaylar aslında her yerde olabiliyor. Örneğin; Britanya gibi efendilikle tanınmış bir ülkede de olabiliyor çünkü onların da sözgelişi “skinhead’leri var. Ama kimi toplumda böyle bir şey çok seyrek görülüyor, kimisinde ise “vaka-i adiye”. Bizde ise hele şu son günlerde iyiden iyiye olağanlaştı.

Siyasetin gidişatını bu gibi toplumlardan ayrı düşünemiyorum. Hani Ekrem İmamoğlu’nun otobüsüne karşı yapılan “yerli ve milli” saldırı gibi olayları düşününce (bunların da eksik kaldığı yok) Trabzon seyircisinin yadırganması yadırganacak şey haline geliyor.

Yine futbolun “popüler” olması klişesine döneyim. Futbolun oyuncusu da değil de özellikle seyircisinin davranışlarının bize toplumda yerleşmeye başlayan bir şeyleri haber verdiğini akılda tutmamızda yarar var.  Haberi verilen bu “şeyler” istenecek türden şeyler değilse, görmemek için başımızı çevirmemiz bir çözüm değil. Başımızı çevirmek o “şeyler” için bir “teşvik” olur. Şu sırada Türkiye’de olan bu.  

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

 

   

 

Yazarın Diğer Yazıları

Değişen dünya

Solun daldığı kış uykusundan uyanması, silkinmesi ve toparlanması gerekiyor, diye düşünüyorum. Bu işe girişirken cesur olmak çok önemli. “Geçiştirme” değil, gerçek bir özeleştiri gerekiyor

İsrail: Sonu nereye varacak?

Savaşa varmadan durulmasıyla daha iyi bir dünyaya adım atmış olur muyuz?

Değişim beklenir mi?

Birinci gelen parti AKP'nin ikinci parti olma sürecini izleyeceğiz, gözlemleyeceğiz. Kim ne diyecek, nasıl tavır alacak?