10 Mayıs 2024

Değişim yaratan yerel seçim

Yerel seçimden görmezden gelinemeyecek bir kazançla çıkmak, Özel’in CHP’sine, bir manevra alanı açmıştı. Seçim kaybetmiş bir partinin iktidara “Bizi kaale alın” çağrısında bulunması o parti açısından bir zayıflık işareti olarak algılanabilir, yorumlanabilir. Ama CHP’nin kazandığı başarıyla muhatabına “Gelin, konuşalım” demesi bir güçlülük göstergesidir

31 Mart yerel seçimleri sonuçlarına göre CHP, yüzde 37,77 oyla birinci parti oldu

Mart sonunda yaptığımız seçim gibi, yerel seçim gibi, siyasetin gidişini etkileyen bir “yerel seçim” yaşadığımızı hatırlamıyorum. Bunu söylemekle yerel seçimlerin etkisiz olduğunu iddia etmek istemiyorum. Etkili olmasına olurlar; ama bu sefer, sanırım konjonktürün de yol açtığı belirlenme içinde, ciddi genel değişimlere kapıyı araladığı izlenimini ediniyorum.

İlk ağızda bu sonuçların iktidar üzerindeki etkilerine bakmak gerekir sanırım. Oradaki şaşkınlık henüz atlatılmış değil, olay kolay atlatılacağa da benzemiyor. AKP gibi bir “siyasi topluluğu” bir arada tutan başlıca etken, “başarı.” Bunu şimdiye kadar partinin Reis’i, Tayyip Erdoğan kazandı. Kazanamadığı durumlar da oldu. Ama gene Tayyip Erdoğan, ite kaka da olsa, bir “çıkış yolu” göstermeyi başardı. Erdoğan’ın yakın çevresindekiler sadakatlerinin dozunu yükselttiler, hayranlık dozunu da artırdılar, Erdoğan’ı alkışladılar ama partiyi güvenli bir rotaya oturtacak bir yöntem düşünüp bulamadılar. Erdoğan’ın “çare bulma” yeteneği de bu süreç içinde habire azaldı. “Çare bulma” yeteneği bu aşamada “çare bulacak adamı bulma” maharetine dönüştü. Mehmet Şimşek bu evrenin ürünü. Gelgelelim, onun yürürlüğe soktuğu politikaların da derde deva olması kolay görünmüyor.

Tayyip Erdoğan ve dolayısıyla AKP her başarısızlığı kendilerinden ileri gelmeyen etkenlere bağlama yöntemlerini sürdürüyorlar ve sürdürmeye gittikçe “eli mahkûm” duruma geliyorlar. Bu tabii sürdürdükçe inandırıcılığını kaybeden bir yöntem. “Dış güçler, dış güçler…” Oysa Erdoğan’ın başka siyaset adamlarının hiçbirine nasip olmamış bir “başına buyrukluk” içinde davranabildiğini görmem ek mümkün değil. Ve zaten bizim başarılarımızı engellemek üzere uğraşıp didinen bir “dış güç” bulup göstermek de şimdiye kadar mümkün olmadı. Bu toplumun bu dönemde başına gelen her şey doğrudan doğruya AKP’nin ve Reis’inin eseridir.

Özellikle Erdoğan’ın “faiz politikaları” dini eğilimlerle siyaset yapmanın açmazlarını sergileyen bir uygulama oldu. Herhalde seçmen kitlesi bu konuda bir “aydınlanma seansı” yaşadı. Ve gene, Tayyip Erdoğan gibi bir önderin ekonomik tercihleri ile siyasi düzen arasındaki ilişkiyi de gördü. Genel “kültürel-ideolojik” ve “hukuki” alanda böyle bir partinin izleyeceği en iyi yolun Tayyip Erdoğan’ın seçtiği yol olmadığını gören İslamcı bireylerin de çoğalmış olacağını umuyorum.   

Bunlar seçmen kitlesinin iktidar zümresine yaptığı uyarının örnekleri. Ama tam aynı şeyin ürünü olmasa da onunla aynı zaman dilimine düşen bir değişim de “iktidar” değil “muhalefet” cephesinde gerçekleşti. CHP’deki hayli şaşırtıcı değişimden söz ediyorum. Bu şimdilik belki sadece bir eğilim; ama baskın bir eğilim gibi görünüyor. Özgür Özel’in Erdoğan’dan randevu istemesi ve görüşmesi, partinin başkanlığına seçildiğinden beri kullandığı dil, onunla birlikte seçilen kadroların niteliği gibi etkenler kalıcı olacağa benziyor.  Bu eğilim ya da değişim CHP’nin “tek-parti” alışkanlıklarından çıkmayı hedeflediğini, toplumun geleneksel değerlerine daha saygılı bir çizgi oluşturmaya çalıştığını haber veriyor sanıyorum. Eğer bu böyleyse, içerdiği anlamın “iktidara uyarı”dan daha önemli olduğu, olacağı kanısındayım.

Tayyip Erdoğan komutasında AKP bir süreden beri politikasını gerilim ve kutuplaşma üzerinden inşa etmekteydi ve bu gidiş “ulusal birliğin bazı temel kurumlarını kurmakta yeterince başarılı olmamış” Cumhuriyet yapılanması açısından ciddi bir sorun olma eğilimi gösteriyordu. “Hepimiz Müslüman’ız” gibi yeterince sağlam olmayan bir temel üzerinden yeni bir “ulusal birlik” kurmak isteyen ya da bunu öneren AKP (İslamcı siyaset) bu sloganını toplumu bölecek bir araç haline getirmişti. Türkiye, endişe verici bir biçimde ve hızda, bir “şiddet toplumu” olmaya yöneliyordu. Erdoğan’ın “yerli ve milli” vurgusu, Erdoğan’ın “yerli ve milli” olarak görmediği toplumsal kesimlerin “itlaf” edilmesine yeşil ışık yakacak bir aşamaya geliyordu.

Yerel seçimden görmezden gelinemeyecek bir kazançla çıkmak, Özel’in CHP’sine, bir manevra alanı açmıştı. Seçim kaybetmiş bir partinin iktidara “Bizi kaale alın” çağrısında bulunması o parti açısından bir zayıflık işareti olarak algılanabilir, yorumlanabilir. Ama CHP’nin kazandığı başarıyla muhatabına “Gelin, konuşalım” demesi bir güçlülük göstergesidir. Erdoğan’ın dini bir “ayrı gayrı” temeline dönüştüren Müslümanlığına karşı CHP demokrasiyi ulusal birliğin temeli ve garantisi olarak öneriyor ve toplumu çeşitli katmanlarıyla demokratik değerler çevresinde birleşmeye çağırıyor.

Aslında böyle bir eğilim Kılıçdaroğlu’nun önderliği sırasında da kendini göstermişti. Ama Özel’in önünde açılan yola adım atma tarzı CHP için ciddi bir atılım oldu. Bunun olması gereken yönde olduğu kanısındayım.

“Kanısındayım” çünkü (“şahsen” konuşayım) epey uzun bir süredir bu toplumda sosyalist siyasi hareketin dindar kitle ve İslamcı partiler karşısında bu türlü temellere dayanan bir politika izlemesi gerektiğini savundum.

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

 

Yazarın Diğer Yazıları

İtibardan ne olmazmış?

“İtibardan tasarruf etmeyenler” toplumu bu “değer” sistemiyle “fenomenler” fenomenini üretti

Değişen dünya

Solun daldığı kış uykusundan uyanması, silkinmesi ve toparlanması gerekiyor, diye düşünüyorum. Bu işe girişirken cesur olmak çok önemli. “Geçiştirme” değil, gerçek bir özeleştiri gerekiyor

İsrail: Sonu nereye varacak?

Savaşa varmadan durulmasıyla daha iyi bir dünyaya adım atmış olur muyuz?