(Bu yazı geçtiğimiz Cumartesi günü başlayan yazı dizisinin üçüncüsüdür)
Depresyon tanımı koymak için objektif, bilimsel kriterler yoktur.
Depresyonun röntgen, emar, termometre, tahlil gibi doktorların emrinde bulunan araçlarla tespit edilmesi de mümkün değildir.
Depresyon geçiren ile geçirmeyenin beyin kimyasallarında herhangi bir fark yoktur.
Depresyon geçiren ile geçirmeyenin beyin kimyasallarında herhangi bir fark yoktur
Psikiyatrinin bilimsel zaafı, teşhis koymanın tarif üzerine yapılmasına yol açtı.
Psikiyatride, hastalık kıstaslarına, tarifine uyan hastadır, uymayan değildir.
Bu kıstasları koyan, neyin ruhsal bozukluk olduğuna karar veren, Amerikan Psikiyatri Birliği’dir. Birliğe bağlı doktorlar komiteler meydana getirir ve tartışarak hastalık belirler veya uydurur.
Bunlar, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı adlı kitapta derlenir ve Türkiye dâhil birçok ülkede, psikiyatrik hastalıkların teşhisinde tek referans olarak kullanılır.
Kitaba göre, depresyon teşhisi konması için kişinin iki hafta boyunca aşağıdaki dokuz kriterden en az beşine sahip olması gerekir:
1. Depresif duygu durumu (yani aşırı keyifsizlik).
2. Etkinliklere karşı ilgide azalma veya bunlardan eskisi kadar zevk almıyor olma.
3. Kilo kaybetmek veya almak ya da iştahın artması veya azalması.
4. Uykusuzluk veya aşırı uyuma.
5. Düşünme, konuşma ve hareket etme sürecinin, hemen her gün, başkalarının da gözüne çarpacak kadar yavaşlaması.
6. Yorgunluk veya enerji kaybı.
7. Kendini değersiz hissetme, aşırı suçluluk duygusu hissetme.
8. Düşünme veya konsantre olma yeteneğinde azalma veya kararsızlık.
9. Ölüm veya intihar düşünceleri veya intihara teşebbüs.
Sorun şu ki, bu belirtiler olağan insanlık hâlleri dolayısıyla mutsuz olanlarda, yani herhangi bir şekilde hasta olmayanlarda ve klinik depresyon geçirenlerde, yani gerçekten hasta olanlarda da aynıdır.
Olağan insanlık halleri dolayısıyla derin bir elem, keder veya üzüntü yaşayanlar da tıpatıp klinik depresyon geçirenlerle aynı belirtileri verirler.
Bir psikiyatr sadece bu listeye bakarak ruhsal bir bozukluğu olanla olmayanı ayırt edemez.
Nitekim çoğu zaman edememekte veya etmemekte, her iki durumda da ilaç yazmak için reçetesine uzanmaktadır.
Çağımızın belki de en büyük tıbbi aldatmacası olan bu harmanlama yüzünden tedaviye muhtaç olmayan milyonlarca insan hasta damgası yemekte, ilaca mahkûm edilmektedir.
Depresyonun Türkiye’de de dünya çapında da “salgına” dönüşmüş olmasının nedeni bu yanlıştır.
Psikiyatrinin insan olmanın sonucu olan üzüntü hâllerini hastalık kategorisine sokmasıdır.
Özetle: Üzgünseniz (onlar buna depresyon diyorlar) hastasınız.
Yeryüzünde depresyon kadar yanlış teşhis konulan ve yanlış tedavi edilen bir başka hastalık yoktur:
*
Yeryüzünde depresyon kadar yanlış teşhis konulan ve yanlış tedavi edilen bir başka hastalık yoktur
Yukarıda yazdıklarımı Amerikan Psikiyatri Birliği ve onun güdümünde olan Türk psikiyatrları ve her ikisini de yönlendiren ilaç şirketleri benden daha iyi biliyor.
Ama uygulamaya sokmak işlerine gelmez. İlaç şirketlerinin tek derdi, mümkün olduğu kadar çok ilaç satmaktır. Psikiyatrlar ise ne kadar çok hastaya bakarlarsa o kadar çok para kazanırlar.
Durumu daha da vahim yapan antidepresan ilaçların tedavi etme özelliğinin kısıtlı olması, yan etkilerinin çoğunlukla iyileştirici özelliklerinden çok daha baskın olmasıdır.
Antidepresanlar bozukluğu tedavi etmemekte, birçok halde yarattıkları yıkıcı yan etkilerle başlı başına ayrı bir hastalık meydana getirmektedirler.
*
Bu koşullar altında herkesin, her ailenin, biraz kendi doktoru olması gerekir.
Sorulması gereken soru şudur? Mutsuzluğumun nedeni, karşılaştığım olumsuzluklar, kayıplar, başarısızlıklar mıdır? Yoksa hiçbir neden olmadığı halde mi depresyondayım?
İkinci halde uzman yardımına ihtiyacınız vardır.
Birinci halde... İnsan olmaya yeniden hoş geldiniz.
Cumartesi: Türk Psikiyatri Derneği’ne göre depresyon nedir?