23 Mart 2024

Bekri Çeşnici’yi özleyeceğiz…

Geçen hafta kaybettiğimiz ödünsüz Cumhuriyetçi Ali Sirmen, “Bekri Çeşnici” takma adlı kalemi çok kıvrak bir gastronomi yazarıydı aynı zamanda… 

Dublin’in biraz dışındaki stadyum, o cuma akşamı hıncahınç doluydu. Pistte İrlandalıların çok sevdikleri tazı yarışları yapılıyor, tazılar uzaktan kumanda edilen plastik fareleri yakalayabilmek için çılgınca koşuyordu. Elbette tazı yaklaştıkça farenin hızı da artıyor, fareyi bir türlü yakalayamayan köpek hırsından tüm gücünü zorluyordu.

İrlanda’nın ünlü viskisi Jameson’ın konuğu olarak bu ülkeye giden dört Türk yazar, siyah biralarımızı içerek locadan yarışları seyrediyorduk. Her yeni köpek depara kalktığında bahisler oynanıyor, performansı iyi köpekler bire birkaç veriyordu. Ev sahibimiz Eddie arada bahis oynamamız için kışkırtıyordu:

- Haydi, Beyaz Diş koşuyor, müthiş köpektir, yok mu oynayan?.. Bakın sıra Uçan Bulut’ta… Sovyet Çeliği de çok favori. Mr. Sirmen haydi, bari Sovyet Çeliği’ne bir pound koyun…

- Sağ ol Eddie… Ona son oynadığımda dört yıl yatmıştım!"

Grubumuzdaki Ali Sirmen’in bu acı ironisini Eddie elbette anlamamış, boş gözlerle bakmıştı. Teoman Hünal kulağına fısıldadı:

"Komünistlik suçlamasıyla dört yıl hapis yatmıştı, onun için öyle dedi."

Eddie’nin gözleri faltaşı gibi açıldı. Karşısında oturan saygın beyefendinin dört yıl hapis yatacak bir suç işleyeceğine aklı kesmemişti. Batıda çoktan tarihe karışmış “düşünce suçları”ndan insanları zindanlarda çürüten 12 Eylül mahkemelerini de elbette bilmiyordu. Sadece mırıldanabildi:

"Görüşleri çok mu radikaldi?"

Ali Sirmen hayatın ince zevklerini de ıskalamayan tam bir beyefendiydi...
Geçen hafta kaybettiğimiz, hayatı ve mücadelesi uzun uzun yazılan Ali Sirmen ağabeyimiz, bütün o sert görünümün altında böyle hınzır mizah duygusuna sahip bir yaşama sanatı ustasıydı aynı zamanda.

Ali Bey’le politik kimliğinin yanında damak tadı tutkunu bir gastronomi yazarı da olduğu için pek çok gezide, ziyafette, tadımda birlikte olduk. Ve bir yandan siyasi mücadelesini kararlı biçimde yürütürken, bir yandan da hayatın renkli yanlarını ıskalamayan çok yönlülüğüne hayranlık duyduk. Doğrusu, Cumhuriyet ve Milliyet’te “Bekri Çeşnici” takma adıyla yıllarca yazdığı yemek yazıları, en az siyasi yazıları kadar çarpıcıydı.

“Lüfer, balıkların ecesidir…”

Pazar günleri “sevgili”ye hitap ettiği tiryakilik yaratan yazılarından birinde, lüferden “Ağızda tül gibi kayan, balıkların ecesi…” diye söz etmişti. Ve şöyle devam etmişti:

“Ben lüferi hep bizi sofrada sevindirmek, damağımızda ipek gibi bir tad bırakmak için büyük bir özveriyle oltalarımıza, ağlarımıza bile bile takılan bir aziz deniz yaratığı olarak görmüşümdür. Ve ne zaman önüme bir lüfer konsa, bir yandan katresini ziyan etmeden tadını iliklerimde hissederken, onun lacivert suların derinliklerinde, sonunda kendisini bize feda etmekle noktalanacak olan o şiirsel macerasını düşünmüşümdür.”

Birlikte gittiğimiz viski gezilerinden birinde, Vatan'dan Teoman Hünal ve Sabah'tan Orhan Vural'la

Ağır toplarından olduğu Cumhuriyet Gazetesi'nin biraz kuru ve aşırı siyasi havası içinde, Bekri Çeşnici’nin yazıları bir soluk alma yeriydi. Her zaman kendisi yazmaz, bazen sütununda bir başka ustayı da ağırlardı. New York’ta tanıştığı ünlü kültür adamımız İlhan Mimaroğlu’nun bira tutkusunu öğrenince; bir hafta sonu sayfasını ona vermiş, dünyaya yeni açıldığımız ve rakı dışındaki içkileri yeni tanıdığımız dönemde bu konuda bir çöl olan basınımızdaki ilk anlamlı bira yazısını da o yazdırmıştı. Mimaroğlu’nun “Birada Dünya Turu” başlıklı harika yazısı, internet öncesi o yıllarda içki meraklıları arasında elden ele gezmişti.

Ali Bey 2001’de çıkardığımız Türkiye’nin ilk içki kültürü dergisi Gusto’dan da desteğini esirgememiş, zaman zaman yazılarıyla onurlandırmıştı. 

Ali Sirmen’in bir özelliği de uzun uzun anlatılabilecek bir konuyu, kısacık bir cümleyle özetleyebilmesiydi. Ergenekon soruşturmaları başlayıp generaller tutuklandığında bir TV programında “Nereye gidiyoruz?” diye soran sunucuya şöyle kükremişti:

“Sorunuz yanlış, nereye gidiyoruz değil, nereye geldik…”

Yeme-içme dünyasında da böyle yaklaşımları vardı. 2000’lerin başında Gusto’da yaptığımız bir meze-şarap eşleşmesi tadımında o günlerde pek ilgi görmeyen şarapçılığımızın halinden yakınmış, “Bizde şarap üreticisi boş salona oynayan bir aktör gibidir” demişti.

Bira da büyük tutkularından biriydi. Hasan Deniz'in objektifinden...

“Türk solunu krem karamelde birleştirdim”

Ödünsüz bir Cumhuriyetçi olan Ali Sirmen hem 12 Mart’ta, hem de 12 Eylül’de hapis yatmıştı. İkinci hapisliği daha uzun sürmüş, koğuştakiler lezzet ustalığını bildiklerinden bazı yemekleri ona havale etmişlerdi. O da yemeklerin yanında tatlılara da girişmiş, yapımı basit olan krem karameli hapishane koşullarına uyarlamıştı. Krem karamelin lezzeti her birinde bir fraksiyonun yattığı diğer koğuşlarda da duyulunca oralardan da tarifi istemişlerdi. Ali Bey elinden düşürmediği piposundan bir duman alıp bıyıkaltından gülerek, “Hiçbir konuda yanyana gelemeyen Türk solunu asgari müşterekte, krem karamelde biraraya getirdim” diyordu.

Ağır bir hastalık atlattığı ve ardından eşi Mine Hanım’ı da kaybettiği günlerde başsağlığı ziyaretine gittiğimizde, salonda kapalı duran televizyon birden kendi kendine açılmış, Ali Bey o bitkin halinde bile bir espri patlatmaktan geri durmamıştı:

"Özerk televizyon!"

60’lı yıllarda viski “komprador içkisi” olarak görülür, ünlü yazar Çetin Altan’a TİP milletvekili olarak girdiği Meclis’te sağ cenahtan “Hem solcusun, hem viski içiyorsun!” diye sataşılırdı. Üstad bir gün bıktı ve kürsüden haykırdı:

“Evet, içiyorum. Sosyalist olmak eşek olmak değildir. İşçi sınıfı her şeyin en iyisine lâyıktır. Biz viski içilmesin diye değil, herkes viski içebilsin diye kavga veriyoruz!” 

Ali Sirmen de militan bir politik duruşun hayatın keyiflerini hafife almayı gerektirmediğini gösterdi. Viskinin de, puronun da en iyisini hem içti hem de yazdı. Ve de en güzel biçimde…

Mehmet Yalçın kimdir?

Türkiye'nin ilk "içki yazarı" Mehmet Yalçın, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. 1984'ten itibaren haber ajansı ve dergilerde muhabirlikten genel yayın yönetmenliğine uzanan görevlerde bulundu.

1997'de modern yaşam tarzı dergisi Gurme'yi, 2001'de de Türkiye'nin ilk içki kültürü dergisi Gusto'yu çıkardı. Sabah ve Milliyet gazetesinin Pazar eklerinde 17 yıl gastronomi alanında köşe yazarlığı yaptı.

"A'dan Z'ye Viski", "A'dan Z'ye Şarap" ve "A'dan Z'ye Bira" kitaplarını yazdı.

Dünyanın dört yanında sayısız şarap ve sert içki tadım ve eğitimine katılan Yalçın, danışmanlık ve eğitmenliklerini sürdürüyor, her hafta Türkiye'nin en çok okunan bağımsız internet gazetesi T24'te yazıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Fındıkağacı malikânesi

İskoçya'nın bir numaralı malt viski üreticisinin miras bıraktığı paha biçilmez fıçılar şişelendi, Türkiye'ye kadar geldi…

İçki dünyasından bir Levent Kömür geçti

İçki dünyamızın en büyük şirketi Mey Diageo’yu 7 yıl boyunca yöneten, görevini soranlara “Yeni Rakı’nın genel müdürüyüm” diyen sıradışı bir insanın serüveni…

“Ramazan'ın gülü” giderek soluyor…

Güllaçlarda gül tadının “eser miktarlara” indiği, gül reçelinin hepten unutulduğu, gül likörünün anılarda kaldığı günlerde, sitemli bir Ramazan yazısı…