13 Eylül 2014

Under The Dome: “Baki Kalan Bu Kubbede Bir Hoş Sadâ İmiş !”

King’in hikayesinde bir kubbenin altında sıkışıp kalmış insanlar yokluk içerisinde mücadele verirken öte yandan kubbeden kurtulmanın telaşı içerisindeler.

Stephen King tarafından yazılan Under The Dome (“Kubbenin Altında” adıyla Altın Kitaplar tarafından dilimize çevirildi) televizyona uyarlandı ve 2013’ten bu yana (ülkemizde de FX kanalında her salı 20.30’da) yayınlanıyor. Bilim kurgu, gerilim ve dramayı bir arada barındıran dizinin konusu ABD’nin ortasında Chester’s Mile adındaki bir kasabanın bir fanusun içerisinde kalması  ve fanusun içerisinde kalan kasaba halkının bir yandan fanustan çıkmak için çabalarken bir yandan kıt kaynaklarla yaşama çabası.. Olağanüstü olduğu kadar absürd olan bu durum karşısında kasabanın doğal olarak yaşam pratikleri de değişiyor. Normalde kasabadan uzaklaşıp daha gelişmiş şehirlerde yaşamanın hayalini kuran gençler, kasabanın varlığıyla kendi varlığını eş tutan yaşlılar, iki şehir arasında yolculuk yaparken bu kasabada sıkışıp kalan seyyahlar, bu fanusun zorunlu yerleşimcileri hâline geliyorlar. Kubbenin içinden kurtulma çabasındaki yerleşimciler bir yandan stabil olmayan ve farklı farklı tepkiler veren kubbeyi anlama çabası içerisine de giriyorlar. Öte yandan bu garip durum karşısında panikleyen, kurallara ve düzene uymamaya karar veren, isyan edenler karşısında kasabanın yöneticileri kubbe öncesi düzeni koruma mücadelesi veriyolar.

Stephen King kitabın nasıl doğduğunu Hürriyet Gazetesi’ne verdiği röportajda şu sözlerle anlatıyor : “Her ne kadar piyasaya çıkış tarihi 2009 olsa da Under The Dome gecikmiş bir roman. Romana dair ilk fikirler, 70’lerdeki Petrol Krizi’yle birlikte çıktı. Yokluk koşulları altında, bir depo benzine çaresizce inanılmaz bir fiyat ödüyorduk. Daha sonra Çernobil, kirlilik, küresel ısınma derken, insanlar ilk defa “Biz gezegenimize ne yapıyoruz?” diye sormaya başladılar. Ben de şöyle düşündüm: “Tüm bu insanları bir camdan kubbenin altına koyun ve bakın neler oluyor…” King, o yıllarda yeterli araştırma gücüne sahip olamaması nedeniyle çalışmayı erteliyor ve ekoloji, fizik gibi konularda araştırmaları tamamladığında yani yaklaşık 30 yıl sonra kitabını bitiriyor. Kitap diziye uyarlanırken karakterlerin görünümleri konusunda aklında net bir fikir olmadığını belirten King, sadece kasabanın kubbe öncesi meclis üyesi olan ve kubbeden sonra sert bir yöneticiye dönüşen Big Jim Rennie’yi ABD eski başkan yardımcısı Dick Cheney’i düşünerek yazdığını belirtiyor (1969’da Richard Nixon döneminde Cumhuriyetçi Parti kongre üyesi olan Cheney, George Bush ABD başkanlığı yaparken başkan yardımcılığı görevini üstlenmiş, kimileri tarafından gölge başkan olarak adlandırılmıştı.).

Stephen King’in Hürriyet’e verdiği röportajından yine alıntı yapacak olursak yazar Under The Dome’da okuyucuların eğlenmesini istemiş. Okurların kitabı okurken o kubbenin altında kendilerini hayal etmelerini ve o atmosferi soluyabilmelerini amaçlamış. Öte yandan: “Under The Dome için yıllar sonra nihayet masaya oturabildiğimde, Irak Savaşı sürüyordu. Kitabı o dönemde, savaşın ağırlığını hissederken yazdım. Bush’un tavırları bana tehlikeli, aşırı agresif ve ancak boş bir kabadayının –ki biraz da öyleydi- takınabileceği türden tavırlar gibi geliyordu. Buradan yola çıkarak, kubbenin altında yaşanacakların, kendi dünyamızın küçük ölçekli bir örneği olacağını düşündüm. Neticede bu küçük mavi gezegende yaşıyoruz ve şimdilik bildiğimiz kadarıyla elimizde sadece bu var. Kubbe, atmosfer ve elimizdeki tüm kaynaklar bu kubbenin altında.”

Under The Dome hakkında araştırma yaparken birkaç  kaynaktan daha değerli bilgiler ediniyorum. Örneğin Ekşi Sözlük yazarlarından gulhs dizi hakkında ilginç karşılaştırmalarda ve yorumlarda bulunmuş. Stephen King hakkında “her ne yazıyor olursa olsun, hep satır aralarında bir hesaplaşmanın peşindedir. Romanlarındaki korku unsuru ister hayaletler olsun, ister uzaylılar olsun, ister adı konmamış yaratıklar olsun; mutlaka ve mutlaka Amerika'yı kuran, var eden irade olarak görülen küçük Amerikan kasabalarındaki yozlaşmaya, kirliliğe dikkat çeker. Yazarın gizli öznesi her zaman taşranın sözüm ona muhafazakar, şirin yapısının gizlediği pisliktir. Bu pislik bazen küçük çocukları kaçıran canavarı görmezden gelmek şeklinde belirir, bazen kasabadaki bir zenci katliamına yüzünü çevirmek olarak ortaya çıkar, bazen uzaylılarla gizli işbirliği şeklinde kendini belli eder. Amerikan halkının ırkçılığı, cinsiyetçiliği, faşizme iki adım mesafedeki duruşu king romanlarının vazgeçilmezidir bu bağlamda.” sözlerine yer verirken Under The Dome kitabı hakkında da “King belki de ilk kez bu kadar az kaçak güreşiyor bir romanda…Üç-beş değişiklikle bir güney amerika ülkesine ya da Franco dönemi İspanya'sına uyarlasanız hiç de sırıtmayacak bir atmosfer var. Hem karakter çeşitliliği açısından Camilo Jose Cela'nın La Colmena'sını andırdığından İspanya-Franco tercihi hoş bile olabilir.” sözleriyle bilim kurgu-gerilim türündeki romanla gerçekte tarihsel süreçte yaşanmışlığı bir potada eritiyor.

Örneğin kubbeyi ülkemize uygularsak karşımıza nasıl bir Türkiye çıkardı? Günümüz Türkiye’sinden ne kadar farklı olurdu? Veya kubbeyi dünya ölçeğine uyarlasak ?
Zorba yöneticilerle karşılaşır mıydık? Kaynakların kullanımı konusunda bencil politikalar yürüten devletler, kaynaklara sahip ancak güçsüz olanlar karşısında güçlerini kullanırlar mıydı? Cinayetler, soykırımlar, yolsuzluklar… Hoşgörü ne kadar olurdu bu kubbenin altında?

King’in hikayesinde bir kubbenin altında sıkışıp kalmış insanlar yokluk içerisinde mücadele verirken öte yandan kubbeden kurtulmanın telaşı içerisindeler. Kasabada kahraman olmak veya egosunu tatmin etmek için öne çıkan karakterler bir yandan düzeni sağladıklarını söyleyerek suçlarına kılıf uydurmaya çalışırken yandan insanları yönetme, yönlendirme ve kendilerine muhtaç etme çabası içerisinde yer alıyorlar. Aslında yeniden gözden geçirdiğimizde, kubbenin boyutunu dünyanın kubbesine eş değer yaptığımızda veya sadece ülkemizle kısıtladığımızda hikaye hep aynı.

****

Bugünlerde sosyal medya üzerinde insanlar yaşamlarında bakış açılarını değiştiren kitaplara yer veriyorlar. Yeni okuma listeleri oluşturmak, kitap dostlarını tanımak ve tabii ki kitap okumayı özendirmek açısından etkisi olabilecek bir kampanya. Etkilendiğim kitaplar arasından bir liste yapmak zor ancak ilk aklıma gelenleri alfabetik sırayla aşağıya ekledim.

• Afrikalı Leo - Amin Maalouf
• Çavdar Tarlasında Çocuklar - J.D. Salinger
• İnce Memed - Yaşar Kemal
• İnsan Mahrem Tarihi - Theodore Zeldin
• Küçük Prens - Antoine de Saint Exupery
• Otostopçunun Galaksi Rehberi - Douglas Adams
• Tutanamayanlar - Oğuz Atay
• Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez
• Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı - Robert M. Pirsig
• Zorba - Nikos Kazancakis

- Melike Karakartal’ın Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan Stephen King röportajı buradan okunabilir: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23632914.asp
- Stephen King, Kubbenin Altında, Altın Kitaplar, İstanbul, 2011

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Banksy İstanbul’da! Yani?

Evet, Banksy İstanbul'a geldi ve kendisi eserlerinin ücret karşılığında sergilenmesine karşı olsa da sergiyi gezmek ücretli

2015’te Google’da ne aradık, gerçekte ne kaybettik?

Hem gerçek sorunları tespiti hem de sorunlara çözümler geliştirilmesiyle ilgili hem bireysel hem de toplumsal olarak sıkıntılar yaşadığımız aşikar. Belki de bunun sebebini sorgulamamız gerekiyor…

Star Wars VII: Doğru! Hem de hepsi…

Star Wars VII’de eski karakterlerle özlemimizi giderirken bir yandan yeni kuşağın yeni hedef kitlelerin kucaklandığı görülüyor