31 Temmuz 2014

Gülmüyoruz, ölüyoruz!

Ahlak erdemli insanların faziletidir. Siyasette üslup ve tarz da doğal olarak ahlaki bir bakış açısının sonucudur

Ahlak erdemli insanların faziletidir. Siyasette üslup ve tarz da doğal olarak ahlaki bir bakış açısının sonucudur. Dilin kemiği yoktur fakat vicdandan, insani temel duyarlılıklardan habersiz olanların dilinin duygusu da yoktur. Böyle insanlar gelişine vurur. 

Siyasete kadın bedeninin alet edilişine, buradan yürütülen anormal fantezilere son birkaç yıldır sıklıkla tanık oluyoruz ama son iki gündür adeta ateş altındayız. Ve kötü olan şu ki gülüp geçiyoruz. İki gün önce yine aynısını yaptık… Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç "Kadın herkesin içinde kahkaha atmayacak" dedi. Ve biz güldük… Kahkaha atan fotoğraflarımızı paylaştık, gülmenin nasıl güzel bir eylem olduğu üzerine 140 karaktere sığdıran sözler yazdık. Bülent Arınç adeta tatilde ne yapacağını, kime nasıl saracağını bilmeyenlere malzeme oldu.

Oysa bu ülkede güldüğü için gerçekten güldüğü için öldürülen kadınlar vardı… Ve Bülent Arınç onlara “gülmeyin ki ölmeyin” diyordu…

Bülent Arınç’ın o meşhur konuşmasının içinde şu sözlere pek itibar eden olmadı: “Biz karısını 40 yerinden bıçakladıktan sonra sokak ortasında bırakan bir ahlaksız kocayı bu güne kadar duymamıştık. Sevdiğini bırakan, üstünden taksisiyle geçen edepsiz, vicdansızları hiç bu güne kadar duymamıştık. Çocuklarının önünde cinayet işleyen vicdansızları bugüne kadar duymamıştık. Bunlar nereden çıktı?”

Son 10 yılda kadına şiddet vakaları 14 kat artarken. Kadınlar sevdikleri, sevmedikleri, seviştikleri, sevişmedikleri, evlendikleri, boşandıkları, güldükleri, ağladıklar için evde sokak ortasında öldürülüp ve katilleri devlet tarafından koruma altına alınırken Bülent Arınç böyle bir laf etti, edebildi… Çünkü biz gülüyorduk…

Tıpkı Başbakan “kadın mıdır kız mıdır”, “her kürtaj bir Uludere’dir” dediğinde sustuğumuz gibi…  Biz sustukça onlar yatak odalarımızın kapılarını zorlamaya, biz sustukça onlar kadın cinayetlerinin meşruluğunu savunmaya devam ettiler.

Kısa etek giyerseniz öldürülürsünüz, hamileyken sokağa çıkarsanız öldürülürsünüz, kahkaha atarsanız öldürülürsünüz…

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “kadın dediğin kahkaha atmayacak” sözleriyle bu ülkede pencereden baktığı, yan komşunsa selam verdiği, gülümsediği için öldürülen bütün kadınların katillerini aklamış oldu. Ve inanın bu hiç komik değildi…

Herhangi bir insanın kendi iç dünyasını yansıtan fantezi ve değerlendirmelerine gülüp geçebilir, ciddiye almayabilir “hadi oradan” diyebilirsiniz. Ama bu insan iktidar sahibiyse o zaman iş öyle olmaz. İktidarsan ağzından çıkan lafı iki üç beş kere daha tartman gerekir. Hüseyin Çelik’in dekolte tartışmalarını hatırlayın; Çelik “benim fikir özgürlüğüm yok mu diye çıkışmıştı ama o sunucu kovulmuştu. Şimdi bir kadın sokak ortasında eşi ya da sevgilisi tarafından kahkaha attı diye öldürüldüğü zaman fikir özgürlüğünü savunacak mı yoksa cinayetin azmettiricisi olduğunun farkında olacak mı? Sanmam… Daha doğrusu zaten dert kadına ayar vermek olduğundan bundan bir beis, pişmanlık duyulacağını düşünmüyorum.

Bülent Arınç kadın cinayetlerinden gerçekten üzüntü duyuyor ve engellemek istiyorsa gündemine kadınların gülmesini konuşmasını, tatile çıkmasını değil, kadınları öldüren yasaları almakla başlamalı diyecekken ikinci bir açıklama geldi ki akıllara ziyan.

Gelen tepkiler üzerine yeni bir açıklama daha yapan Arınç bu kez halk arasında çokça kullanılan bir deyimle “sıvadı”. “Kocasını bırakıp çıkanlar sonra, direği gördüğü zaman dayanamayıp direğe çıkanlar...”dedi.. Diyebildi… Biz “marjinaller” bile önce “ne demek istiyor acaba” diye düşündük. Ufkumuz o kadar geniş değilmiş…

Muhafazakârlık bizim bildiğimiz gibi bir şey değilmiş!

O saat anladım ki bizim çokça tartıştığımız boşa koyup doluya, doluya koyup nereye alacağımızı bilemediğimiz “muhafazakârlık” bizim bildiğimiz gibi bir şey değilmiş.

Niye?

Bu sözler “muhafazakâr” olduğu iddia edilmeyen birinin ağzından çıkmış olsa “hassas muhafazakâr” vatandaşın neler söyleyip, yapacağını siz hayal edin. Ama hiçbirinden ses çıkmadı. Hiçbiri çıkıp da “kardeşim sen kimsin ki kadınlarımız hakkında ağız ishali olmuş gibi ileri geri konuşuyorsun” diye sormadı.

Öldürecek kadar çok seven bu erkekler eşlerinin, çocuklarının bedenlerine ilişkin bu kadar pervasız sözler edilmesine nasıl olup da susabiliyor, seyirci kalabilirler insan gerçekten hayret ediyor. Başbakan ve adamları hemen her gün kadının çocuk yapmasından, konuşmasına, yürümesinden, gülmesine karışıyor ama bu muhafazakârların sesi çıkmıyor.

Biri eşine, kızına yan gözle baktı diye ortalığı kasıp kavuran o ‘delikanlılar’  süt dökmüş kedi misali “namuslarına” yapılan bu hakaretleri başlarını sallayarak dinliyorlar.

Kadın bedeni üzerine bu kadar söz söylenmesine ve siyasete malzeme edilmesine ses çıkarmamanın adı namus falan değil ahlaksızlıktır.

Ar, namus, ahlak gibi kavramlar iki bacak arasında başlayıp bitmez ama bunları her fırsatta kullanmaya başlar, kasapta et görünce bile aklınıza kadın getirirseniz ahlaksızlık ilk önce sizden sorulur. “Benim aklıma gelmeyen nasıl oluyor da senin aklına geliyor?” diye sorar insan.

Birilerinin hamile kadından, merdivenden, elmadan, kahkahadan, direkten erotizm çıkaran fantezi dünyası var ki; buraya benim aklım Bülent Arınç’ın ki kadar ermiyor. Kişi kendinden bilirmiş. Birileri bir kadın kahkaha attığında bunu erotik buluyor olabilir ama biz kadının o an neşeli olduğunu düşünüyoruz. Birileri direk deyince aklına başka başka şeyleri getiriyor olabilir ama biz Filistin’de ve hatta bu coğrafyada direğe bağlanıp tecavüz edilen öldürülen kadın ve çocukları hatırlıyoruz.

Son söz yerine;

Pek değerli hassas muhafazakâr vatandaş senin oylarınla seçtiğin bir insanın senin karının ve kızının bedenime dair bu tarz ileri geri konuşmalarından ben utanıyorum evet gerçekten yüzüm kızarıyor. Eğer senin kızarmıyorsa Arınç’ın dediği gibi “günahı senin boynuna”… Çünkü kadınları ahlakınız değil ahlaksızlığınız öldürüyor…

 

@leylaalp

Yazarın Diğer Yazıları

Makul isyandan makus tarih çıkar

Ülkenin batısında bir yerlerde bir yıkım, yangın adaletsizlik olduğunda avazı kadar çıkan sesimiz doğusunda yaşandığında içimize kaçıyorsa hak ve adalet meselesi ile ilgili derin çelişkimiz var demektir...

Sokak güzeldir

Kayboluyoruz… Küçük hesaplarımızla didişirken o büyük bir denizin ortasında kayboluyoruz. Ve bunun için bir fırtına olması da gerekmiyor. Çünkü hayat insanı fırtınadan daha şiddetli savuran bir şey

Neyi seçeceğiz?

Biz 14 Mayıs'ta kimin şampanya patlatıp, kimin namaz kılacağını seçmeyeceğiz; isteyenin şampanya patlatıp, isteyenin dua edeceği, inancı, dili, dini nedeniyle kimsenin ötekileştirilmediği bir ülkede yaşama arzusunu seçeceğiz