09 Şubat 2024

Asrın felaketi nedir, kim yaptı?

.

Benim yazı hayatım herhalde "terminoloji" kavgası yaparak geçecek. Bu ülkede sözcükleri anlamada ve derdimi sözcükler ile anlatmakta sıkıntı çekiyorum. Benim anlatmağa çalıştığım bazen bir madde, bazen fikir, bazen olay, bazen uygulama, bazen de anlayış oluyor.

Ülkede her aklına gelen bir söz ediyor. Yani bilgi pek az, ancak fikir pek bol. Ancak bazı sözler ötekilerden daha çok duyuluyor, büyük kitlelere ulaştırılıyor.

2000'li yıllara varana kadar "vatandaştaki yanlış terminoloji" halkın bilgi seviyesinden oluşurdu. Tıp bilimi herkesin bildiği bir şey değil; ama halkımız bazı durumlarda pat diye "damar damar üstüne binmiş!" diye teşhis koyar. Daha gencel bir misal: Genellikle halk tipi otomobiller fabrikadan (daha ucuz diye) çelik saçtan imal edilmiş lastik jantı ile çıkar. Daha sonra piyasada (daha pahalıya satılan) dayanıklı alüminyumdan (duralüminyum - uçaklarda kullanılan daha hafif, ancak çok sağlam bir malzeme) yapılan jantlar satılır. İnsanlar daha güzel (?) diye bunları alır otomobillerine taktırırlar. Adına da "çelik jant" derler. Halbuki, taktırdıkları bu jantlar alüminyumdur. "Çelik jant" olan otomobillerinden çıkarttıklarıdır.

AKP yöneticileri iktidara geldiklerinden beri, bir kısım halkımızın bu "bilgi azlığını" kendi çıkarları doğrultusunda algı için kullanıyor. Daha önceki İktidarlar da buna benzer, özellikle kendi marifetlerini daha öne çıkartmak için "abartmalar" yaparlardı. Ancak AKP, her dalda abartma değil, "dezenformasyon"'a varan söylemler kullanıyor. Dezenformasyon lügat manası "yanlış veya doğru olamayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgi; bilgi çarpıtması" demek. Bu iş olurken de hasbelkader bilgi seviyesi AKP yöneticilerden çok daha yüksek olan halkımızın "bir başka" kısmının da bazen gülümseme ile karşıladığı, ama genellikle sinirlendiği saçma sapan sözler ediyorlar.

Son zamanlarda, özellikle "tek adam" yönetimine geçtiğimizden beri, "abartma, hatta saçmalama" seviyesi epey yükseldi ve globalleşti. Dünyada da eğlence ve sinir sebebi olmaya başladık.

Bunlar algı operasyonlarının bölümleri, metotları oluyor. Bazen de "sertlik, azarlama" usulü kullanılıyor; "Al ananı git"! gibi.

Gazeteci arkadaşlarım, 23 yıldır iktidarda olan AKP iktidarının deprem ile olan ilişkisini çok güzel anlattılar. Düzgün bir İktidar olsa idi bu kadar insan ölmezdi. En matrağı da daha önce "imar barışı" adı ile kuralsızlığa izin çıkması.

Depremden sonraki tavır ise bambaşka tabii.

AKP yöneticisi "İlk günden itibaren askeri polisiyle jandarmasıyla herkes 11 ilde yerini almıştır. Terbiyesiz terbiyesizliğini bırakmaz. Bir tanesi Kızılay çadırları nerde diyor. Be ahlaksız, be alçak, be namussuz. Kızılay her gün 2.5 milyon kişiye yemek veriyor. Böyle vicdansızlık olur mu? " diyebiliyor.

(Bu sözleri Sayın Recep Tayyip Erdoğan söyledi; ancak ben, yürütmenin başı olarak değil, AKP Başkanı sıfatı ile söylediğini varsayıyorum ve kendisine teessüf ediyorum.)

Aynı gün Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum "Depremden etkilenen ve yardıma ihtiyacı olan 13,5 milyon insan var" diyor!

Şimdi, ASRIN FELAKETİ sözcüğü üstünde bir düşünelim. Bu sözcükte AKP yöneticileri tarafından "icat edildi" ve yandaş medya tarafından derhal tarihe "bir jargon olarak" kayıt edildi.

Önce "deprem" nedir en yetkili ağızdan tam bir tarif:

"Deprem, hem bir fay üzerindeki ani kaymayı hem de kaymanın, volkanik veya magmatik aktivitenin veya yeryüzündeki diğer ani stres değişimlerinin neden olduğu yer sarsıntısı ve yayılan sismik enerjiyi tanımlamak için kullanılan bir terimdir. (Earthquake Birleşik Devletler Jeoloji Araştırmaları)

Dünya çapında her yıl bir milyondan fazla, dakikada ortalama iki deprem meydana geliyor. Kentsel alanda meydana gelen büyük bir deprem, meydana gelebilecek en kötü doğal afetlerden biridir. Son kırk yılda (1970-2017), depremler dünya çapında Ermenistan, Çin, Ekvador, Guatemala, Haiti, İran, Hindistan, Endonezya, Japonya, Meksika, Pakistan, Peru ve Türkiye'de bir milyondan fazla ölümün sorumlusu oldu."

Tarif Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Teşkilatı'nın (WHO).

Dikkat ederseniz, GELEBİLECEK en büyük afetlerden biridir diyor. Yani bir Felaket GELMİYEBİLİR DE.  

Bu tarif çerçevesinde bakılırsa, depremin felaket getirmesi şart değil.

Yine WHO'ya göre dünyada dakikada 2 deprem meydana geliyor. Bu depremlerin hepsi karada olmuyor. Mesela Richter ölçeğine göre 10'a yaklaşan deniz dibi depremleri var. Bunlar muhtemelen balıklara bir felaket getiriyorlardır ama biz duymuyoruz bile.

Öte yandan denizlerde büyük fırtınalar oluyor. 2023 sezonu, üçü büyük kasırga (kategori 3+) statüsünde yoğunlaşan yedi kasırga da dahil olmak üzere 22 adlandırılmış fırtına oldu. Yalnızca sekiz fırtına ABD'de karaya ulaştı ve yalnızca üçü (Harold, Idalia ve Ophelia) zarar verdi. En maliyetli olan Idalia Kasırgası. milyar dolarlık bir fırtınaydı. Bu da 1 milyar dolardan fazla hasarın meydana geldiği anlamına geliyordu. Ancak daha önce alınan önlemler ile can kaybı 10'u geçmedi.

Yani insanoğlunun bugüne kadar biriktirdiği bilgiler ile dünya denizlerinde ne zaman ne oluyor biliyor. Yani o günlerde denize çıkmıyor kimse ölmüyor. Yani deniz bir felaket getirmiyor.

Getirmiyor da; 14 Nisan 1912 gecesi, zamanının en büyük yolcu gemisi olan Titanic, pırıl pırıl gecede ve en ufak bir rüzgâr ya da dalga olmayan denizde bir buz dağına çarptı, battı ve 1600'e yakın insan öldü. Bu bir deniz felaketi idi. Peki sebebi neydi? Kimdi kabahatli? Kader planı mı idi? Deniz hiç felaket getirecek gibi görünmüyor. Buzdağı da muhtemelen güzel fotoğraflar verecek bir güzellikte yüzüyordu.

Mühendisler, gemi planına göre 16 su geçirmez bölmesinin 4'ü tamamen dolsa dahi geminin yüzeceğini bildirmişlerdi. Titanic'e batmaz gemi deniyordu.

Ancak, nedendir bilinmez, gemiyi kullananlar önlerindeki buzdağını zamanında göremediler.

Enkazı inceledikten sonra bilim adamları, çarpışmanın bir dizi ince yarık oluşturduğunu, ayrıca bitişik gövde plakalarında ince kırılmalar olduğunu ve dikişlerin ayrıldığını ve böylece suyun içeri sızdığını keşfettiler. Yani mühendisler, ince kırılmaları hesap edememişlerdi. Daha sonra kurtarılan gemi parçalarının ve inşaatçının arşivlerindeki evrakların incelenmesi, düşük kaliteli çelik ve zayıf perçinlerin batmaya katkıda bulunduğu anlaşıldı.

Bir başka gemi faciası 1958'de İzmit'te Üsküdar vapurunun batması ile yaşandı. Yüzlerce insan öldü. Kimdi kabahatli? Binlerce asırdır aynı yerde zaman zaman esmekte olan lodosta mıydı kabahat? Yoksa, (her neden ve nasılsa) Almanya'ya vapur ısmarlayan Şirketi Hayriye "heyetinin" Avrupa'da üzerinde en çok 120 cm dalga olabilen Avrupa nehirleri için yapılan yolcu vapurunu dünyanın en oynak denizlerinden Marmara'ya (fırtınalarda dalga yüksekliği 6 Mt. yaklaşır) getirmesinde miydi?

1969'da hizmete giren, dünyanın en gelişmiş, sesten hızlı uçağı Concord 31 yıl problemsiz uçtuktan sonra  25 Temmuz 2000'de Paris'te havaalanında kalktıktan sonra düştü ve insanoğlu süpersonik uçuşa korkudan hayır dedi. Kimine göre pistte bir metal parçası lastiğini patlattı, benzin deposunu lastik ve metal parçaları parçaladı. Sızan benzin motorun ateşi ile patladı. Uçak düştü 105 kişi öldü.

Bu olayların hepsi felakettir.

Ancak sebeplerini incelerseniz ister teknik ister ticari ister endüstriyel, ister yönetsel tamamen "insan eli" ile yapılmış olduğunu görürsünüz.

Tarihlere bakarsanız; aynı tip depremlerde aynı yerlerde ölü sayısı giderek azalmaktadır. Üstelik WHO isteyen devletlere her türlü teknoloji desteği vermektedir.

17 Ağustos 1999'da Gölcük depremi oldu. Binlerce kişi öldü. Yüzbinlerce bina yıkıldı. 16 milyon kişi etkilendi. Daha sonra Burdur depremi oldu. Bu tarihlerde Sayın AKP Başkanı iktidarda değildi. Yönetime en ağır şekilde kritik etti ve suçladı.

"Buna ihmal denmez, olsa olsa usulüne uygun yapılmamıştır denebilir, malzemeden çalma diyebiliriz. Ama mühim olan bunlardan artık bu toplumun ders alması ve suçlularını da gerekli şekilde masaya yatırmalı. İlgili bakanlıklarımız soruşturmaları yapacaktır" dedi.

20 yıl sonra ise "Bu bir kader planıdır. Böylesine büyük bir felakete hazırlıklı olmak mümkün değildi" diyor. Haklı olduğu yer; iktidarın hazırlıklı olması mümkün değil tespiti. Beraber çalıştığı kişileri en iyi o biliyor. Mümkün olmamasının basit bir sebebi var. Bu kişiler yapmaları gereken nedir bilmiyorlar.

Bütün bu faktörlere bakarak "ASRIN FELAKETİ AKP TARAFINDAN YAPILMIŞTIR" denebilir.

Ben şimdi seçimde depremden etkilenen 11 vilayetimizde AKP adayları toplam kaç oy alacak onu çok merak ediyorum. Bakalım OECD abartıyor mu, yoksa sahiden "anlayışı kıt" nüfusumuz yüzde 37 mi?

Yazarın Diğer Yazıları

Bilgi, karar, cesaret….

Yorgun AKP siyasetinden kurtulmamız ve tamamen yeni bir “restorasyon hükümeti” kurmamız gerek

Seçim bitti, şimdi ne olacak?

Sayın Özgür Özel'in yarın seçim olacak ve kazanacak gibi siyaset yapması; sonra da seçimi kazanmış, düşüncelerini gerçekleştirecek yönetim kadrosunu ve prensiplerini vakit geçirmeden saptaması ve uygulamaya hazır olması gerek