10 Mayıs 2024

Anahtar şiiri, yeni Özgür Özel

Ekrem İmamoğlu ile rekabet yapması ise çok ham hayal gibi görünüyor. Epeyce süre önce böyle bir olasılığın var olmadığını bizzat isim vererek yalanlamadı mı?

Bu haftaki konularıma girmeden; 60 yıllık otomobilci olarak otomobil-insan ilişkisi konusunda her türlü gerçekliği ve tuhaflığı gördüm sanıyordum. Meğerse dahası varmış; Otomobil anahtarı-insan ilişkisini anlatan bir şiir... Bu “şiirin!” Yazarının kim olduğunu duyunca daha çok şaşırdım;

Diyanet işleri Başkanı Ali Bey’in kızı Feyza Hanım.

Ben bu Ali Bey’in söylediklerini ve genel tavrını Atatürk cumhuriyetine yakıştırmam. Üstelik iyi bir “KURANÎ MÜSLÜMAN” olarak bütün bu Diyanet Başkanlığı “olgusunun” İslamiyet’e uygun olmadığına inanırım.

Din bir “inanç meselesidir.” İsteyen istediğine inanır. Allah ile kul arasına girilmez. Onun için ben ancak kendi kişisel inançlarımı “bir bilgi” olarak söyleyebilirim.

Yüce yaradan ulu kitabında çok çeşitli yerlerde “OKU, OKU, OKU,” diyor. İmamı dinle, Diyanet'e kulak ver” demiyor.  

Çok uzun yıllar kitabımızı ve diğer tek tanrılı dinlerin kitaplarını okudum. En sonuncusu olan, yani hem kendisinden öncekilerden detaylı olarak, doğrularından, eğrilerinden bahseden, yani teorik olarak en gelişmiş olan kitabımızın hiçbir yerinde Diyanet diye bir kelime bile yok.

Tam tersi Kuranı Kerim HADİD (Demir, keskin demir, kılıç) SURESİ 27'nci Ayet'te şöyle diyor;

"Sonra onların eserleri üzere, resullerimizi art arda gönderdik. Meryem’in oğlu İsa’yı da onların ardınca gönderdik. Ona İncil’i verdik; ona uyanların gönüllerine şefkat ve merhamet koyduk.

Bir bid’at/mecburi uyma, olarak ortaya çıkardıkları ruhbaniyeti, onlar üzerine biz yazmamıştık.

Allah’ın rızasını kazanmak için ortaya çıkardılar. Ama ona gerektiği şekilde saygılı olmadılar. Onların, iman edenlerine ödüllerini verdik. Onlardan çoğu yoldan çıkmış olanlardır."

Görüldüğü gibi sadece Tanrı'ya biat edilir.

Büyük Atatürk bu şekilde, zaten kendileri de cahil olan hocalar ile kandırılan Anadolu Türk insanına kitabımızı Türkçeye tercüme ettirerek dinini anlamasını böylece sahici bir “iyi ahlak dini” olan dinimizi “KİTABINA UYGUN” olarak anlamasını sağlamaya uğraşmış, ancak ömrü vefa etmemişti.

Kadim Dostum Prof. Yaşar Nuri Öztürk “Ana dilimizde ibadet etmedikçe dinimizi anlayamayız’’ derdi.

İktidar, bırakın Anadilimizde dinimizi anlayarak yaşanmasını, Bir de Diyanet mensubu personele tuhaf üniformalar icat ederek, bu kişilerin vatandaştan “farklı” olduğu ima ediyor. Bunu sağlamak için 1965 ve 1982 tarihlerinde çıkartılan KAMU KURUM VE KURULUŞLARINDA ÇALIŞAN PERSONELİN KILIK VE KIYAFETİNE DAİR YÖNETMELİĞİ ruhuna aykırı birtakım yeni “torba kanunları ile” nerede ise M.S. 600'lü yıllarda Mekke civarında yaşayan insanların kıyafetlerini danteller filan ile süsleyip Diyanet mensubu devlet memurlarına giydirmektedir. Devlet memurlarına sakal bırakma yasağı da kaldırılmıştır. Bu durum “kişisel seçim hakkına” uygun olsa da doğrusu ben tertemiz tıraş olmuş medeni Türk memurlarını tercih ederim doğrusu. Başlarına taktıkları sarık ise Türkler hariç diğer Arap ve Asyatik milletlerde bulunur. Türklerin geleneksel başlığı bir nevi külah olan BÖRK’tür. Atatürk Cumhuriyetinde ise şapkadır.  

Ben iktidar olsam, her şeyden önce “OKU, OKU, OKU,” diyen Tanrı buyruğunu yerine getirerek vatandaşın Kuran-ı Kerim'i Türkçe okumasını, yani ne dendiğini anlamasını sağlardım. 

Tercüman aracılığı ile din mi olur??

Şairimize geri dönersek; Feyza Hanım da ismi ile müsemma bir kişi. Feyza, Arapça bir sözcük, verimlilik ve bolluk bereket anlamlarında kullanılıyormuş.

Kendisi İngilizce hocası, Kocası müftü ancak iddia o ki kayınpeder bu zatı kurala uygun olmayan bir şekilde İstanbul’a müftü tayin etmiş. Bu genç karı kocanın 3 çocukları var. 2024 rayiçlerine göre evlerine maaş olarak toplam 100 bin TL civarında giriyor olsa gerek.

Feyza Hanım'ın yazılı ifadesine göre büyük kızı 13 defa yurt dışına çıkmış. Ortanca oğlan 2 defa, Yüro (Euro ya da Avro demek istiyor İngilizce öğretmeni...) 30 TL olunca annesi küçük oğluna “Fasulyeciğim, artık sen de cennet vatanımızda görebildiğini görürsün!!” diyor. Bu yurt dışı seyahatlere, BMW’lere filan bakınca, bir de gelirlerine bakınca anlıyorsunuz ki bu sade suya bir Türk ailesinden epeyce daha pahalı bir hayat sürüyorlar... Darısı tüm öğretmenlerimizin başına…

Yazdığı şiir, son model BMW otomobiline değil, onun “anahtarına“ hitaben yazılmış. Şöyle;   

O kadar isterim ki seni istediğim an bulabilmeyi. Olduğun yerden seni fırt diye alıp çıkabilmeyi. Önce çantama sonra ceplerime, orası olmazsa kütüphaneye ve ayakkabılığa bakmamayı... Allah’ım hiçbirinde yok. ‘Nerede bu acaba, nereye koydum, nereye?’ nidalarıyla giyinik halde kapının önünde dizlerimin üstüne çöküp dün eve gelmemden itibaren yaşadığım tüm adımları tek tek düşünmemeyi. O kadar isterim işte sevgili anahtarım.”

Şiirden sonra, sırada epeyce “fikir, öngörü, olasılık” içeren bir olay var; Sayın CHP başkanı Özgür Özel’in AKP Genel Başkanı'nı ziyaret edip artık ülkenin 1. partisi olarak öncelik ile vatandaşın sıkıntılarını, yurt dışı imajımızı, kısaca İktidar partisinin yaptığı yanlışları hem yazılı hem de sözlü olarak bizzat uygulamamın başına iletmesi ve bunların düzeltilmesini istemesi.

Bu olay çeşitli “dozlarda” yazılan, söylenen tek bir “tepki” ile değerlendirildi. Tepki şu, “AKP başkanı Özgür Özel’e” tuzak kuruyor! İktidar yanlıları, “CHP yumuşama istiyor, bunu Sn. Cumhurbaşkanı da istiyor diye Özgür Bey'e methiyeler düzüyor.

Muhalif medya ise tam tersi, Özgür Özel’in hata yaptığını söylüyor. Ancak, hatanın “ne olduğunu” söyleyenine daha rastlamadım.

Çok saygı duyduğum birçok düşünür-yazar nerede ise hepsi bir “temkinli yerme, kritik etme” peşinde. Sayın Özel ise "Yumuşama filan yok; ben normalleşme peşindeyim" diyor.  

Bir tek Sevgili kardeşim, rahmetli Şahin Mengü’nün çok başarılı bir gazeteci olan kızı Nevşin Mengü Cumhurbaşkanı Özgür Özel ile kurduğu diyalog için “Diyalog ne dozda ve ne amaç ile yapılır!” diye soruyor. Durumu tarafsız bir göz ile değerlendirmeye çalışıyor.

Sayın iktidarın başı hakikaten yazar çizer takımını epeyce korkutmuş.

Ben ise herkesin tam tersini düşünüyorum. Belki ’de tamamen yanlış ancak; bir varsayım.

"Acaba fikrimi açıklarsam, Özgür Bey'in kurduğu bir oyunu bozar mıyım?" diye de düşünüyorum.

Dış görünüş olarak, yumuşamaya çalışan bir parti başkanı görünüşü var. Peki bu konuşmaların sonunda ortaya Özgür Bey veya CHP için kötü ne olabilir, analiz etmeye çalışalım;

Görüşmede ne konuşuldu?..  Herhangi bir konuyu analiz edelim;

Emekli maaşları artsın...

İlk olasılık Sn. iktidar başkanının hayır demekte ısrar etmesi. Daha önce veremem dedi zaten. Bu bir kötü puan mıydı?

Hem de nasıl... Peki bu durumda Özgür Özel vatandaşa dönüp “Gördünüz; ben elimden geleni yaptım; düzeltmedi! Ben düzelteceğim!” derse bu kimin hanesine puan yazar?.. Negatiflikte ısrar edene mi?

Diyelim ki iktidar peki dedi; bu sonucu kim almış olacak?

Yani kredi kime gidecek?

Bu ikili olasılıkları tüm görüşmelere uygulayın; siz de "Acaba Özgür Özel sandığımızdan daha zeki bir adam mı?" diye düşünmeye başlamaz mısınız?  

Ekrem İmamoğlu ile rekabet yapması ise çok ham hayal gibi görünüyor. Epeyce süre önce böyle bir olasılığın var olmadığını bizzat isim vererek yalanlamadı mı?

Bence Özgür Bey özlenen yumuşaklıkta ancak öte yandan da siyaseten halk tabiri ile “Karaman’ın koyunu” bir siyasi figür olacak...

 

            

 

        

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Şecaat arz ederken...

Durumun değişeceğine, işlerin bu iktidar tarafından düzeltilebileceğine dair benim olmadığı gibi, bu ülkedeki “mantıklı” hiçbir vatandaşın ümidi yok.

AKP'li devlet adamları

Bu Batılılar itibarın ne demek olduğunu bilmiyorlar.. Olacak o kadar…

Bilgi, karar, cesaret….

Yorgun AKP siyasetinden kurtulmamız ve tamamen yeni bir “restorasyon hükümeti” kurmamız gerek