19 Ocak 2015

Sevgili Hrant kardeşim, sen huzur içinde uyu ama...

Türk-Ermeni normalleşmesi ne yazık ki 2015’de de, 100.yılda da yakın gözükmüyor

Sevgili kardeşim Hrant;
Sekiz yıl geçti.
Ama hepimizin yanı başındasın.
Benim de yanımdasın.
Varlığını hep hissediyorum.
O kadar yoğundu ki duygularım, bir kaç yıl önce onları kitaba bile döktüm.
Senin acın ve acıların yazdırdı bana o kitabı:
1915: Ermeni Soykırımı.
Geçen ay Erivan’daydım.
Kitabın Doğu Ermenicesi çıktı.
Elbette seni çok andım.
Adın çok sık geçti konuşmalarımda, sohbetlerimde.

Erivan Devlet Üniversitesi’nde, genç bir öğrenci, bana yönelttiği sorusuna şöyle bir giriş yaptı: “Domuz derisinden post, eski düşmandan dost olmaz!”

Sevgili kardeşim;
Altını özellikle çizmek istiyorum.
Senden hep güzel söz edildi.
Erivan’da canımı sıkan bazı şeyler de yaşadım. Üzerinde fazla durmak istemiyorum.
Bu yüzden yazmadım da.
Yazmadım, çünkü Türklerle Ermenilerin birbirlerini daha iyi anlamalarına, biraz daha yakınlaşmalarına  bir fayda sağlamaz diye düşündüm.
Canım da sıkılmadı değil.
Erivan Devlet Üniversitesi’nde, Doğu Dilleri Fakültesi’nde genç bir öğrenci, bana yönelttiği sorusuna şöyle bir giriş yaptı:
“Domuz derisinden post, eski düşmandan dost olmaz!”

 

Sevgili Hrant;
İçimi acıttı bu soru.
Seni anımsadım.
Türklerle Ermeniler birbirlerini anlamaları için özellikle diaspora ile temaslarında çektiğin acıları bir kez daha bir nebze olsun hissettim.
O sözün aklıma geldi.
“Ermenilerin tedavi olup iyileşmeleri, Türklerin büyüyüp olgunlaşmaları...”
Ne kadar da zor Ermenilerle Türkleri birbirinden ayıran zihniyet duvarlarını yıkmak...
Klişeleri aşmak...
Ezberleri bozmak...
Ve beylik lafların ötesine geçerek Ermenilerle Türkleri birbirlerine yakınlaşmalarını sağlamak ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerini normalleştirme rayına oturtmak ne kadar da güçmüş...

Ne kadar da zor Ermenilerle Türkleri birbirinden ayıran zihniyet duvarlarını yıkmak... Klişeleri aşmak... Ezberleri bozmak...

Sevgili Hrant kardeşim;
Erivan’da bir sabah vakti o genç öğrencinin güzel Türkçesiyle bana yönelttiği soru içimi hakikaten fena halde burktu.
Hatta bir ara bu soruyu galiba kişiselleştirdim.
Kitabımın önsözündeki bazı satırları anımsadım.

 

Bu kitabı yazmak için
bilgisayarın başına
otururken,
benim hayatımda
galiba
geçmiş muhasebesi
olmadan olmuyor dedim
kendi kendime.
İçimde
tuhaf duygular,
soru işaretleri
uyandı.
Acaba
böyle bir kitabı yazmak
benim açımdan
‘oportünistlik’
ya da
‘kahramanlık taslamak’ sayılabilir miydi?

Kimileri hakkımda
böyle düşünebilir miydi?
Veyahut
her yıl belirli tarihlerde
hüzünlü yüz ifadeleriyle
Agos’un koridorlarında
boy göstermek,
19 Ocak’larda
Hrant Dink’i
anma törenlerine,
yürüyüşlerine katılmak...
Ermeniler
acaba
“Cemal Paşa’nın
torunu”yla
kendi acılarını paylaşmak istiyorlar mıydı,
isterler miydi?..

 

Sevgili Hrant kardeşim;
Keşke seninle bu soruyu konuşabilseydim, tartışabilseydim.
Neyse…
Lafı her zamanki gibi uzatıyorum galiba.
Ama kitabımın önsözündeki şu satırların da altını çizmek istiyorum.

Erivan’da
güneşin etrafı kızıla boyayarak
sisler içinde doğduğu
o sabah vaktini anımsadım.
Ermeni Soykırımı Anıtı’na
üç sap beyaz karanfil bırakırken
kendi başıma mırıldanmıştım:

 

Sevgili Hrant,
beni buraya
senin acıların getirdi;
senin ve atalarının
o acılarını anlamaya,
yüreğimde hissetmeye
çalışıyor ve paylaşıyorum.
Rahat uyu kardeşim.”

2008’in Eylül ayındaki
o Erivan sabahını unutamıyorum.
Günün ilk aydınlığı içinde
Ararat’ın,
Ağrı Dağı’nın zarif doruğu
sislerin içinde bir beliriyor,
bir yitiyordu.
Tarihin eli
diye not almıştım o sabah, “Görmek isteyene doğru yolu gösterir.
1919’da,
Britanya’nın sömürge ordusu,
Hindistan’da
halkın üstüne ateş̧ açarak
insanlığa karşı
suç
işlemiş,
Amritsar Katliamını yapmıştı.
1997 yılında
Britanya Kraliçesi II. Elizabeth,
Hindistan halkından
özür dilerken,
“Amritsar’da yaşnanlar felaketti,
ama tarihi değiştirmek
olanaksız,” demişti.


Tarihi elbette değiştiremeyiz.
Ama
tarihle yüzleşmek elimizde.

Geçmişin acı gerçekleriyle yüzleşmeden, hesaplaşmadan
geleceğe nasıl ilerleyeceğiz ki?
Acılara sessiz kalınamaz! Geçmişin de bugünü
teslim almasına izin veremeyiz.
Ayrıca 1915 acısı
maziye değil,
bugüne ait bir mesele.
Tarihle, -ama bizimki gibi
icat edilmis tarih’le,
‘tahrif edilmiş
tarih’le değil- gerçek tarihle
barış yaparak
ve de tarihi
istismar illetinden kurtularak huzura erebilir,
barışı yakalayabiliriz.
Gerçek barış̧ve demokrasi
ne yazık ki
hep tarifsiz acıların içinden geçerek,
Hrant Dink
 örneğinde olduğu gibi
ancak büyük bedeller
ödenerek gelebiliyor.
Anlaşılan o ki,
toplumların hayatında
bazı taşlar
bir bedel ödemeden
yerinden oynamıyor
ya da yerli yerine oturmuyor.

Rakel Dink: Yaşı kaç olursa olsun, bir zamanlar bebek olduğunu biliyorum. Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz.”

Hrant kardeşim;
Sevgili eşin Rakel’in sekiz yıl önce Agos’un önündeki o çığlığı bugün hala kulağımda çınlar:

“Ah kardeşlerim;
Yaşı kaç olursa olsun, bir zamanlar bebek olduğunu biliyorum. Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz.”

Sekiz yıl geçti Rakel’in bu çığlığından beri.
Karanlığı sorguladık ama aydınlatamadık.
Hepimiz, Hrant’ın arkadaşları, yakabildiğimiz kadar mum yaktık karanlığa karşı...
Ama her yer karanlık hâlâ…
Suikastın kökleri devletin kuytu dehlizlerinde yitip gitmiş gibi…
Affedersiniz Ermeni diyebilen devlet büyükleri başımızda…
Geçen yıl taziye mesajı yayınlayanlar, daha bir yıl geçmeden 16 Mart Çanakkale törenlerini 24 Nisan’ın 100. yılına taşıyabiliyorlar.
Kısacası:
Türk-Ermeni normalleşmesi 2015’de de, 100. yılda da ne yazık ki yakın gözükmüyor.
Ve 2015’e Charlie Hebdo katliamıyla adım atmış bulunuyoruz.

Sevgili Hrant Kardeşim;
Seni bugün yine anacağız.
Yürüyüş Taksim’de bir buçukta başlayacak.
Üçte de Agos’un önünde olacağız.
Sana iyimser birkaç satır yazmak isterdim.
Ama olmadı.
Türkiye’nin demokrasi ve özgürlükten gitgide uzaklaşan halleri ne yazık ki buna imkan vermedi.
Yeni yıla karamsar başladım.
Maalesef öyle.
Ama sen huzur içinde uyu.
Hrant’ın arkadaşları seni unutmuyor.
Bir yandan senin aziz hatıranı yaşatırken, öbür yandan suikastın peşini bırakmıyorlar.

Yazarın Diğer Yazıları

CUMHURİYET’in 100. kuruluş yıldönümünü kutluyorum

Cumhuriyet’te geçen 18 yılımı “Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim” isimli kitabımda yazdım

Zülfü'nün hüzünlü sesi...

Yaşlı hatıralar beni dipsiz bir kuyu gibi içine çekiyor

Sevgili Celal Başlangıç gurbette, memleket hasretiyle gitti

Adam gibi adamdın, iyi gazeteciydin, seni "Yeşilyurt dışkı yedirme" haberiyle hatırlayacağım hep...