Erdoğan’la hukuk sözcüğü yan yana gelmiyor.
Yeni değil, uzun zamandır öyle.
O kadar çok örnek var ki.
Hangi birine işaret etseniz, Başbakan Erdoğan’ın artık hukuku nasıl umursamadığı apaçık gözler önüne seriliyor.
Bu konuda böcek soruşturması çarpıcı örneklerden biri ya da sonuncusu.
Soruşturma kapsamında tutuklanan beş polis mahkeme tarafından bu yakınlarda serbest bırakıldı.
Erdoğan kızdı, bağırdı çağırdı.
Bir yandaş gazete, polislerin yeniden tutuklanacağını manşetten duyurdu.
Polisler ertesi gün yeniden tutuklandı.
Nerede bağımsız mahkemeler?
Nerede kaldı yargı bağımsızlığı?
Kuvvetler ayrılığı bunun neresinde?
Başbakan ‘yürütme’nin başı.
‘Yargı’ya açıktan karışıyor.
Mahkemeye bağırıyor:
- Ne diye bıraktın, derhal tutukla o polisleri, diye...
Erdoğan yargı bağımsızlığını, kuvvetler ayrılığını hiçe sayıyor.
Anayasa'yı apaçık çiğniyor.
Bir Anayasa suçu daha işlemeye hazırlanıyor
O kadar çok hukuk ayıbı var ki Erdoğan’ın... Şimdi bir Anayasa suçu daha işlemeye hazırlanıyor
Şaşırtıcı değil.
Demin belirttiğim gibi o kadar çok hukuk ihlali, hukuk ayıbı var ki Tayyip Erdoğan’ın...
Şimdi bir Anayasa suçu daha işlemeye hazırlanıyor.
Çankaya Köşkü’ne çıkarsa, halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı olarak Türkiye’yi kendisinin yöneteceğini belli ediyor.
Şu sözler Erdoğan’ın:
“Artık seçilmiş hükümetin, yani milli iradenin karşısında devlet iradesini temsil eden bir Cumhurbaşkanlığı makamı olmayacak, bir protokol makamı olmayacak, Anayasa'nın verdiği yetkiler neyse, bu yetkileri milletin verdiği yetkiyle bütünleştiren bir Cumhurbaşkanı olacak, böyle bir süreci hep birlikte başlatacağız.”
Nasıl bir süreç başlatılacak?
Yanıt sır değil:
Başkan babalık!
Ya da Türk usulü başkanlık sistemi…
Millet Anayasa'da olmayan yetkileri verebilir mi?
Cumhurbaşkanı halkoyuyla da seçilse, Anayasa Erdoğan’ın talep ettiği yetkileri öngörmüyor
Cumhurbaşkanı halkoyuyla da seçilse, mevcut Anayasa Erdoğan’ın talep ettiği yetkileri öngörmüyor.
Bu Anayasa'yla çizilmiş olan çerçeve, ‘parlamenter sistem’den ibaret. Başkanlık ya da Fransa’daki gibi yarı başkanlık sistemi yok bu çerçevenin içinde.
Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilse de, bizim parlamenter sistemde ülkeyi cumhurbaşkanı değil başbakan yönetir.
Erdoğan cumhurbaşkanı seçilir de, Çankaya’da bunun tersini yapmaya kalkışırsa Anayasa'yı çiğnemiş olur, vahim bir anayasal suç daha işlemiş olur.
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Levent Köker bu ihtimali, çok ciddi bir anti-demokratik sapma olarak niteliyor.
“Millet, yeni cumhurbaşkanına anayasada olmayan yetkileri verebilir mi?” başlığını taşıyan yazısında şu bölüm dikkat çekici:
Başbakan’ın değerlendirmesine bakarsanız, AK Parti adayının cumhurbaşkanı seçilmesiyle bir sistem değişikliği neredeyse otomatik olarak gerçekleşme yoluna girebilecek gibi sunuluyor.
Buna göre yeni cumhurbaşkanı, ‘anayasanın verdiği yetkiler neyse, bu yetkileri milletin verdiği yetkiyle bütünleştiren bir cumhurbaşkanı olacak’.
Burada ciddî bir sorun var:
Söylemde ‘millet’ denilen seçmen kitlesi, Ağustos 2014’te cumhurbaşkanını seçince, bu cumhurbaşkanına Anayasada yazılı olanın dışında da yetki mi vermiş olacak?
Anayasa gayet açık:
“Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.”
Millet (yâni seçmenler) kimi Cumhurbaşkanı seçerse seçsin, bu kişi ancak Anayasa’daki yetkilerini kullanabilir.
Milletin (yâni seçmenlerin) cumhurbaşkanı seçtikleri kişiye Anayasa’dakinden farklı yetkiler vermesi mümkün değildir.
(Levent Köker, Zaman, 26 Haziran 2014)
Otoriterleşmenin yeni aşaması
Anlaşılan Tayyip Erdoğan bu görüşte değil. Cumhurbaşkanı seçilirse, “Beni halk seçti, anayasa babayasa dinlemem” deyip kendi yoluna gidecek.
Öyle gözüküyor.
Levent Köker’in anti-demokratik sapma olarak nitelediği ve otoriterleşmenin yeni aşaması diye tarif ettiği bir durumun eşiğinde Türkiye…
Geçen günkü yazımda belirttiğim gibi Erdoğan bu eşiği de, gelecek yıl kasım ayında bir ‘baskın seçim’le geçmek isteyebilir.
Eğer cumhurbaşkanı seçiminde yüzde 50’yi yakalarsa, bu rüzgârla, tek başına Anayasa'yı değiştirecek çoğunluk talebiyle Türkiye’yi erken seçime götürmek isteyebilir.
Dün demokrasiye karşı bahane edilen 'komünizm', 'irtica' ve 'bölücülük'ün yerini bugün 'paralel yapı' aldı
Komünizm, irtica ve bölücülükten 'paralel yapı'ya
Hedefi sır değil:
Türk usulü başkanlık sistemi…
Veyahut:
Başkan babalık…
Şunu bir kenara not edin:
Artık Erdoğan’ın adıyla demokrasi ve hukukun üstünlüğü yan yana gelmez, gelemez.
O kendi yolunu çizmiştir.
Bu yolda demokrasi ve hukuk yoktur.
Kendi burnunun dikine gitmeyi devam ettirirken de, ‘bütün kötülüklerin anası’ olarak ‘paralel yapı’yı gösterecektir.
Bir zamanlar komünizm, irtica ve bölücülük nasıl ki tüm kötülüklerin kaynağında görüldüyse, nasıl ki bu ‘kötülükler’ bahane edilerek demokrasinin kolu kanadı devamlı kırıldıysa, şimdi de bunların yerini Erdoğan’ın iktidar dünyasında paralel yapı almış durumda…
'Aldatıldım' deyip sıyrılabilir mi?
Sedat Ergin’in dün Hürriyet’teki köşesinde, Başbakan Erdoğan’ın geçen günkü konuşmasını irdeleyen güzel yazısında şu satırlar vardı:
Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde bu ülkede:
(A) Mağduriyetler yaşandığı… İnsanların zulme maruz kaldığı ama…
(B) Kendisinin bu hukuk cinayetleri ve zulmü “fark edemediği…”
Bu konuda “ustaca engellendiği” ortaya çıkıyor.
Diyelim ki böyle olsun.
Bu ülkede hukuk cinayetleri işlendiyse…
Zulüm yapıldıysa…
Mağduriyetler yaşandıysa…
Bu ülkenin Başbakanı Tayyip Erdoğan değil mi?
Öyleyse, “Aldatıldım, ne kadar safmışım” deyip işin içinden sıyrılabilir mi?..
Sorumluluktan kaçabilir mi?..
Elbette hayır, hukuk düzeninde buna yer yoktur.
Evet, Sayın Başbakan;
Birçok konuda mızrak çuvala sığmıyor.
Cumhurbaşkanı da olabilirsiz, başkan baba da. Ama eninde sonunda birçok şeyin hesabını bir gün vereceksiniz!
Farkındayım, bunu gayet iyi bildiğiniz içindir ki, demokrasi ve hukuktan fena halde korkuyorsunuz.
'SİVİL GENERAL!'
Erdoğan’ın ‘demokrasi korkusu’na ilişkin bu son satırlarımı yazdıktan sonra Baskın Oran’ın haberini gördüm T24’te.
Başlığı şöyleydi:
“28 Şubatçılar 'bin yıl sürecek' demişti, bugünkü sivil general de öyle sanıyor.”
YÖK’e olağanüstü yetkiler getiren yasa tasarısını değerlendirirken şunları söylemiş sevgili Baskın Hoca:
Baskın Hoca diyor ki: 28 Şubatçılar 'bin yıl sürecek' demişti, bugün sivil general de öyle sanıyor
“Erdoğan’ın bunu yapmasının iki sebebi var. Bir, devlet üniversiteleri zaten vesayet altında; iki kendisinin derdi Fethullahçıları tepelemek.
Bunun yanı sıra, kendisine biat etmeyen Koç gibi holdinglere bir de bu açıdan had bildirmek.
Ama üniversite daha da vesayete girip perişan olacakmış, onun hiç derdi değil.
Önemli olan, kendisine şu veya bu biçimde karşı çıkanları, hatta desteklemeyenleri yıkıp geçmek.
Çok tehlikeli bir adam Erdoğan, çok…”