12 Eylül 2015

Saray’ın kanlı oyunu, Leyla Zana’nın çığlığı!

Zana’nın 'Kozlar masada paylaşılmalı' diyen çığlığına kulak verin, yoksa yarın çok geç olacak!

Evet, Saray’ın kanlı oyunu...
Ve Leyla Zana’nın çığlığı...
Bugün bu iki konuyu yazıyorum.
Saray’ın kanlı oyunu ne mi?..
Gayet yalın:
HDP’yi barajın altına düşürmek!
Oyun bu.
Türkiye bunun için şiddet ve terör çemberine çekiliyor.
HDP’ye dönük saldırılar bunun için.
Cizre’ye bu nedenle devlet terörü yaşatılıyor.
Silvan’a bu nedenle yaşatıldı devlet şiddeti...
Hürriyet gazetesi, Tayyip Erdoğan’ın hâlâ bir cümleyle olsun kınamaya yanaşmadığı saldırılara bu yüzden uğradı.
Doğan Grubu bu nedenle yöneticileriyle, yazarlarıyla kaç zamandır yaylım ateşi altında.
Cumhuriyet gazetesi dava yağmuruyla karşı karşıya...
Bugün ve Millet gazeteleri ile Bugün TV ve Kanaltürk’ü bünyesinde barındıran Akın İpek’e ait Koza-İpek grubu da peş peşe ‘devlet baskını’na uğradı...
İnsanlar korksun isteniyor.
Sinsin isteniyor.
Muhalif kalemler sussun isteniyor.
Eleştirel sesler kesilsin isteniyor.
Medyada sadece Erdoğan goygoyculuğu isteniyor.
Ve “Seni başkan yaptırmayacağız!” sloganıyla HDP’yi yüzde 13’e yükselten seçmenin 1 Kasım’da sandıktan uzak durması isteniyor.

Günlerdir sokağa çıkma yasağı uygulanan ve ölümler yaşanan Cizre'ye girişi engellenen iki HDP'li bakan ile Eş Genel Başkan Demirtaş'ın da içinde bulunduğu HDP heyetinin önü, ilçeye dağ yolundan ulaşma çabası sırasında da kesildi

 

 

Saray’ın kanlı oyunu gayet yalın: HDP’yi barajın altına düşürmek! Türkiye bunun için şiddet ve terör çemberine çekiliyor

Kanlı oyun bunun için...
HDP’yi baraj altına itmek için...
HDP’yi baraja takmaya dönük bu kanlı oyun, Saray’daki Sultan için tam bir hayat memat meselesi haline gelmiş durumda.
Çünkü oyun tutmazsa çöküşünü durduramayacak.
Kendisi ve tetikçileri çoktan beri bu gerçeğin farkındalar.
Bu nedenle oyun fevkalade acımasız oynanıyor.
Saray, Anayasa tanımıyor.
Hukuk tanımıyor.
Hak ve özgürlük tanımıyor.
Ve tek adam olmak, tek adam kalmak için ülkeyi uçuruma sürüklüyor.
Öylesine bir yol tutturmuş durumda ki, bunun örneklerine ancak faşist, despotik rejimlerde tanık olmak mümkündür.

Sinmek olmaz!

Şunu belirtmekte yarar var.
Saray’ın sistemli biçimde yaymakta olduğu korku yaygınlaşıyor.
Etkili oluyor.
İnsanlar siniyor.
Ses çıkaramaz hâle gelenler çoğalıyor.
Ses vermesi gerenler kendi içlerine kapanıyor.
Oysa demokrasi adına, hukuk adına, özgürlük adına direnmekten başka çare yok.
Saray’daki Sultan’ın yerleştirmek için çabaladığı korku imparatorluğu karşısında sinmek olmaz.
Türkiye kötüye gidiyor.
İç savaş’ın eşiğinde dolaşıyor.
Susacak mıyız?
Tepkisiz mi kalacağız?
Seyretmekle mi yetineceğiz?
Yazık!
Her şeyin gayet farkında olan büyük iş âlemi nerede?
Akademik dünya nerede?
Gerçek hukukçular nerede?
Veyahut:
Başta Abdullah Gül olmak üzere AKP’nin bazı akil insanları nerede?
Tek tek ses veremezler mi?
Hiç olmazsa, memleketin kötüye gitmekte olduğuna dair bir genel tespitte bulunamazlar mı?
Kısa da olsa bir bildiri çıkaramazlar mı?
Sultan korkusu bu kadar ağır mı basıyor?
Ne hazin!

HDP heyeti perşembe günü Cizre'ye gitmeye çalışırken, İdil'deki HDP grubu da vatandaşlarla yürüyüşe geçti. Leyla Zana, yürüyüşten önce yaptığı Kürtçe ve Türkçe konuşmada çatışmaların durması için çağrı yaptı



Leyla Zana'nın çığlığı...

Türkiye ‘iç savaş’ın eşiğinde. İş âlemi, hukukçular, akademik dünya, AKP’nin akil insanları nerede? Sultan korkusu bu kadar ağır mı basıyor?

Peki, Leyla Zana’nın çığlığını, bu soylu çığlığı duydunuz mu?
Kulak verdiniz mi?
Dileriz, HDP Ağrı Milletvekili'nin bu çığlığını barış ve demokrasiden yana olanlar duysun ve destek çıksın.

Bir aydır vicdanımla tartışarak bir karara vardım.
Gençlerin ölümünü seyredeceğime ben ölmeye hazırım.
Ölümler durmazsa ölüm orucuna başlayacağım. 
Cizre'deki direniş ruhu hiçbir zaman kırılmadı, bugün de kırılmayacaktır.
Bir diyalog süreci yaşadık.
İlk defa bir bütün olarak Kürtler muhatap alındı.
Sayın Öcalan İmralı'da muhatap alındı.
Kandil'deki arkadaşlarımız, kardeşlerimiz muhatap alındı. Parlamentodaki grubumuz muhatap alındı.
Ama bunlar yapılırken, oyalama içine girdiler.
Bugün git yarın gel dediler. Barıştan benim anladığım budur, sen de bunu anla dediler.
Dedik ki halkımızın beklentileri var.
Gasp edilmiş hakları var.
Bunları sadaka şeklinde değil, doğal olan haklarımız olarak vereceksiniz dedik.
Bunları talep ederken, Türkiye halklarına karşı bir duruş içinde olmadık.
Bursa'daki kardeşlerimize neyi hak görüyorsanız, İdil'deki, Cizre'deki halklarımıza hak görün.
Ama bu zihniyet halen hakkımızı kabul etmiyor.
 

Leyla Zana’nın ‘Kozlar masada paylaşılmalı’ diyen soylu çığlığına kulak verin, yoksa yarın çok geç olacak! 

Eğer kabul etme zihniyetine sahip olsaydı, Cizre kapısını bana kapatmazdınız.
Silah kullanan bütün taraflara bir ricada bulunmak istiyoruz.
100 yıl çarpışarak öldük.
Ölümü bize reva gördünüz.
Nefsi müdafaada bulunduk.
Artık yeter!
Ölümle büyümeyeceğiz.
Ölerek ve öldürerek toplumu, vicdanları ve duyguları çürüteceğiz.
Kimin kafasında zihninde ne varsa masaya dönmeli.
Seçim sürecinden önceki pozisyonuna dönülmeli.
Ve kozlar masada  paylaşılmalıdır. Müzakereden niçin korkuluyor anlamıyorum.
Gençler öleceğine varsın biz ölelim.
Nefsimle bir aydır tartışarak şu karara vardım.
Ölümleri durduramazsak, ben ölüm orucuna yatacağım.
Bunu söylerken tanıyan herkes bilir.
Söz ağzımdan çıktı mı, kellem giderse arkasından giderim. Kimseye gücüm yetmeyebilir ama kendime gücüm yeter.
Gençlerin ölümünü seyretmektense ölümü göze alıyorum.

Leyla Zana’nın bu çığlığına kulak verin. Destek çıkın!
Yoksa yarın çok geç olacak!

 

Yazarın Diğer Yazıları

Özgür Özel'in Erdoğan'la diyalog talebini neden önemsiyorum?

31 Mart penceresini açan CHP, hem kendisini hem Türkiye'yi bundan sonra büyütmek istiyorsa, bunun için siyaset meydanına bir büyük uzlaşma projesi, dört dörtlük bir demokratik anayasa önerisi sunmalıdır

Taksim Meydanı 1 Mayıs'lara açılmadıkça, cezaevleri boşalmadıkça...

Bu ülkede demokrasiden, hukuk ve adaletten, özgürlükten söz edilemez

Ermeni kardeşlerimin 24 Nisan soykırım acısını, Hrant Dink'in "23,5 Nisan" yazısıyla paylaşıyorum

"Kim nasıl anlayabilir bunu bilemiyorum ama hem Ermeni olmak, hem Türkiyeli; hem 23 Nisan'ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak bütün hüznüyle..."