Kemal Kılıçdaroğlu hem büyük Adalet Yürüyüşü’yle, hem muhteşem Maltepe mitingiyle tarih yazdı.
Bir adalet, bir demokrasi, bir hukuk ve özgürlük manifestosu yayınladı.
Korku duvarlarını yıkmaya başladı. Demokrasinin, hak, hukuk ve özgürlüğün önünde dikilen duvarlara ölümcül darbeler indirdi.
Gerçekten muhteşem bir tabloydu.
Kendisini dinlerken, heyecan içinde dalganan yüz binleri seyrederken, duygu fırtınası yaşadım ve itiraf edeyim, gözlerim doldu.
Çünkü gerçekleri yalın bir dille söyledi Kılıçdaroğlu.
"Sokaksa sonuna kadar sokak; darbeyi de önleyeceğiz, adaleti de getireceğiz!" dedi.
Türkiye bugün dikta altında dedi.
Yargı, siyasal otoritenin emrinde dedi.
Yargı, Saray'ın emrinde dedi.
Yargı, Saray'ın talimatlarıyla çalışıyor dedi.
Hitler Almanyası’na benzetti bugünün Türkiye'sini.
Yargıçların, savcıların Hitler Almanyası’ndaki gibi 'Führer'e bakarak değil, vicdanlarıyla hukuka bakarak karar vermelerini istedi.
Bağımsız yargı istedi.
Bağımsız, özgür medya istedi.
Adalet yürüyüşünün son değil başlangıç olduğunu vurguladı.
Birinci sınıf demokrasi için, birinci sınıf demokratik parlamenter rejim için mücadaleye devam edileceğini söyledi.
Ve bu mücadelenin 'sokak'tan geçtiğini hiç sözünü sakınmadan söyledi.
Sokakları ve meydanları adalet ve demokrasi düşmanlarına bırakmayalım.
2019'a az kaldı
Yargıya el konulduğu için, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yetkileri gaspedildiği için sokağa çıkıldığını, bu nedenle hak, hukuk, adalet için yüründüğünü, bundan sonra da demokrasi ve özgürlük gelinceye kadar yürüneceğini belirtti.
Hapiste gazeteci kalmayıncaya kadar, hapiste milletvekili kalmayıncaya kadar yola devam dedi.
Sokağın, halkın 15 Temmuz'uyla Saray'ın 15 Temmuz'u arasında kalın bir çizgi çekti.
Halkın sokağa çıkarak FETÖ darbe teşebbüsünü yendiğini söyledi.
Buna karşılık Saray'ın 15 Temmuz'u kullanarak, 20 Temmuz'da kendi 'sivil darbe'sini yaptığını, TBMM'nin tüm yetkilerini gaspettiğine işaret etti.
15 Temmuz'un siyasi ayağının ortaya çıkarılmasını talep etti, bu olmadan FETÖ darbesiyle gereği ile mücadele edilemeyeceğini söyledi.
16 Nisan referandumunu ve bununla yapılan anayasa değişikliğini gayrimeşru ilan etti.
Kadın haklarını savundu.
Kadın-erkek eşitliğini savundu.
Laikliği savundu.
Başörtülüydü, başörtüsüzdü bütün farklılıklara sahip çıktı.
Tüm hayat tarzlarına saygı dedi.
Kadına dönük ayrımcılığı karşı çıktı.
Üniversiteden atılan, kamudaki işinden olan, haklarından yoksun bırakılan akademisyenlere, kamu çalışanlarına, tüm OHAL mağdurlarına sahip çıktı.
Bir kez daha vurguluyorum Kılıçdaroğlu'nun çizdiği çerçeveyi:
Türkiye bugün dikta altındadır.
Yargısı Saray'ın emrindedir.
Meclisinin yetkileri Saray tarafından gaspedilmiştir.
Medyası Saray'a biat etmiştir.
15 Temmuz'da halk sokağa çıkıp darbeyi önlerken, 20 Temmuz'da Saray kendi 'sivil darbe'sini yapmıştır.
Kılıçdaroğlu, işte bütün bunlara karşı sokağa çıktı.
Adalet, hak, hukuk için yürüdü.
Birinci sınıf demokrasi için yürüdü.
Ve muhteşem Maltepe mitinginde de çarpıcı bir adalet, demokrasi, hukuk ve özgürlük manifestosu yayınladı.
Kısacası tarih yazdı.
Türkiye'de bugüne kadar görülmemiş biçimde bir hukuk ve özgürlük dalgası kabarttı.
Her türlü övgü ve desteği hak etti.
Sayın Kılıçdaroğlu'nu selamlıyorum.
Korku duvarlarını yerle bir edip birinci sınıf demokrasiyi kuruncaya kadar hangi görüş ve inançta olursak olalım, saflarımızı sıkılaştırmaya devam edelim.
Sokakları ve meydanları adalet ve demokrasi düşmanlarına bırakmayalım.
2019'a az kaldı!