21 Ocak 2015

İfade özgürlüğüyle Doğu Perinçek, Hrant Dink, Charlie Hebdo…

Demokrasinin gerektirdiği duyarlıktan uzak bir ortamda yaşıyoruz, Türkiye tam bir çifte standartlar diyarı!

Aşağıda, 13 Mart 2007 tarihli Milliyet’te çıkan bir yazım var.
Sekiz yıl önceki bu yazımdan sonra, ifade özgürlüğü ve sınırları konusuna devam edeceğim.

Soykırımı inkâr suçu olmaz, olmamalı.
Böyle bir suç, demokrasileri demokrasi yapan ifade özgürlüğüne aykırıdır.
Bu nedenle, bir İsviçre mahkemesinin Doğu Perinçek hakkındaki tecilli hapis ve para cezası fikir özgürlüğüne ters düşen bir karardır.
Ne yapmış Perinçek?
Bir tarihte, İsviçre topraklarında verdiği bir demeçte, “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır” demiş. Bunun üzerine bir Lozan mahkemesi de İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek hakkında dava açarak kendisini mahkûm etmiş.
İfade özgürlüğüne sığmıyor bu karar.
Demokrasi diyorsak, ifade özgürlüğünü içimize sindiriyorsak bunun tam tersinin de geçerli olması gerekir.
“Ermeni soykırımı vardır!” diyen de demokrasinin ön koşulu olan ifade özgürlüğünden yararlanmalıdır.

Hem Perinçek'in, hem Dink'in
ifade özgürlüğünü savunmak

Demokratik özgürlüklere saygıdan yana olanlar, hem Doğu Perinçek’in, hem de Hrant Dink’in ve onun gibi düşünenlerin ifade özgürlüğünden yana çıkar

Bunu Türkiye için belirtiyorum.
“Ermeni soykırımı yoktur” diyen Doğu Perinçek’in  bu demokratik hakkını hararetle savunanlar,  eğer inandırıcı olmak istiyorlarsa, eğer ifade özgürlüğüne gerçekten sahip çıkıyorlarsa “Ermeni soykırımı vardır!” diyenlerin de bu hakkına saygı göstermelidirler.
İşin özü budur çünkü.
Başka türlü demokratlık olmaz.
Demokrasi kültürünün bir parçası sayılmaz tersi bir tutum.
Hrant Dink, o alçakça suikasttan bir süre önce Reuters haber ajansına verdiği demeçte “Ermeni soykırımı vardır” demişti.
Ve hakkında 301’den önce soruşturma, sonra dava açılmıştı, Türklüğe hakaret gerekçesiyle…
Sormak gerekiyor.
Demokraside yeri var mı bunun?
Demokrat olmak isteyen, demokratik hak ve özgürlüklere saygı göstermekten yana olanlar, hem Doğu Perinçek’in hem de Hrant Dink’in ve onun gibi düşünenlerin ifade özgürlüğünden yana çıkar.

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 'Türklüğü aşağıladığı' iddiasıyla başlatılan soruşturma silsilesi ve davalarda hedef alındığı sürecin ardından 19 Ocak 2007'de öldürüldü


'Karşıt görüşlerin varlığı doğruları zayıflatmaz'

'Karşıt görüşlerin varlığı doğruları zayıflatmaz, tersine güçlendirir. Haklılık böylece daha rahat savunulur hale gelir'

Geçen yılın başlarında Avusturya’da İngiliz bir tarihçi yargılandı ve üç yıl hapse atıldı. Suçu Yahudi soykırımını, yani Holocaust’u inkâr etmekti.
İngiliz basını genel olarak İngiliz tarihçiyi görüşlerinden dolayı yerin dibine batırdı, ancak cezalandırılmasına da karşı çıktı.
Independent gazetesi başyazısında, İngiliz tarihçinin görüşlerini iğrenç bulduğunu belirtirken, kendisinin bu görüşlerini “kamuoyu önünde savunma ve ifade edebilme hakkına sahip olması gerekir" diye yazdı.
Bunun gibi, Financial Times’ın önde gelen yazarlarından ve gazetenin ekonomi  editörü Martin Wolf da Avusturya mahkemesinin hapis cezasını eleştirmişti. Hitler’in ölüm kamplarında ailesinin birçok ferdini kaybetmiş olan Wolf özetle demişti ki:
“Yahudi soykırımının inkârı da ifade özgürlüğünden yararlanmalı. Karşıt görüşlerin varlığı doğruları zayıflatmaz, tersine güçlendirir. Haklılık böylece daha rahat savunulur hale gelir.”

Tarihi yasal parantezlere almak...

Demokratlık kolay değil.
Soykırım hiç kuşkusuz insanlığa karşı bir suçtur.
Ona karşı çıkmak her şeyden önce insanlığın gereğidir.
Öte yandan şiddeti, ırkçılığı övmek ve özendirmek elbette yasalara göre suç olmalı ve cezalandırılmalıdır.
Ancak tarihi yasal parantezlere alarak bir yere gidemeyiz.
Barışı ve huzuru yakalamanın yolu, tarihi özgürce, serbestçe tartışmaktan geçiyor.
 

Doğu Perinçek, 'Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır' dediği için kendisini 'ırkçı ayrımcılık yapmak'tan suçlu bulan İsviçre'ye karşı 2008'de AİHM'ye başvurdu. AİHM, 2013'te İsviçre'nin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verdi. 28 Ocak'ta AİHM Büyük Daire'de temyiz duruşması yapılacak


Perinçek'in ifade özgürlüğünü de savunurum

Sekiz yıl önceki yazım böyle.
Bu görüşlerimde bugün de herhangi bir değişiklik yok.
Bu yazımı tekrar yayınlamamın iki nedeni var.
İlki, 28 Ocak’ta AİHM’de görülecek Doğu Perinçek davasıyla ilgili.
Diğeri, Charlie Hebdo katliamı.
Bu iki konuyu ifade özgürlüğü ve sınırları içinde yazmak istedim.
Doğu Perinçek’in kendisi de bilir. Hakkındaki duygu ve düşüncelerim öteden beri olumlu değildir. Ama yukarıdaki yazımda da belirttiğim gibi, açık şiddet çağrısı ve ırkçılık yapmadığı sürece onun da ifade özgürlüğünü savunurum.

İfade özgürüğünü kısıtlamada hassas çizgi

Aşağılamayı reddederken ifade özgürlüğünü koruyalım. Müslümanlık dışındaki inançlara da saygı gösterelim. Bu açılardan Türkiye tam bir çifte standartlar diyarı

İfade özgürlüğü ve sınırları Charlie Hebdo’yla birlikte ister istemez yeniden güncelleşti.
İfade özgürlüğü sınırsız mıdır?
Elbette değil.
Hemen alt alta sıralayabilirsiniz.
Irkçılık…
Savaş kışkırtıcılığı…
Şiddete çağrı…
Kutsallara, inançlara hakaret…
Allah’ı, peygamberi aşağılamak…
Bunlar söz konusu olduğunda, evet, ifade özgürlüğü kısıtlanabilir.
Ama nasıl?
Kriterler ne olacak?
O hassas çizgi nereden geçecek?
Bu çizgi saptı mı, ifade özgürlüğü güme gider, yaratıcılık güme gider.
Romancının romanı mahkûm edilir.
Karikatürcünün çizgisi mahkûm edilir.
Sinemacının filmi mahkûm edilir.
Filozofun eleştirel düşüncesi mahkûm edilir.
Gazetecinin haberciliği mahkûm edilir.

Davutoğlu, 2011'de yayımladığı peygamber karikatürleri nedeniyle tepki gören Charlie Hebdo dergisinin 10 çalışanı ile iki güvenlik görevlisinin katledilmesi üzerine Paris'te yapılan protesto yürüyüşüne katıldı. Davutoğlu'nun, Türkiye'ye döndükten sonra, derginin katliamdan sonraki sayısından bir seçki yayımlayınca saldırılara hedef olan Cumhuriyet'e 'Peygambere hakaret ettirmeyiz' sözleri eşliğinde tepki göstermesi tartışma yarattı




Charlie Hebdo'yla güncelleşen tartışma

Bütün bu soruların çerçevesini çizdiği konu, kısa adı IPI olan Uluslararası Basın Enstitüsü'nün Yürütme Kurulu’nda yıllar yılı sıcak tartışmalara yol açmıştı.
Kutsala, dini inanca hakareti engelleyeceğim derken ifade özgürlüğü sınırlanabiliyordu çünkü.
Bu durum özellikle Türkiye gibi demokrasisi ikinci sınıf olan ülkeler için geçerli olduğu gibi, birinci sınıf demokrasilerde de -örneğin soykırım söz konusu olunca- çifte standartlar kendini hemen belli ediyordu.
Allah, peygamber, din, inanç gibi konularda eleştirel düşüncenin, yaratıcılığın, mizahın yolu kesilmek isteniyordu.
Charlie Hebdo sonrasında bu konu tekrar güncelleşti.

Hakareti reddederken
özgürlüğün canına okumayalım

Örneğin bugünlerde, “Peygamberimize söz söyletmeyiz!” çıkışı kulaklara fazlasıyla çalınıyor.
Evet, bu konuda hakareti, aşağılamayı reddedelim.
Ama aynı zamanda ifade özgürlüğünün canına okumayalım.
İfade özgürlüğünü de koruyalım.
Bu topraklarda Müslümanlığın dışındaki din ve inançlara da saygı gösterelim, bu konuda da hassas davranalım, ırkçılığa karşı çıkalım.
Ama durum bu değil.
Demokrasinin, ifade özgürlüğünün gerektirdiği duyarlıktan uzak bir ortamda yaşıyoruz.
Bu açılardan Türkiye tam bir çifte standartlar diyarı!
Ahmet İnselAhmet İnsel'in Radikal'deki yazısı bu çifte standartları olduğu gibi sergiliyor. Yazının bir bölümünü köşeme alıyorum:

AKP Türkiyesinde, Cumhuriyet gazetesinin iki yazarına savcılık resen halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve dini değerleri aşağılama suçu iddiasıyla soruşturma açıyor. Buna karşılık Erdoğan ve Davutoğlu’nun terör eylemleri olduğunu kabul ettikleri eylemleri ve bunları yapanları açıkça övenler hakkında kimse harekete geçmiyor. Bir tweet mesajında savcıyı eleştirip, hedef haline getirdiği iddiasıyla hakkında 5 yıl hapis istemiyle bir gazeteci hakkında soruşturma açılıyor. Kayseri’de Genç Müslümanlar Derneği Başkanı Ebubekir Karakaş, “Kouachi kardeşlere diyoruz ki; sizler bu saldırı ile biz Müslümanların yüzlerini ağarttınız. Rabbim de sizlerin yüzünü ahrette ağartsın, şehadetinizi kabul etsin inşallah” diyor, ses yok. Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya Cherif ve Said Kouachi kardeşlere rahmet dileyip, "Rabbim mekanlarını cennet kılsın. İslamın izzeti için ödedikleri bedel ve fedakarlıktan dolayı cennetiyle mükafatlandırsın inşallah" diyor, savcılığı vazgeçtim, ne Müslümanlardan ses çıkıyor, ne her lafa laf yetiştiren devlet büyüklerinden, ne de savcılık harekete geçiyor. Ensar Kardeşlik Platformu çağrısıyla toplanan bir grup, Usame Bin ladin ve Kouachi kardeşlerin fotoğraflarıyla pankart açıp, “tehdit ediyoruz, cesaretiniz var mı?” diye alenen soruyor, polis usulca grubu dağıtıyor.
Kouachi kardeşler ve Koulibaly’nin Paris’te yaptıkları toplu katliam, aynı zamanda bir terör eylemi, son derece ağır bir suçtur. Türkiye’de yürürlükteki ceza yasasında suçu ve bu suçları işlediği için suçlu veya suçluları alenen övmek suç değil midir? Cumhurbaşkanı ise haykırıyor: “Tahrikin kapısını sen açıyorsun!..”

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Hey sen, bana baksana: Yoksa aklında yine savaş mı var?..

Hey sen, bana baksana: Yoksa çöküşünü durdurmak için yine savaş mı yapacaksın?..

CHP'nin önemi

CHP içinde hala kavgayı, didişmeyi tercih edenlerin dikkatine...

Kâbus gerçek oldu, Trump kazandı

Kaybeden, demokrasiyi demokrasi yapan değerler oldu

"
"