18 Ocak 2015

Güldürmeyin insanı, 1 tweet’e 5 yıl hapisle özgürlük yan yana gelmez!

Böylesine dev bir korku dalgası kabartanların ülkesinde demokrasi ve özgürlükten söz etmek komik

Adı, Sedef Kabaş.
Gazeteci.
Bir tweet attı.
Yolsuzluk dosyalarını kapatan bir savcı hakkında.
Sadece eleştirel bir tweet...
Önce evi basıldı.
Bilgisayarına, cep telefonuna el kondu.
Sonra gözaltına alındı.
Şimdi de beş yıl hapis cezası isteniyor hakkında.
1 tweet’e 5 yıl hapis!
Bir tweet’e tam beş yıl hapis istenen bir memlekette medya özgürlüğünden de, ifade özgürlüğünden de söz edemezsiniz.
Gülerler adama.
Bu sözüm, Başbakan Davutoğlu’na.
Nitekim gülüyorlar.
Kimse dinlemez sizi.
Ciddiye almaz.

Sedef Kabaş

Medyaya ilişkin son söz
Saray'dan gelebiliyorsa...

Bir tweet atan gazeteciye beş yıl hapis istenen bir memlekette medya ve ifade özgürlüğünden  söz edemezsiniz. Gülerler adama

Bir ülkede telefonla haber attıran...
Telefonla gazeteci attıran...
Telefonla TV programı sansür ettiren...
Telefonla medya patronu azarlayan, ağlatan...
Bunları yapabilen bir iktidar varsa, o ülkede ‘medya özgürlüğü’nden söz edene sadece gülüp geçilir.
Medya patronu kim olacak?
Genel yayın yönetmeni kim olacak?
Başyazar kim olacak?
Köşe yazarı kim olacak?
Medyada temel taşlar nasıl yerinden oynayacak?
Bir memlekette bu konulara ilişkin son söz Saray’dan gelebiliyorsa, o memlekette ‘bağımsız medya’dan, ‘özgür medya’dan söz edilemez.
Edilse bile inandırıcılığı olmaz.

 

Milliyet ve Vatan gazetelerinin sahibi Erdoğan Demiören, 'İmralı zabıtları' haberi için telefonda 'Üzdüm mü seni patron' diye hitap ederek randevu istediği Erdoğan'dan 'Rezillik, namussuzluk, ahlaksızlık' yanıtı alınca ağlamıştı

 

Saray'ı rahatsız edecek gazeteciler
Davutoğlu'nun uçağında yer bulabilir mi?

Başbakan Davutoğlu’na soruyorum.
Aklıma takıldı:
Kendisinin son Brüksel seyahatini izleyen gazetecilerin, köşe yazarlarının acaba hangisi Tayyip Erdoğan’a rağmen uçakta çekilen o fotoğraf karesinin içinde yer alabilirdi?
Ya da şöyle sorabilirim:
Saray’ı rahatsız edici bir soruyu sorabilecek bir gazeteci acaba Davutoğlu’nun o uçağında kendisine yer bulabilir miydi?
Devam edeyim.
Bir ülkede, vergi sopası ile medya patronu hizaya getirilmek isteniyorsa...
Bir ülkede, bir medya patronu hakkındaki beraat kararını bozdurmak için Adalet Bakanı’nı Yargıtay nezdinde devreye sokabilen bir Başbakan varsa...
O ülkede medya özgürlüğünden söz edene kim inanır?
Hiç kimse.

AKP iktidarı döneminde Başbakanlık uçağına davet edilen gazetecilerin hükümete yakın yayınlardan olmasına dikkat edilmesi ve Davutoğlu'nun başbakanlığında da uygulamanın sürdürülmesi tartışılıyor

 

Efkan Ala tapelerini anımsıyor musunuz?

Saray’ı rahatsız edici soru sorabilecek bir gazeteci acaba Davutoğlu’nun uçağında kendisine yer bulabilir mi?

Efkan Ala’yı, o tapeleri unuttunuz mu?
Erdoğan’ın başbakanlık dönemindeki müsteşarını, yani devletin en yüksek bürokratını.
Hatırlamaya çalışın.
Telefonu açıp İstanbul Valisi’ne buyurmuştu:
- Kırın kapısını, alın o gazeteciyi içeri, Mehmet Baransu’yu!
Vali mırın kırın edince:
- Savcı arama izni vermiyorsa, savcıya da atın içeri... Gerekirse yasa çıkartırız.
Anımsadınız mı?
Yine aynı Efkan Ala, Başbakanlık Müsteşarı’yken Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanı Tayfun Acarer’i arar, bu kez Baransu’nun sitesinin kapatılmasını ister.
Acarer duraksar:
- Mahkeme kararı yok ama...
Efkan Ala devlet benim havasındadır:
- Bundan hiç çekinmeyin. Yaa kardeşim, biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız.
Adeta ‘güç zehirlenmesi’ne uğramıştır, devam eder:
- Koca yüzde 50 oy almış partinin iradesini söylüyorum ben, boş ver gerisini, siktir et affedersin.
Ve Erdoğan sonra bu müsteşarını İçişleri Bakanı yapar.
Şimdi Başbakan Davutoğlu’na yine soruyorum.
Böyle bir İçişleri Bakanı’na sahip bir memlekette ‘özgür medya’dan dem vursanız ne yazar, kim inanır.

Ciddiye alınacaklarını sanıyorlar

Böylesine dev bir korku dalgası kabartanların ülkesinde demokrasi, hukuk ve özgürlükten söz etmek komik kaçar

Paralel darbe diye yolsuzlukların, hırsızlıkların üstünü örtenler…
Paralel darbe diye kendi darbelerini yapanlar…
Yargı bağımsızlığını yerle bir edenler…
Kuvvetler ayrılığını yok edenler…
Kendilerine biat etmeyen her gücü hain ilan edenler…
Hoşlanmadıkları bazı kararları veren Yargıtay’a, Danıştay’a, Anayasa Mahkemesi’ne hain damgası vurmaya kalkışanlar…
İş dünyasının en büyük örgütü TÜSİAD’ın başkanlarını, ‘hukuk devleti’ni dillendirdikleri için, paralel darbe iddiasını sorguladıkları için vatan haini ilan edebilenler…
Tetikçi gazeteleriyle tam sayfa sindirme kampanyaları yapabilenler…
Tam sayfa gazete ilanları ile muhalif sesleri korkutma kampanyaları başlatanlar…
Böylesine dev bir korku dalgası kabartanların ülkesinde demokrasi, hukuk ve özgürlükten söz etmek komik kaçar.
Demokrasiyi demokrasi yapan değerlere baltayı indirenler, sonra da kalkıp -Davutoğlu gibi- “Türkiye’nin başarı öyküsünü çekemeyenler, Erdoğan’ı şeytanlaştırma kampanyası başlattılar” diyecek ve ciddiye alınacaklarını sanacaklar…
Güldürmeyin insanı.
İyi pazarlar!

 

             

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ermeni kardeşlerimin 24 Nisan soykırım acısını, Hrant Dink'in "23,5 Nisan" yazısıyla paylaşıyorum

"Kim nasıl anlayabilir bunu bilemiyorum ama hem Ermeni olmak, hem Türkiyeli; hem 23 Nisan'ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak bütün hüznüyle..."

Ortadoğu cehennemine Gazze'ye BARIŞ gelecek mi?

İsrail, İran ve Filistin'de iktidarlar değişmedikçe, Batı'nın İsrail'e kayıtsız şartsız desteği son bulmadıkça, Hamas şiddet ve terörden vazgeçmedikçe Ortadoğu'da barış kapısı açılmaz!

Paris'ten, yaşlı hatıralarla...

Yürüyorum Paris sokaklarında, yoksa gençliğimi mi arıyorum?..