31 Mart 2016

Erdoğan’la asker tiyatro mu yapıyor?

Askerle Erdoğan birbirini sevebilir mi, birbirine güvenebilir, inanabilir mi?

Tayyip Erdoğan geçen gün Harp Akademileri Komutanlığı’na gitti, generallere, subaylara seslendi:

- Yiğit arkadaşlarım!
- Sizlerle gurur duyuyorum.
- Sizler yiğitsiniz.
- Cesursunuz.
- Eğitimlisiniz.
- Bilgili ve dirayetlisiniz.
- Sadakatlisiniz.
- Sizlerle iftihar ediyorum.

Dünkü yazımı bu konuya ayırmış, sormuştum:

- Erdoğan mı değişti, asker mi?
- Erdoğan mı askeri teslim aldı, asker mi Erdoğan’ı?

Erdoğan’ın Harp Akademileri konuşmasıyla ilgili olarak bugün aklıma başka sorular takıldı.
Gelişi güzel şöyle sıralayabilirim:

Erdoğan, Harp Akademileri’nde 27 Mart’ta yaptığı konuşmada kuvvet komutanlarına ve subaylara seslenerek ‘Her fırsatta söylüyorum; tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Sizlerin huzurunda buna bir de tek ordu, tek komutan vurgusunu da eklemek isterim’ dedi

 

Asker, Erdoğan’ı sevebilir mi?
Asker, Erdoğan’ı samimi bulabilir mi?
Asker, Erdoğan’ın değiştiğine inanabilir mi?
Ya da Milli Görüş gömleğini sırtından çıkardığına inanabilir mi? 
Asker, Erdoğan’ın hayata,
Türkiye ve dünyaya bakışını beğenebilir mi?Paylaşabilir mi?
Asker, Erdoğan’ın Atatürk’e, laik cumhuriyete, din ve devlet işlerine bakışını olumlu bulabilir mi?Asker, Ergenekon ve Balyoz’la ilgili olarak, “Ben bu davaların savcısıyım” diyebilmiş Erdoğan’a güvenebilir mi?
Asker, kendi komutanlarının, kendi silah arkadaşlarının hapse atıldığı, yıllarca yargılandığı bir dönemin Başbakan’ından, Erdoğan’dan nereye kadar hoşlanabilir?
Asker, bir Genelkurmay Başkanı’nın ‘terör örgütü  iderliği’nden yargılanmasını ne kadar içine sindirebilir? Asker, “Paralelciler bizi aldattı” deyip işin işinden sıyrıldığını belirten Erdoğan’a ne kadar inanabilir, onu bu konuda ne kadar affedebilir?
Ya da affeder mi?
 Asker, bir cumhurbaşkanı olarak, bir başkumandan olarak Erdoğan’ı ne kadar içine sindirebilir? Asker, sırtını sistemli bir  biçimde Batı’ya dönen, yüzünü Doğu’ya, İslam alemine çeviren, Batılı hayat tarzından hiç hoşlanmadığını her fırsatta belli eden bir Erdoğan’a sempati duyabilir mi?
Asker, Erdoğan’ın Atatürk’e, laik cumhuriyete ihanet ettiğini düşünüyor olabilir mi?
Böylesi duygu ve düşünceler kafaların arkasında saklı duruyor olabilir mi? 
Asker, askeri vesayet kurumlarının büyük ölçüde yerli yerinde durduğu, ‘Atatürkçü yetişme ve eğitim’ tarzının askeri okullarda, akademilerde aynen devam ettiği bir ortamda, Erdoğan’a bakış açısını nereye kadar değiştirebilir ki?..

Bu kadar soruyu alt alta sıralamak darbe kışkırtıcılığı mı, kışlaya dönüp bakma alışkanlığını kaşımak mı? Hayır, ikisi de değil

Sorular çoğaltılabilir ama gereksiz.
Peki, neden bu kadar soruyu alt alta sıralıyorum ki?
Yoksa darbe kışkırtıcılığı mı?
Çoktandır ortalıkta gözükmeyen kışlaya dönüp bakma alışkanlığını kaşımak mı?
Elbette hayır, ikisi de değil.
Sadece bir durum tespiti yapıyorum.
Ayrıca cuntacılık nedir, iyi bildiğimi sanıyorum.
Bizzat yaşadığım için öyle.
Üstelik, başta Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım olmak üzere kitaplarını da yazdım.
Bu kitapları da darbecilik tarihin çöp tenekesine atılsın, Türkiye’de de asker, demokrasilerdeki gibi, seçilmiş sivil otoriteye tabi olsun diye yazdım.
Bu arada not düşmekte yarar var.
Bugün darbe deyince, daha çok akla askeri darbeler geliyor.
Oysa sivil darbeler de var.
Seçim sandığı yoluyla gelen darbeler...
Bunlardan birini şimdi kendi ülkemizde yaşamaktayız.
Erdoğan adım adım kendi ‘sivil diktası’nı yerleştiriyor.
Anayasayı ‘bekleme odası’na alıyor.
Rejimi fiilen değiştiriyor.
Anayasa Mahkemesi kararlarına uymuyor.
Güçler ayrılığı’nı, ‘yargı bağımsızlığı’nı çiğniyor.
Sözü daha fazla uzatmak istemiyorum.
Bugün asker kışlasında!
Asker, seçilmiş ‘sivil otorite’ye tabi gözüküyor.
Peki ya sivil otorite, demokrasi ve hukuka bağlı mı?
Hayır değil.
Asıl mesele de burada düğümleniyor.
Bu düğümü nasıl çözeceğiz?
Halkın oyuyla gelen, ‘oyunun temel kuralları’nı unutmaya başlarsa n’olacak?
N’apacağız?..
Hem askeri, hem sivil darbelere hayır derken bazen aklıma takılan şu soruyla yazımı noktalıyorum:
Acaba Erdoğan’la asker, geçen gün bir sahnesine Harp Akademileri’nde tanık olduğumuz bir tiyatro oyunu mu oynamaktalar?..

Yazarın Diğer Yazıları

Taksim Meydanı 1 Mayıs'lara açılmadıkça, cezaevleri boşalmadıkça...

Bu ülkede demokrasiden, hukuk ve adaletten, özgürlükten söz edilemez

Ermeni kardeşlerimin 24 Nisan soykırım acısını, Hrant Dink'in "23,5 Nisan" yazısıyla paylaşıyorum

"Kim nasıl anlayabilir bunu bilemiyorum ama hem Ermeni olmak, hem Türkiyeli; hem 23 Nisan'ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak bütün hüznüyle..."

Ortadoğu cehennemine Gazze'ye BARIŞ gelecek mi?

İsrail, İran ve Filistin'de iktidarlar değişmedikçe, Batı'nın İsrail'e kayıtsız şartsız desteği son bulmadıkça, Hamas şiddet ve terörden vazgeçmedikçe Ortadoğu'da barış kapısı açılmaz!