30 Nisan 2015

Demek ki neymiş, Kürt sorunu yokmuş!

Kürt sorunuyla ilgili olarak geçmişin muhafazakâr liderleri neyse, Erdoğan da odur…

 

Saray’daki Sultan yine buyurmuş:
“Kürt sorunu yoktur.”
Devam etmiş:
“Ne sorunuymuş?.. Kürtler devlette görev mi almıyorlar?.. Siyaset mi yapmıyorlar?..”
“Eğitimi, sağlığı, adaleti, tarımı ulaşımı, enerjiyi alın, bunların hangisini götürmedik Kürtlere?..”
“Siz masaya oturamazsınız.”
“Böyle bir masa yok!
“Taraf da yok!”
“İzleme heyeti de yok!”
Böyle buyurmuş Saray’daki Sultan.
Soğukkanlı düşünelim.
Kürt sorunu yoksa...
Taraf yoksa...
Masa yoksa...
O zaman iki yıl boyunca yaşanan bütün bu gelgitler niye?
Ankara-İmralı-Kandil arasındaki diyalog üçgeni nedir?
MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Erdoğan’la Öcalan arasında bunca zaman niçin mekik dokudu?
İmralı ziyaretleri sonrasında Sırrı Süreyya Önder, neden arada bir Tayyip Erdoğan’a uğradı?
Soruyorum:
Kürt sorunu yoksa, taraf yoksa, Kürtlerin Türklerden fazla bir eksiği de yoksa, o zaman bütün bu görüşmeler, laf olsun torba dolsun diye mi yapıldı?
Veyahut:
Bütün bunlar Erdoğan’ın seçim sandığına dönük oyalama taktikleri miydi?
Ankara-İmralı-Kandil arasında iki yıl devam eden gelgitler, Erdoğan zaman kazansın, seçim kazansın diye mi yapıldı?
Anlaşılan öyle.

'Keşke Kürt sorunu demeseydim'

Saray’daki Sultan yine buyurmuş: 'Kürt sorunu yoktur.' O zaman Ankara-İmralı-Kandil arasındaki diyalog üçgeni nedir?

Bu arada not etmekte yarar var.
Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur!” görüşü pek yeni sayılmaz.

Yıllar öncesine gidiyor.
Hatırlamakta yarar var.
Erdoğan, 2005’te Başbakan olarak Diyarbakır’da güzel bir konuşma yapmıştı.
Hatta bu konuşma, bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın ağzından çıkan bir ilkti.
Şu cümlesinin altı kalın olarak çizilmişti:
“Türkiye’nin Kürt sorunu vardır; bizim de sorunumuzdur; devletin de bu konuda hataları olmuştur.”
Ben de 2005’de bir yazıyla Erdoğan’ın bu Diyarbakır konuşmasını değerli bulduğumu Milliyet’teki köşemde belirtmiştim.
Ama aynı Erdoğan bu konuşmasından bir süre sonra Cengiz Çandar’a, “Keşke Kürt sorunu demeseydim, hata oldu” diyebilmişti. (İsteyen, Cengiz Çandar’ın Mezopotamya Ekspresi adını taşıyan kitabına bakabilir)

İmralı'da Abdullah Öcalan, Ankara'da Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan'la görüşen HDP heyeti, bilgi vermek üzere gittiği Kandil ziyaretlerinden birinde. Soldan sağa: HDP Grup başkanvekilleri İdris Baluken, Pervin Buldan ve İmralı Heyeti Sözcüsü Sırrı Süreyya Önder

 


Geçmişin liderleri neyse,
Erdoğan da odur

Erdoğan, 2005’te 'Kürt sorunu vardır; devletin de hataları olmuştur' çıkışını yapmış, ama sonra 'Keşke Kürt sorunu demeseydim, hata oldu' diyebilmişti

Evet, sonraki yıllarda daha iyi anlaşıldı.
Kürt sorunu yoktur” derken, Erdoğan kendi gerçek düşüncesini dile getirmektedir.
Bir başka deyişle:
Kürt sorunuyla ilgili olarak geçmişin muhafazakâr liderleri neyse, Erdoğan da odur.
Kemalist liderler neyse, Erdoğan da odur.
Onlar gibi, Erdoğan da ‘Türk milliyetçisi’dir.
Aralarındaki fark gelince:
Onlar laik, Erdoğan dindar ve ‘İslamcı’dır.
Onlar gibi Erdoğan da, demokrasiyi demokrasi yapan farklılıkları dışlar.
Bu ülkede Türk milliyetçisi muhafazakâr liderler, Kemalist liderler yıllar yılı, tıpkı bugünkü Erdoğan gibi Kürt sorunu olmadığını söylediler.
Kürt sorunu yok, terör sorunu var” dediler.
Kürt sorunu yok, işsizlik sorunu var” dediler.
Tıpkı Erdoğan gibi onlar da, “Kürtler, devlette görev mi almıyorlar?.. Siyaset mi yapmıyorlar?..” diye nutuk attılar.
Tıpkı Erdoğan gibi onlar da, “Eğitimi, sağlığı, adaleti, tarımı ulaşımı, enerjiyi alın, bunların hangisini götürmedik Kürtlere, neleri eksik ki?..” diyebildiler.
Ama bütün bu politikalar, Türkiye’de kan ve gözyaşının yolunu kesmedi.
Türkiye’de barış, demokrasi ve hukuk devletinin yolunu açmadı.

Toplum mühendisliğine soyundu

2005’te o ‘Diyarbakır konuşması’nı yapan  Erdoğan’la bugünkü Erdoğan aynı değil.
Erdoğan değişti.
Ya da aslına rücu etti.
Erdoğan artık tıpkı bir zamanların Kemalistleri gibi ‘toplum mühendisliği’ne soyunmuş durumda.
Laik Kemalistler’in Türkiye’yi bir zamanlar götürdükleri bir ‘uç’tan Türkiye’yi alıp, tam ‘öbür uc’a götürmek isteyen bir Erdoğan var sahnede.
Laik olmayan, İslami olan, Sünni ve Türk olarak demokrasinin değil, İslamın ipine sarılmış bir yeni Türkiye, -ya da yeni Osmanlı- hayalinin peşine düşmüş bir Tayyip Erdoğan...
Bu nedenle, Kürt sorunu yok diyor.
Bu nedenle, ‘çözüm süreci’nden sadece ‘silah bırakma’yı ve ‘dağdan inme’yi anlıyor.
Bu nedenle, çözüm sürecini sadece ‘genel af’fa endeksliyor.
Bunun içindir ki, ana dilde eğitim hakkıydı, güçlü yerel yönetimdi ya da kültürel ve yönetsel özerklikti, yeni bir vatandaşlık tarifiydi, demokrasi ve hukukun üstünlüğü rejimini yerli yerine oturtacak gerçekten demokratik bir anayasaydı, bütün bunlar Tayyip Erdoğan’da yok.

28 Şubat'ta Dolmabahçe'de bir ilk yaşanmış, hükümet, HDP ve MİT temsilcilerinden oluşan heyet, ortak açıklamalar yapmıştı. Soldan sağa: MİT Müsteşar Yardımcısı Muhammed Dervişoğlu, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile HDP'den Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken

 


O cılkı çıkmış edebiyat barış getirmez

Geçmişin muhafazakâr liderleri neyse, Erdoğan da odur.  “Kürtlerin neyi eksik ki?” edebiyatıyla bu ülkede barışın kapısı açılmaz

Uzun lafın kısası:
Erdoğan’la Öcalan, Ankara’yla İmralı ve Kandil arasında ‘nihai çözüm’le ilgili olarak
makas farkı çok geniş.
Biz dağa piknik yapmak için çıkmadık!” diyenlerin sesine kulak vermeden, İmralı’yı elinin altında bir rehine gibi gören, gerçek demokrasi ve hukuk devletinin yollarına sabırla taşlar döşemeden, o malum cılkı çıkmış “Kürtlerin neyi eksik ki?” edebiyatıyla bu ülkede barış ve huzur kapısı açılmaz.
Sadece geçmişin yanlışları tekrarlanır.
İşte bunun içindir ki, 7 Haziran’da HDP’nin barajı geçmesi ve Saray’daki Sultan’ın saltanatına son verilmesi barış ve demokrasi açısından yaşamsal nitelik taşıyor.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ermeni kardeşlerimin 24 Nisan soykırım acısını, Hrant Dink'in "23,5 Nisan" yazısıyla paylaşıyorum

"Kim nasıl anlayabilir bunu bilemiyorum ama hem Ermeni olmak, hem Türkiyeli; hem 23 Nisan'ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak bütün hüznüyle..."

Ortadoğu cehennemine Gazze'ye BARIŞ gelecek mi?

İsrail, İran ve Filistin'de iktidarlar değişmedikçe, Batı'nın İsrail'e kayıtsız şartsız desteği son bulmadıkça, Hamas şiddet ve terörden vazgeçmedikçe Ortadoğu'da barış kapısı açılmaz!

Paris'ten, yaşlı hatıralarla...

Yürüyorum Paris sokaklarında, yoksa gençliğimi mi arıyorum?..