26 Şubat 2016

Aramıza hoş geldiniz, mutluyuz, ama daha yapacak çok iş var!

Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla ilk kez bir iyimserlik kıpırtısı...

Can Dündar’la Erdem Gül özgürlüklerine kavuştular, yeniden aramızdalar.
Sevindik.
Karanlığın içinden bir umut ışığı yandı.
Bunun için de mutluyuz.
Ayrıca, uzun zamandır ilk kez iyimserlik verici bir şeyler kıpırdadı içimizde...
Anayasa Mahkemesi’nin Dündar-Gül kararı olumlu bir gelişme.
Hukuk adına olumlu...
Yargı bağımsızlığı adına olumlu...
İfade özgürlüğü adına olumlu...
Gazetecilik adına olumlu...
Yüksek mahkemenin kararı, sevgili Can’ın da altını çizdiği gibi, insana Ankara’da da yargıçlar var dedirtiyor.
Ama henüz yolun başındayız.
Önce, Dündar-Gül davasının tamamen düşmesi gerekiyor.
Gazeteciliğe ve ifade özgürlüğüne vurulan zincirlerin bu memlekette tümüyle kırılması için hapisteki 30’u aşkın meslektaşımızın da demir parmaklıklar arkasından kurtulmaları lazım.
Daha başka koşullar da var yerine getirilmesi gereken:
Yargı bağımsızlığı...
Güçler ayrılığı...
Hukukun üstünlüğü...
Barış...
Bir başka deyişle:
Saray’ın yargı üstündeki kapkara gölgesinden bir an önce kurtulmak şart, demokrasi diyorsak, özgürlük diyorsak, barış diyorsak.
Başka çaremiz yok.
Can Dündar’ın Silivri çıkışındaki şu sözlerinin altını bir kez daha çizmekte yarar var:

Kusura bakmayın, bu saate kadar beklettik sizi.
Bizim de, bekletenlerin niyeti de, tarihin 25 Şubat’tan 26’sına geçmesiydi.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın doğum günü kutlu olsun.
Biz de evlilik yıldönümünde içeri girmiştik.
Bu da  kendisine doğum günü hediyesi oldu.
Anayasa Mahkemesi’nin kararının tarihi bir karar olduğunu düşünüyoruz.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı sadece bizim değil; bütün meslektaşlarımızın, basın özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün önünü açmıştır.
Saray'a tabi olmayan bir yargı kurumu, saraya tabi olmayan bir medyanın önünü açacak çok tarihi bir karar verdi.
Bizim ödediğimiz bedel, Türkiye’de gazetecilerin ödediği bedelin yanında bir hiçtir.
Bizimki bir hiçtir.
Bu meslek bu haberleri yayınlayabilmek adına ölüm bedelleri ödedi.
Bizimki onun yanında bir hiç. Sizler sayesinde dik durduk, sonuç aldık.
Her türlü tehdide rağmen o haberleri o savunacak hâle geldik. 
Tek şey diliyordum içeri girerken:
O bizi içeri tıkan kin, öfke bizi zehirlemesin!
Biz zehirlenmedik.
Mücadele etmeye çok kararlıyız. Kendimizi savunmaya devam edeceğiz.
Davamız devam edecek.
Biz çıktık, 30’u aşkın meslektaşımız içeride.
Takipçisi olacağız.
Umut nöbeti devam etmeli.
Bu toplama kampı müze olana kadar mücadele etmeye sonuna kadar devam edeceğiz.
İçeride gazeteci arkadaşlarımız "Bizi unutmayın" dediler.
Bu karar onların da çıkmasına emsal olacaktır.
Bunun iyi bir başlangıç olmasını ümit ediyorum.
Ankara’da yargıçlar varmış, bunu da öğrenmiş olduk.
Göreceksiniz Türkiye’de bir şeylerin değişmeye başladığını herkes görecek.
Çok umutlu olarak çıkıyoruz buradan.

Sevgili Can, sevgili Erdem;
Biz de umutluyuz.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı ve sizin çıkışınız, karanlığın içinden bir umut ışığı yaktı.
Uzun zamandır ilk kez içimizde şöyle bir iyimserlik kıpırdadı.
Hoş geldiniz.
Demokrasi ve özgürlük adına daha yapacak çok işimiz var.

Yazarın Diğer Yazıları

Bugünün dünyası, bugünün Türkiyesi beni korkutuyor

Trump'la yanında Hitler selamı veren Elon Musk'ın dünyası, Zamane Diktatörleri'nin dünyası, Erdoğan'ın Türkiyesi beni korkutuyor…

Kıbrıs çıkarmasında tarihi yaşarken yakalamak: Yarım yüzyıl önce atlattığım haberin hikâyesi

Londra’da uçağa doluştuk, Ankara'ya dönüyoruz. Ne oldu Londra'da?.. Kıbrıs'a çıkacak mıyız?.. Her kafadan bir ses çıkıyor. İçim içimi yiyor. İçim içime sığmıyor. Atlayacak mıyım haberi?.. Uçağın ön tarafına doğru yürüyorum. Perde aralığından Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık gözüme çarpıyor. Soruyorum: Beyefendi, ne oluyor?..

Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’den: Barışa en yakın zamandayız, düne göre umudum misliyle fazla!

2024'ün sonunda Türkiye'nin önünde bir umut penceresi açıldı mı? Bu soruya, ihtiyatlı bir dille, "Evet açıldı" diyorum. Aynı soruyu, cumartesi günü İmralı’ya giden Pervin Buldan ile Sırrı Süreyya Önder'e de sordum…

"
"