04 Şubat 2015

Merheba: Çığlığın dili yok

Direniyorum acılarına yine dünya... İnadına yaşıyorum ama sorma...

Direniyorum acılarına yine dünya...

İnadına yaşıyorum ama sorma... *

Rojtiya demxane” yazıyor; beklerken çay içtiğim tahta tabureli’de...

Anlamını soruyorum, “Ben Zazaca bilmiyorum ki” diyor.

Sormuş soruşturmuş “Gün burada çayhanesi...” imiş meali.

Zazaca afişleri keşfedip sahneyi buluyorum; elimle koymuş gibi...

Şermola Performans’ta** Merheba adlı*** oyundayım. Ortadaki harf “e”. Özellikle vurgulu...

 

Replikler

 

Bana bir ip ve tığ ver dedim anneme...

Amarım şimdi seni...

Mahallenin ortasında eteği sıyırıp bakmak olmaz...

En derin uykudan uyanan topraktık; su dolu memelerdik...

Görüp de selamlaşmadığımız mahalleliler vardır, bu kız onlardan...

Bazı replikler var ki gitmiyor. (Bu yazının başlığı da onlardan biri, Aslı Erdoğan’a ait dediler) Kim ne yaşadıysa, o, bavullarımızda birikmiyor mu? Roland Barthes’ın The Death of the Author’u gibi... Yazar öldü ve kim ne isterse/görebilirse onu alıyor aynı metnin içinden...

Başka başka satırların altını çizerek ayrılıyoruz salonlardan, kitaplardan, ilişkilerden hatta...

Kesik kesikti oyun. Kesik meme uçları/kollar/diller...

Oyuncular

 

Nagihan Gürkan... Duruydu ve “orada”ydı. (Tam o an sahnede olmak; her bir şeylerden soyunup... Bununla her zaman karşılaşamıyorum). Tekrar edip durduğu o kıymetli repliğin ne anlama geldiğini oyun sonrasında kendisine sorma fırsatım oldu. (Bakalım siz neyi merak edeceksiniz?) Gürkan’ın çırpınan / çıplak / tozlu ayaklarına ve çok daha ötesine en derin sevgilerimle... Bir de, çığlığına karışmış gülücüğüne...

Rıdvan Erdem Kaynarca... Replikleri kıvrak ve elverişliydi; oyunculuğunu sergilemesi için bulunmaz fırsat gibiymiş bu ve üstesinden çok iyi geliyor. İçimi sıktı bu oyun kişisini dinleyip durmak... Vır vır vır... Amaç da belli ki buydu zaten. Kendi karakterleri (öyle diyeyim) arasındaki ani / başarılı geçişlerini izlemek haz verdi bana. Fısıldadığı / çıldırdığı / başkanını aradığı anlardaki / küfürlerindeki çaresizliğine, kravatını kesip kırparak selam ediyorum “burada”n. Dilediğin özür kabul edildi bence. Ne kadar olabilirse o kadar artık...

Burcu Eken... Çat çat çat diye attı durdu bedenini oradan oraya. Işık, diline ve bedenine daha çok vursun istedim. Sertti. Oyunun içeriği gibi... Ay parçası Ekenciğim, yolun açık olsun, yazdığın / yazacağın / çıkışta bahsettiğin o güzelim kitaplarını merakla bekliyorum. Bedenini kullandığın gibi yazıyorsan eğer (ki genelde öyle olur; öz hep aynı öz, başka formlarda “kendi”ni gösterip duruyor sanki) değmeyelim keyfimize...

 

Dertleşir gibi...

 

“Nasıl buldunuz oyunu” dediler çıkışta. İlk şu kelime dökülmüş dudaklarımdan: dertleştik. Kafamın içindeki sesler / fısıltılar sahnede vücut buluverdi.

Bunları geliştirmek yıllarımızı aldı” diyen karar vericiler...

Küfürlerin ezip / belki yeniden kurup geçtiği...

Bir fotoğrafın arabı...

Trençkot ve poşu...

Örttü yazı bizi...

Saçını açar “kendimim” der kadın...

 

Fatmagül Berktay

İfşayı engellemek için kesilen (!) dilimiz; sahiden bu yolla susturulabilir mi? ****

Yaşamak için yeni bir dil arayanlardan bahsediyor Berktay. Tarihin Cinsiyeti ve Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın adlı çalışmalarını (yalayıp yutarak) okumuştum. Bu çizgiden bakınca Berktay’ın varlığı /sesi / çalışmaları oyuna el vermiş. Bin şükür ki var Fatmagül Berktay...

Tarihin cinsiyeti malum. Töre etkiliyor. Gelenek üstüne çöküyor.

Susarak konuşan Keje geliyor aklıma. Sesini arayan tüm kadınlar / kadın olmayanlar / hepimiz geliyoruz sonra.

 

Bir tür dekor / oyuncu olarak video

 

Çiçek açan tomurcukları vajinaya benzettim.

Seyirciye vuran / gözümüzü alan keskin ışıktan sonra “o ben miyim / ben sen misin / öteki ben miyim / beriki sen misin”ler çıktı adeta.

Bütünü oluşturan parçalar birbirinden farklıdır; evet, Gestalt da demiş bunu; yani o görseldeki bütüne (toplum) her birimiz (birey) dahiliz. Onu tek tek bizler oluşturuyoruz. Tektipleşmeden zenginleştirerek / besleyerek / büyüterek... Homojenleştirmeden... Her bir bileşene verilen ayrı ehemmiyet ile... Tohum... Tomurcuk...

Çünkü evet “Bitsin artık” diyenler benzer duygularla ağlıyor.

Duvarların dili oldu da konuştu oyun boyunca.

İmajı / fısıldaması / yazısı ile... Gör / duy / oku yani.

Genç adam ezberledi o satırları ve yer yer şapşal “dikmen” oldu.

Öğretmendi duvar bazen. Mamak Cezaevi işkencelerine dokundu. İnsanlar üzerinde yapılan ilaç deneylerine... Bazen de öğrenci evlerine...

 

Eye-then-tea-tea(identity) / Kimlik: Ben-öteki*****

 

Vatandaş Kürtçe konuş” dedi. Şu kadar dönüyor dilim benim: “Rojava ezmir der zinke pusula ez naşimire dersinke pusula ez mir nazım ej mire...”

(Olduğu gibi bırakıyorum, umarım anlaşılıyordur...)

Anadilinin izini süren, pusula iğnesi arayan bir kadın... Elbet bulacak / koruyacak / şakıtacak dilini...

İtaat etmeyerek hadım edecek sonra.

Kürtçe öğrenen / ders alan Türk arkadaşlarım var benim...

Hem öğrenmeyince “bacısına küfrettiğini nereden bilebilir” diyorlar...

Belgeselimi, Kürtçe altyazı ile isteyen festivallere göndermeye çalışırken şaşırmıştım. Ne kadar verili bir dil içinde dönüp durduğuma... Burnumun ucundakilere, nasıl uyuşturulduğuma...

Çok yaşa deyince ağzını kapattı kravatlı... Daha fazla yazamayacağım.

Türkçe, Kürtçe, Galisyanca...

 

Bitti

 

Dilerim dışlamalar / dışarıda bırakmalar / şiddet olmasın şu üç günlük dünyada.

Gördüm ki Merheba’yı (her şeye rağmen) -yani sıfır bütçe / pek çok kez şiddete maruz kalmışlık / travma yaşamışlık- sahneye koyduktan sonra, bir bira ile dostlarla kutlamak gibisi yokmuş.

İzleyince / yazınca dahil olmuş hissettim... Teşekkür ederim (yönetmenimiz) Mehmet Atak ve Şermola’ya... (Ve “tüm ekibe” demekten başka çarem yok gibi; hoş görün, tek tek yazmadım isimlerinizi...)

Ve evet dostlarım... İğne battı; canımı yaktı...

Biz de sizdeniz...

Kendimiz oldukça boşalıyor o anlamlar...

Ben gördüm.

Belki tüm diller “baba” değildir be “koçum”..(!)

Hem ben bulmuştum.

Bir ara onu da anlatırım.

 

________________________________________

 

 

* https://www.youtube.com/watch?v=5M99CuVuiog

** http://www.sermolaperformans.com/ (Merheba adlı oyunu 5-12-19-26 Şubat’ta Şermola’da izleyebilirsiniz)

*** http://www.veleye.com/grup-tillo-merheba-kurtce-ilahi/

**** https://www.youtube.com/watch?v=SqKIOyMpcfA

***** https://www.youtube.com/watch?v=e22lS2YtaYI

 

Yazarın Diğer Yazıları

İran’ın cesur kadınları: Jin, Jiyan, Azadi!

Çoğu İranlı temel özgürlükler ve demokrasi uğruna canını feda etti

Mad Pride ya da ‘Delilerin’ Onur Yürüyüşü

Mad Pride’ın amacı stigma ile mücadele etmek, ‘delilerin’ haklarını savunmak, çeşitli politikalara etki etmek, beraberce güçlenmek, bazen biraz eğlenmek ve misal ‘psikopat’, ‘manyak’, ‘şizo’, ‘deli misin nesin’ demeden önce bir kez daha düşünmeyi hatırlatmak

LGBTİQA+ hakları insan haklarıdır!

Kendimiz dışındaki insanların var oluşlarını öldürmeye yeltenmekle övün(e)memeliyiz, bundan olsa olsa utanç duyulur.