30 Mart 2015

Selahattin Demirtaş'ın hayatı tehlikede mi?

Umarım Demirtaş yanılıyordur, umarım iktidar her türlü çılgınlığı yapmayı göze alamaz

Seçim kampanyasında heyecan ve gerginlikler yaşanması olağan sayılabilir; ama ülkenin dördüncü büyük partisinin lideri kendi can güvenliğinden kuşku duyduğunu dile getiriyorsa bu normal değildir.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın önceki gün partisinin il başkanları toplantısında yaptığı konuşmanın bir bölümü çok önemliydi:

“Eğer ki bu seçim kampanyası döneminde başımıza bir iş gelirse, olabilir, benim bütün arkadaş ve yoldaşlarımdan özel bir ricamdır: Bu gemi limana götürülecek, sizlere emanettir. Bunu sizler başaracaksınız. Ben buna canı gönülden, yürekten inanıyorum. Çünkü biz tek bir adam hareketi değiliz."

Bu sözler veya bu sözlerin içinde de yer aldığı haber, birçok medya kurumu tarafından ya görmezden gelindi ya da kısaca aktarıldı.

Oysa bu, sıradan bir seçim konuşmasına pek benzemiyordu. Demirtaş ciddi bir tehlikeye dikkat çekiyordu.

HDP lideri daha önce de bazı uyarılar yapmıştı, ama onlar farklıydı. Örneğin, 20 Mart’ta Van’da şöyle demişti:

“Seçim döneminde HDP’nin yükselişini durduramayacakları için provokasyonlar yapacaklardır. Batman’da yapılan da buydu. Batman’dan onlarca ölüm çıkabilirdi. Bu kritik 3 ay süresinde ne kadar kışkırtırlarsa kışkırtsınlar bu yürüyüşten vazgeçmeyeceğiz.”

Bir gün önce de Şanlıurfa’da şunları söylemişti:

"Seçim döneminde, hassasiyetlere saldırılar gerçekleştirebilirler. Sorumluluğu ya HDP'ye ya da diğer toplumsal hareketlere yükleyebilirler. Gençlerimizi tahrik etmeye çalışacaklar. Gerekirse on adım geri atmaktan korkmayın. Bunların provokasyonlarına gelmeyeceğiz."

Ancak bu kez Demirtaş - yukarıdaki bölümden anlaşıldığı kadarıyla - bizzat kendisine (ve/veya parti yönetimine) yönelik bir provokasyon, suikast, saldırı ya da katliam yapılmasını ihtimal dahilinde gördüğünü belli ediyor.

 

 

İktidar kıran kırana bir koşuda

 

 

Türkiye Ağustos ayından bu yana yoğun bir girdabın içinde. İktidar, yalnızca milletvekili seçimleri için değil, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın aklındaki “Başkanlık rejimi”nin kuruluşu ve bütün siyasi yapının tek bir adama göre yeniden düzenlenmesi için gergin bir yarış başlattı.

Erdoğan’ın yenilgiye karşı gösterebileceği herhangi bir hoşgörü ve tahammülden bahsetmek mümkün değil. O sadece zafer istiyor.

Emrindeki herkesi ve her şeyi cepheye sürüyor. Kendisi de tarafsızlık yeminini her gün bozarak “400 milletvekili vereceksiniz” diye şehir şehir geziyor.

AK Saray’la ilgili değişiklikler, “iç güvenlik yasası”, “örtülü ödenek”, yandaş medyanın giderek ölçüsüz ve acımasız bir propaganda makinesine dönüşmesi, Twitter’da aktiflerini çılgınlık düzeyine yükselten AK troller...

Bütün bunlar iktidarın 7 Haziran seçimlerine ne kadar önem verdiğini ortaya koyuyor.

Son yıllardaki kutuplaştıran ve ötekileştiren gergin üslup, şimdi daha da sertleştiriliyor. Yandaş köşelerde ve sosyal medyada, özellikle muhalif partiler ve liderlerle ilgili yazılanlara bir göz atmak yeterli.

HDP ve lideri Demirtaş, seçimlerde oynadıkları özel rol nedeniyle yandaşların hedefinde ayrı bir yer tutuyor. Nedeni açık: HDP yüzde 10’luk barajı aşabilirse Erdoğan’ın planları bozulacak.

Ayrıca Demirtaş, Erdoğan’a ve iktidara karşı sert bir muhalefet yürütüyor. AKP, “barışı bahşetme vaadi” ile dizginleyebileceğini sandığı bir siyasi hareketin başında bu kadar “uzlaşmaz” ve karizmatik bir liderin olmasından rahatsız.

Cumhurbaşkanı bir taraftan kükrüyor:

Birileri çıkmış ne diyor, artık tek adamsın, yanında kimse yok. Ya ben cumhurun başkanıyım ya! Kendini bil, haddini bil, neslini bil!"

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan da diğer taraftan atağa kalkıyor:

“Erdoğan herhangi biri değildir. Demirtaş’ın açıklamaları süreci zehirlemiştir, iklimi bozmuştur.” “HDP’nin barajı aşamaması halinde kıyamet kopmaz.” “Ayrıca Demirtaş’ın ve Kandil’in yaptığı açıklamalar, sanki İmralı’yı etkisiz hâle getirmeye çalışıyor gibi.”

Yani iktidar, kendi elinde mahkûm olarak tuttuğu bir Kürt lideri örnek göstererek özgür politika yapan bir başka Kürt lideri eleştirmeyi deniyor.

 

 

HDP ve Demirtaş hedefte

 

 

Resmî yöneticiler kısmen ölçülü davranarak bir söylüyorsa, yandaş kalemler bin söylüyor, AK troller ise milyon…

Demirtaş’ın “hedef gösterildiğini ve tehditler aldığını” belirtmesi bu süreçten bağımsız değil.

Cumartesi günü Demirtaş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirdikleri zaman hakarete uğradıklarını dile getirerek şöyle diyordu:

“Tetikçisi olan, parayla tuttukları gazeteciler akşamları televizyonda, gündüz köşelerinde bizlere saldırarak, tehditler yağdırarak geri adım attırmaya çalışıyorlar.”

Demirtaş’ın son açıklamalarını sorduğum bir HDP yetkilisi, parti Eşbaşkanı’na yönelik hakaret ve tehditlerin uzunca bir süredir devam ettiğini, zaman zaman ailesini bile hedef aldığını vurguladıktan sonra ekledi:

“HDP Hukuk Komisyonu bunları Cumhuriyet Savcılığı’na bildiriyor. Ancak bugüne kadar ne herhangi bir soruşturma açıldığını duyduk, ne de tehdit kaynağı tweet hesaplarının araştırıldığını.”

İlginç, değil mi?

“Cumhurbaşkanı’na ters baktın, el kol işareti yaptın, karikatür çizdin, tweet gönderdin” denilerek Erdoğan’ı rahatsız edebilecek en ufak bir işaretin bile üzerine devletin bütün güvenlik ve yargı organları çullanıyor.

Ama HDP Eşbaşkanı’na yönelik saldırı ve tehditlere, dahası Demirtaş’ın kendi can güvenliğiyle ilgili olarak yaptığı uyarıya karşı herhangi bir adım atılmıyor.

Neden acaba?

Belki de cevabı veren yine Demirtaş:

“İnanın ki ülkenin barışı, demokrasisi, iktidarın umurunda değil ve olmayacak. Oy kaybı yaşadıkça, koltuğun, saltanatın elden gitme ihtimali güçlendikçe, her türlü çılgınlığı yapabilirler.”

Umarım Demirtaş yanılıyordur, umarım iktidar her türlü çılgınlığı yapmayı göze alamaz.

@AksayHakan

Yazarın Diğer Yazıları

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

Erdoğan’a saygıda kusur etmeyen ünlü Rus rejisör Pamuk’a ateş püskürdü

Bazı kültür insanları yazdığı, yönettiği, rol aldığı eserlerde eşsiz kahramanlık öykülerini yansıtsa da gerçek hayatta bunların çok uzağına düşebiliyor

Erdoğan, İmamoğlu, Yavaş, Commodus, Maksimus…

Mertlik Türk olmanın genetik bir sonucu değil. Ve tarihimiz sayısız entrika, tuzak ve kalleşlikle dolu

"
"